Fatma Barbarosoğlu günün yazarı
“Dünya Kız Çocukları Günü var da niye erkek çocukları günü yok!” başlıklı yazısıyla Fatma Barbarosoğlu günün yazarı oldu.
Fatma Barbarosoğlu’nun
bugünkü Yeni Şafak’ta
“Dünya Kız Çocukları Günü var da niye erkek çocukları günü
yok!” başlığı altında yayımlanan
yazısı çok büyük “cesaret” (Çünkü feministler bu defa da “bir kadın nasıl
olur da erkekleri savunur?” ırkçılığı yapabilirler.) isteyen
yazısının tamamını aşağıda alıntıladım.
Lütfen okur musunuz?..
Bilhassa en son cümlesini defalarca okur
musunuz?..
Çünkü…
Ve
acaba…
Suçluluk
oranında erkeklerin kadınlara beş on tur bindirmesinde Fatma
Hanım’ın “Gerçek hayatta daha iyi rol modelleri olmadığı
zaman genç erkeklerin, kabul edilebilir erkek davranışının ne
olduğuna dair kafası karışıyor” tespitinin hiç mi haklılığı yok?..
*
“Dünya Kız Çocukları Günü”
kutlamalarında kız çocuklarına
dünyanın saygın ve başarılı kadınları rol model olarak
anlatılırken; erkek çocuklarının rol modelleri neden sadece dizi
filmler?..
*
Dün akşam ana haber
bültenlerinden birinde, bir genç kızın öldürülmesine tanık olan
genç erkekler şöyle diyorlardı:
“Birkaç defa üzerine sıktı”…
*
Sıkılan ne?..
Su mu?..
Tabii ki su
değil…
Makineli
tüfek…
*
Yani…
Tipik Kurtlar Vadisi veya bir başka vurdulu, kırdılı, silahla insan
öldürmeli dizi film ağzı…
*
Tebrikler Fatma Barbarosoğlu…
Teşekkürler de aynı
zamanda…
Günün
Yazısını yazdınız…
DÜNYA KIZ ÇOCUKLARI GÜNÜ VAR DA NİYE ERKEK ÇOCUKLARI GÜNÜ YOK!
11 Ekim, bütün dünyada “Kız Çocukları Günü” olarak kutlanıyor. Her şeyin bir günü var ama erkek çocuklar için bir gün yok. Bir gün, senede bir gün yeni dünyada erkek çocuk olmanın, erkek çocuk yetiştirmenin sıkıntıları merkeze alınmalı.
Yüz yıl öncesinin şartları ile mukayese edildiğinde, dünyanın önemli bir bölümünde kız çocuklarının eğitim görmesi, iş hayatına atılması konusunda azımsanmayacak bir mesafe kaydedildi. Fakat erkler çocuklarının eğitiminde, zihin dünyasında yüz yıl öncesine göre nasıl bir değişiklik olduğunu da dikkate almak zorundayız.
Erkeklerin kendilerini ifade edebilme alanları giderek daralıyor. Daralan alan içinde onlara biçilen ya terörist ya da romantik sevgili rolü oluyor.
“Azalan erkek kimliği” bütün dünyada tartışılan bir mesele. Şimdi size “Bitik Erkekler” kitabından bir kaç alıntı yapmak istiyorum:
“Erkek çocuklarının ve genç adamların bugünkü durumu, aslında kadınların bir sorunudur. Bu çocuklar bizim oğullarımızdır, kızlarımızın birlikte bir gelecek kuracakları insanlardır. Eğer erkek çocuklarının başı dertteyse hepimizin başı derttedir.”
“Anaokullarında çocuklara artık okuma öğretiliyor ve erkekler bu yaşta kızlardan daha az dilsel beceriye sahip olduklarından, okuma alıştırmalarında kızlar kadar öğrenmeye hazır değiller.”
“Ortalamada kızlar dil alanında başlangıçta erkeklerden daha güçlüler ve ilkokul derslerinin beşte dördü dil üzerine kurulu. Dolayısıyla erkekler okuma yazmada iyi olmadıklarını düşünüyorlar ve bu algılanan negatif öz kimliklerinin bir parçası haline geliyor.”
“Erkekler en iyi uygulama yoluyla öğrenme eğilimindeler ve okullar ancak, gerçek nesneleri kullanmak gibi imkanları yeterince sunmuyorlar. Dahası, günlükler ve birinci şahıs anlatıları gibi daha çok kızların tercih ettiği yazı türleri, erkeklerin sevdiği çizgi romalar ve bilim kurgu kitaplarına yeğleniyor.”
“Erkekler, okul öğretmenlerinin dokuzda birinden daha azını oluşturuyor.(İngiltere’de beşte birinden az.).İlkokul öğretmenlerinin çoğu kadın ve bu da erkeklere özgü bir uğraş edinmek için daha az pozitif erkek rol model sunuyor. Bunun lise sınıflarında daha geçerli olduğunu ekleyebiliriz.”
II-
Maltepe-Pendik minibüsünün içindeyim. Karşılıklı dörtlü koltuklardan birinde ben oturuyorum, üçünde de lise öğrencisi üç genç kız. Kızlar, tahminen 15-16 yaşlarında. Kızlardan biri, diğer iki arkadaşına “sevgililerini” anlatıyor. Mukayese yapıyor. O mükemmeldi diyor. “Niye ayrıldınız?” diye soruyor arkadaşı, “Duygularımın köreldiğini hissetim” diyor. Sonra öteki sevgilisinden bahsediyor. Duygusal bir dil tutturuyor. Yolunda gitmeyen bir sürü şey var demek ki! Arkadaşları teselli etmeye çalışıyor. “Ama ben” diyor “mükemmel birini istiyorum.”
15 yaşındaki küçük bir kızın “mükemmel erkek arkadaş” inşa etme performansına daha fazla “kayıtsız” kalamayarak “Siz kendiniz ne kadar mükemmelsiniz?” dedim.
Kıvırcık saçlı küçük kız, on kat rimel sürdüğü kıvırcık kirpiklerini birbirinin içine geçirecek şekilde gözlerini kıstıktan sonra bir el hareketi yaptı. Sana ne ya da çattık belaya anlamına gelen bir el hareketi.
Kıvırcık saçlı bol rimelli kıvrık kirpikli kızın el hareketini, uzun siyah saçlı kız tercüme etme gereği duydu: “Mükemmellik herkese göre değişir.”
Sanırım benim sorumdan sen kendin hiç de mükemmel değilsin anlamını çıkarmış.
“Başkalarını boş verin ben sizin kendi anlayışınızı soruyorum. Hayatta kişi sadece kendisini mükemmelleştirmek, kendini terbiye etmek için çaba sarf edebilir. Başkalarını mükemmelleştirmeye kalkmayız başkalarının haklarına saygı duymaya çalışırız.”
Sen benim sevgililerime ne haklı karışıyorsun, cevabını vermeye hazırlanırken birden neye uğradığını şaşırdı kıvırcık saçlı kız. Masum bir şekilde baktı. Sustu. Sonra hep sustu.
Gençlerle konuşmaktan korkuyoruz. Ters bir cevap ile karşılaşmaktan korkuyoruz.
Oysa onların bizimle doğru bir iletişim kurmaya ihtiyacı var. Yargılamadan sadece kendisine rastlamasını sağlayacak sorulara ihtiyacı var gençliğin.
Biz yetişkinler doğru iletişimi kurmak yerine aşırı korkak davranarak bize saygı duymalarını, hayran olmalarını sağlamak üzere inanmadığımız cümleleri tekrarlıyoruz: “Şimdiki gençler harika”, sonra o söylediğimiz cümle ağzımızdan çıkmış henüz yere düşmemişken “Günümüzün gençleri de ne kadar yozlaştı” diyoruz.
Oysa gençlerin önce kendi öz benliklerine saygı duyması gerekiyor.
Reklamlar ve dizi filmler çocukları ve gençleri romantik bir zehirle zehirliyor. Ve bu zehir en fazla erkek çocuklarının ve genç erkeklerin bünyesine zerk ediliyor:
“...Gerçek hayatta daha iyi rol modelleri olmadığı zaman genç erkeklerin, kabul edilebilir erkek davranışının ne olduğuna dair kafası karışıyor.”