Fatma Barbarosoğlu'ndan köşe komşusu Abdülkadir Selvi'ye sert yanıt
"Terörle birlikte yaşamalıyız cümlesini kurmayalım lütfen! Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz cümlesinden geriye ne kaldı? Koskocaman bir duyarsızlık"
GAZETECİLER.COM - Yeni Şafak Gazetesi Ankara
Temsilcisi Abdülkadir Selvi'nin, "Bir süre
terörle birlikte yaşamaya alışmalıyız" sözlerine, köşe
komşusu Fatma Barbaroğlu'ndan tepki geldi.
"Terörle birlikte yaşamalıyız cümlesini kurmayalım lütfen! Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz cümlesinden geriye ne kaldı? Koskocaman bir duyarsızlık" ifadelerini kullanan Barbarosoğlu, 'kes yapıştır taziye cümlelerinin toplumu birleştirmediğini' söyledi. Barbarosoğlu, "Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz. İçerden ve dışardan inşa edilmeye çalışılan her terörist eyleme karşı yılmamayı, yıkılmamayı öğreneceğiz. Terörle mücadele etmek için her birimiz maddi ve manevi devletimizin yanında olacağız" diye yazdı.
Fatma Barbarasoğlu'nun "Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz! Yıkılmamayı öğreneceğiz!" başlığıyla yayımlanan (16 Mart 2016) yazısı şöyle:
"Başkentimizin bağrına konan bombaları sayar olduk.
1.Ankara Katliamı.
2.Ankara Katliamı.
3.Ankara Katliamı.
Allah dördüncüsünden muhafaza etsin.
Allah bütün şehirlerimize, kasabalarımıza, köylerimize,
hanelerimize huzur nasip etsin. Güven nasip etsin.
Ve dahi emniyet için bizi birbirimizden emin
eylesin.
Birbirimizden emin olmaya muhtacız.
Her katliam sonrası aynı şeyi yaşıyoruz.
Aynı noktada kafamız karışıyor. Aynı noktada en yakınımızdakine ya
da hiç tanımadığımız birisine sosyal medya üzerinden laf
yetiştirmek yükümlülüğü altında buluyoruz kendimizi.
Ne kadar üzüldüğümüzü başkalarına, başkalarının da bize ispat
etmesini istiyoruz.
Sosyal medya üzerinden kurulan her cümle, acı denetleme
mekanizmasına dönüşüyor. En çok ben üzüldüm. Hayır en çok ben
üzüldüm. Ama filancalar niyeyse hiç üzülmüyor.
Acıyı/acılarımızı/acılarını denetleyerek ya da ispat ederek, ispat
etmeye mecbur ederek yol alamayız.
Acıları denetlemeye kalktıkça daha fazla kafamız karışıyor. En çok
da gençlerin kafası karışıyor.
Kafamız karışıyor. Kalbimiz pas tutuyor. Çünkü cevabını
bulamadığımız bir soru virüs gibi çoğaltıyor kendini. Ölenlerin
hikayesine yaklaştıkça mı uzaklaşıyoruz, yoksa uzak olduğumuz için
mi kelimelerin arkasına saklanıp en duyarlı cümleleri kurma
yarışına giriyoruz?
Yaklaşmak dediğimiz şey artık burada olmayanların hayat hikayesini
talan etmek mi? Onlardan geriye kalan hayat, kendi hayatımıza ne
kadar yakınsa o kadar sahip çıkmak mı?
Kamusal kimlik sahipleri, terörü lanetleyen tivitler atıyor,
mesajlar yayınlıyor. Birlik olma vakti diyorlar.
Birlik olma vakti. Ve dahi dirlik olma vakti.
Nasıl dirlik olunur?
Kamusal kimliğe sahip olmanın bedeli vardır. Diyeti vardır. Sıradan
insanlar gibi bir tivit atarak kenara çekilemez kamusal
kimlikler.
Kes yapıştır taziye cümleleri, birlik beraberlik mesajları bizi
birleştirmiyor, tam tersine hastalıklı ruhların attıkları kan
dondurucu mesajlar üzerinden kimlik kazanmasına vesile oluyor.
Terörle birlikte yaşamalıyız cümlesini kurmayalım lütfen!
Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz cümlesinden geriye ne kaldı?
Koskocaman bir duyarsızlık.
Hem tasada ve kederde hem de sevinç ve mutluluk paylaşımında bir
sorunumuz var. Neyin öncelikli olduğu, olması gerektiği konusunda
kafamız karışık.
Her terörist saldırıdan sonra bazıları için haber alma hürriyeti,
görüntü servis etme, en çarpıcı görüntüyü servis etme önceliği,
insani olan her şeyi parantez içine alıyor.
Sıradan bir ölümden bahsetmiyoruz. Kara toprağın kara bağrına bütün
olarak emanet edilemeyen ölümlerden bahsediyoruz.
Katliamda yakınını kaybetmeyenler için hadise haber alma hürriyeti
iken; canından can kopmuş olanlar için akla ziyan, kalbe ziyan,
hayatları boyunca nefeslerine karışan bir zehir gibi olacaktır
haber mahallinden verilen “sıcak gelişme” görüntüleri.
Gidenler için birazcık üzülüyor, geride kalan yaslı aileler için
kalbimiz birazcık titriyorsa kurduğumuz cümlelere itina göstermemiz
gerekmiyor mu?
Tekrar edeceğim: Her birimizin toplumu ilgilendiren her konuda
kurduğumuz cümleye dikkat etmesi gerekiyor.
Bizi belirleyen niyetimizdir.
Bizi belirleyen, şahsiyetimizi inşa eden bilgimiz değil,
niyetimizdir.
Ünlü ya da ünsüz olmamız değil, önemli ya da önemsiz olmamız
değil.
Bizi insan kılan ya da hayvanlardan aşağı seviyeye indiren şey
amelimizden, eylemimizden önce niyetimizdir.
Ortalık kan gölüne dönmüşken kendi yarasına merhem arayanların iyi
niyetli olduğuna inanmamız mümkün mü?
Bir an önce gerçekleri kabul edelim. “Uzun yola hüküm giydik ve
mataramızdaki tuzlu su.”
Terörle yaşamayı öğrenmeyeceğiz. İçerden ve dışardan inşa edilmeye
çalışılan her terörist eyleme karşı yılmamayı, yıkılmamayı
öğreneceğiz. Terörle mücadele etmek için her birimiz maddi ve
manevi devletimizin yanında olacağız.
Unutmayalım sahip olduğumuz her şeyin değeri, bir vatana sahip
olmakla başlıyor.
Siyaset ile iktidarın birbirinden koptuğu bir dünyada kalbi
olanların kenetlenmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç
var."