Fatih Altaylı'ya 'Medya özgür' demek, ona hakaret etmektir...
Kaçımız, çalıştığımız kurum siyasal iktidardan baskı görür, bazı ekonomik yaptırımlarla karşılaşmak zorunda kalır korkusuyla otosansür uygulamıyoruz?..
ADNAN BERK OKAN
Freedom House'un raporunda yer alan "Türkiye'de medya özgür değil" hükmü doğru mu?..
Evet ama "Tam Doğru" değil...
Abartılı...
Tabii ki o hükme varmak için kullandıkları kriterlere bakıldığında "hiç haksız" da değiller...
Bilhassa hukuki ve medya patronajının siyasi iktidar karşısındaki bağımlılığı kriterleri açısından hakılık payları çok yüksek...
Ama...
Hollanda veya İsveç kadar özgür olmasa da medyamız hani yani Kuzey Kore ile aynı seviyede tutulması da büyük haksızlık...
Ancak...
Unutmayalım ki demokrasimiz de dünya demokrasisinin A ve hatta B liginde bile değil...
Ekonomimiz derseniz halen "gelişmekte olan ülke" statüsündeyiz...
İktidar partisi ve destekçisi medya demokrasinin seçim sandığından ibaret olduğunu sanıyor...
Seçim sandığından çıkan siyasetçilere meşruiyetini veren kurumun "Hukuk/YSK" olduğunun farkında değiller...
O YSK ki, aldığı kararları AYM bile bozamıyor...
Mazbatalarını da keza Yargı'nın (YSK) elinden aldıklarını unutuyorlar...
Meclis'te kabul ettikleri kanunların ancak Resmi Gazete'de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girdiğini ya görmüyor ya görmezden geliyorlar...
İktidar partisi milletvekilleri ve medyadaki sözcülerine göre "Medya özgürlüğünün Ölçüsü" kendi özgürlükleri...
İyi ama...
O açıdan bakarsanız en katı faşist sistemde bile özgürlüğün tadını çıkaranlar vardır…
Onlar da faşistlerle el ele kol kola ülkenin kaynaklarını sömürenlerdir…
Çok uzattım...
Sözü Gazete HT’de köşe yazarlığı kadrosuna girme başarısı göstermiş Özcan Tikit isimli delikanlıya getireceğim...
Bu genç adama göre Türkiye’de basın özgürlüğü zirvede...
Oysa...
Çalıştığı gazeteye siyasi iktidarın baskı uyguladığı (Somut kanıtlar var) bütün dünya tarafından biliniyor…
Başbakan’ın televizyon kanallarında alt yazı değiştirttiği...
Muhalefet liderlerinden birinin konuşmasının canlı yayınlanmasına engel olduğu...
Yayımlanan bir sağlık haberi nedeniyle gazetenin icra kurulu üyelerinden birini yerin dibine soktuğu sır değil…
Ama…
Özcan Tikit isimli genç dış haberler muhabiri için bütün bunlar sorun değil…
Neden?..
Çünkü o, çalıştığı gazetede Başbakan’ı ve bilhassa Dışişleri Bakanı’nı yaptığı tehlikeli hatalara rağmen övme özgürlüğüne sahip…
Gazetenin genel yayın eski yönetmeninin siyasi iktidar tarafından baskılanmış olması onu hiç ilgilendirmiyor…
Yine aynı genel yayın eski yönetmeninin gazetede yayımlanan bir sağlık haberi nedeniyle bizzat başbakan tarafından baskılanması da mühim değil o genç adam için…
O kendisi özgür ya; yeter o kadar…
Gazetenin genel yönetimi veya yazı işleri baskı altında olsa da olur o genç muhabir için…
Hem zaten yeni yönetim de baskılardan memnun…
Hatta o kadar memnun ki; Türkiye’de medyaya baskı olmadığına ilişkin absürt makalesi gazetenin fiziki baskısında birinci sayfadan anonslanıyor…
Yani…
Yeni genel yayın yönetmeni de medyaya baskı yapıldığına inanmayanlardan…
Ki…
Özcan’ın yazısına sahip çıkıyor…
Ey güzel insanlar!..
Biliyoruz ki Fatih Altaylı, kısa sürede merkez medyanın yıldız gazetelerinden biri yaptığı HaberTürk’ün baskı altında olmasından rahatsız…
Bunu köşesinde belirtmekten de çekinmiyor…
Ne var ki Özcan Tikit isimli genç dış haberler muhabiri de genel yayın eski yönetmeninin şikâyetlerinden şikâyetçi…
Fatih Altaylı’nın Freedom House'un raporunda yer alan "Türkiye'de medya özgür değil" tespitini hatırlatıp;"Burada notun düşmesi, ekonomide notun düşmesinden daha utanç vericidir" deyişiyle dalga geçiyor…
Ve inadına “Baskı yok” demeye getiriyor Gazete HT’de yayımlanan yazısında…
Ve tabii alıyor ağzının payını…
“A be utanmaz!” diyor Altaylı Tikit’i azarlayan makalesinde…
Sonra da genç muhabirin görmezden geldiği gerçeklerin sadece bir kısmını hatırlatıyor:
Bakın ne diyor Fatih Altaylı…
A be dangalak...
İktidar, "Baskı yok" diyor, gazeteciler ise "Baskı altındayız" diyor.
Emin olun iktidarı anlıyorum.
"Baskı yapıyoruz" diyecek halleri yok.
Ama "Baskı yok" diyen gazetecileri gerçekten anlamıyorum.
Dün gazeteci demeye dilimin varmayacağı birisi, "Baskı falan yok. Ne baskısı?" demiş.
A be dangalak, iktidarın yaptığı her şeyi översen, Suriye politikasını bile doğru göstermek için çırpınırsan, iktidar sözcülerinin bile savunmakta zorlandığı hataları canla başla savunursan, ileride Başbakan'a "başdanışman" olacak kadar cansiperane bir tavır takınırsan sana tabii ki baskı yok.
Sen baskıcıdan yana olursan, kim senin neyine baskı yapsın?
O zaman sorayım bu "başdanışman" adayına veya adaylarına:
Çok değil 5 sene önce çuval dolusu parayla transfer edilebilecek gazetecilerin büyük bölümü, normalde alacakları maaşın dörtte birine niye tek bir gazetenin çatısı altına sığınmak zorunda kaldılar?
Bulunduğu gazeteye prestij kazandıran Hasan Cemal veya benzeri yazarlar niye bilabedel internet sitelerinde yazmak zorunda kaldılar?
- Yüz binlerce dolara bir kanaldan diğerine geçen televizyonların çok önemli isimleri, niye maaş bile ödeyemeyen televizyonlarda program yapıyorlar?
- Niye "Alo'lar var?
- Niye uçaklarda, otobüslerde, iç ve dış gezilerde akreditasyonlar var?
- Niye kürsülerde medyaya ağır hakaretler ediliyor?
Bu yazdıklarıma yanıt vermek için "Ama bak, her şeyi yazanlar var" diyecektir başdanışman adayları.
Yazılıyor da ne pahasına yazılıyor biliyor musun?
Hadi bunların hiçbirinin farkında değilsin, çevrende, etrafında olan biteni de görmüyorsun diyelim.
Yahu senin varlığın bile başlı başına baskının emaresi.
O baskı olmasa, sana değil bir gazetede, el ilanında köşe yazdırırlar mı, aynaya bakmıyor musun!..
Evet efendim...
Altaylı bu “gazeteci demeye dilinin varmadığı” genç muhabiri böyle eleştirirken Yavuz Semerci ise şöyle diyordu:
Ülkede medyanın yaşadığı kafa karışıklığını ve baskılarını anlamak ve ifade etmek için Freedom House raporuna ihtiyacım yok. O rapor yanlı da hazırlanmış olabilir. Ama hükümet baskısıyla gazetecilerin işten atıldığını görmek için bu rapora mı ihtiyacınız var.
"Türkiye'de ifade özgürlüğü sorunlu değil, demokrasi çerçevesinde protesto hakkı kullanılabiliyor, hoşnut olunmayan medya hakkında tehditler savrulmuyor" diyorsanız tartışacak bir şey kalmıyor. Övme ve yerme özgürlüğü medyanın tercihidir. Sorun bu tercihlere göre birinin ödüllendirilmesi, diğerinin ise cezalandırılmasıdır.
Bu satırların yazıldığı gazetenin "Alo Fatih" ile anılması, yayın yönetmeni Fatih Altaylı'nın "Herkes gibi biz de üzerimizde siyasi baskıyı hissediyoruz" demesi, başlıklara karışılması, alt yazıların değiştirilmesi bir vaka. Garibime giden, hükümete şirinlik yapacağım diye bu gazetede Freedom House raporunu eleştirenler, medyanın özgür olduğunu ileri sürenler...
Komik bile değiller.
Ey güzel insanlar!..
Türkiye’de elbette dikta rejimi yok…
Tabii ki eksik gedik de olsa demokrasinin kimi nimetlerinden yararlanıyoruz…
Ama Allah aşkınıza samimi olalım…
Hanginiz, hangimiz siyasal iktidarı eleştirmeden önce dokuz saat düşünmek zorunda kalmıyoruz?..
Kaçımız, çalıştığımız kurum siyasal iktidardan baskı görür, bazı ekonomik yaptırımlarla karşılaşmak zorunda kalır korkusuyla otosansür uygulamıyoruz?..
Sözcü, Bugün, Zaman, Yurt ve Birgün dışında kalan gazetelerin köşe yazarları içinde yazmak istediklerini önce yazıp öfkesini boşaltan…
Ancak…
O yazdıklarını editörüne göndermek yerine çöp sepetine atan yazar sayısı çok mu az?..
Hâsılı…
“Türkiye’de medyaya baskı yok… Medya patronları baskı görmüyor… Muhalif yazarlar çok özgür” demek, diyebilmek için insanın vicdandan yoksun olması gerekmez mi?..