Bütün gazetecilere ve yazarların kimilerine
"Ders" olacak kadar güzel bir makale...
Kim mi yazıyor?..
Fatih Altaylı...
"Ders" olma niteliği nereden mi geliyor?..
O halde kısaca açıklayayım...
Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Ünal Aysal'ı en çok
eleştiren ilk üç kişiyi sayar mısınız?" denilse belki de
ilk sıraya onun adını koyarsınız...
Peki...
Galatasaray isimli kurum için
kötü lâf ediyor mu?..
Hayır...
Yani; kurumla sorunu yok…
Çünkü…
Kendisi de o kurumun adına gönül vermiş, aynı adı taşıyan
eğitim kurumundan mezun olmuş biri...
Gazete HT'nin bugünkü spor ekinde "Tarihe
tanıklık etmek" başlığı altında yayımlanan makalesinde;
bir kişiye kızınca o kişinin ait olduğu veya yönettiği kurumla
kavga edenlere (Meselâ Erdoğan'a öfkelenip Ak Parti ile,
Kılıçdaroğlu'na gıcık olup CHP ile ya da Aziz
Yıldırım’a kızıp Fenerbahçe ile) ders veriyor...
Ünal Aysal'a yönelik eleştirilerinin
Galatasaray isimli kurumu asla bağlamadığını,
münafıkların gözlerinin içine sokuyor adeta...
Bir "Galatasaraylı" olarak bayıldım...
Lütfen bugünlük beni bağışlayın...
Galatasaray'ın zaferinin tadını en güzel çıkartan
makaleyi yazan Fatih Altaylı kazandı...
Not:
Ey TFF!..
Fatih Altaylı'nın makalesinin en başlarını okumak yüreğinize daral
getirebilir belki ama lütfen son satırlarını okuyunuz...
Okuyunuz ve eğer Türkiye'de profesyonel futbolun gerçekten
gelişmesini istiyorsanız; küresel liberal demokrasiye uyum sağlayan
ülkemizde "Futbolcu"ların da aynen "sermaye, mal, hizmet" gibi
özgürce dolanımlarına izin verin.
Yani; "Yabancı" sınırlamasını kaldırın...
Altaylı'nın
makalesinin tamamı:
Tarihe tanıklık
etmek
METEOROLOJİ "Kar var" dedi.
Karın zerresi yokken
tribünde yerimizi aldık.
20. dakikada başladı,
30. dakikada maç tatil oldu.
Stadın otoparkından
2,5 saatte çıktık.
Oysa çok umutlu
gitmiştik Ali Sami Yen'e.
UEFA maçı ertesi güne
erteledi. Yani düne.
"Takımı bu havada
yalnız bırakmak olmaz" dedik.
Yine
gittik.
İyi ki
gitmişiz.
Takımının maçlarını
tribünde izleyen Galatasaraylıların başına sık sık gelen yine
başımıza geldi. Tarihe bir kez daha tanıklık
ettik.
O
çok sevdiğimiz "Gerçekleri tarih yazar, tarihi de Galatasaray"
sloganı bir kez daha gerçek oldu.
Berbat bir havada,
berbat bir sahada Şampiyonlar Ligi'de bir kez daha bir üst tura
çıktık.
Peki öncelikli alkış
kime?
Tabii ki
taraftara.
Bu havada, bu İstanbul
trafiğinde, yoğun bir iş gününde tribünlerde 40 binden fazlası bir
araya gelen ve takımı 90 dakika destekleyip, tarihe tanıklık eden
taraftara.
Sonra kimi
alkışlayacağız?
Elbette Drogba'yı. Bir
an bile umudunu kaybetmeden, takımı ve hatta zaman zaman tribünleri
bile zafere zorlayan inancı ve müthiş futboluyla
Drogba'ya.
Bir penaltıyı Selçuk'a
attırmadı diye "Spor yazarı" adı altında "Kıskançlık ve fesatlık"
kumkuması halindeki "İğrenç" spor yazarlarının, "İdam etmeye
çalıştığı" Drogba'ya.
Tur geldiyse, sahada
buna inanan birinci adamdı. "Ben Şampiyonlar Ligi'nin adamıyım,
başkasını istemem" diyen Drogba'ya.
Sonra Sneijder'ı
alkışlayacağız.
Muazzam futbolu, saha
koşullarına uygun pas anlayışı, bir an bile oyundan kopmaması, uzun
sakatlık döneminden sonra anında sağladığı uyumuyla
Hollandalı'ya.
Sadece golü için
değil, maç boyunca boyundan çok çok ama çok büyük işler yaptığı
için.
Ve tabii Felipe
Melo'ya. Bitmeyen enerjisi, rakibi bıktıran hırsı ve en az Sneijder
kadar akıllı oyunuyla.
Riera'yı da unutmamak
lazım alkışlarken.
O
da sol kanatta sahanın en akıllısı, yere en sağlam
basanıydı.
Savunmada ise hiç
kuşkusuz Semih'ti alkışı hak eden. Bu çocuk önümüzdeki yıllarda
sonra ne işler yapar bilemiyorum ama çok iyiye gittiği
kesin.
Sahanın kötüleri ise
ne yazık ki çok sevdiğimiz Selçuk ve Chedjou; en kötüsü ise
Eboue'ydi.
Diğerleri ise vasatttı
ama bu sahada vasat kalmak bile başarıydı. Vasatın üzerindekiler
ise gerçek "Süpermenlerdi." Maçı izledikten sonra Mancini'nin takım
ve değişiklik tercihlerinin tümünün doğru olması ise İtalyan teknik
adamın hanesine yazılacak iyi nottu. Taktik açıdan ise bir şey
söylemek mümkün değil.
Çünkü bu sahada taktik
falan olmazdı.
Juventus ise yıllardır
bildiğimiz "Çamur" Juventus'tu.
Yıllardır
Galatasaray'la her karşılaştığında "Saha dışı taktiklere" başvuran
İtalya'nın "Şikeci" ekibi yine saha dışında ve içinde her türlü
pisliği yaptı.
Devre arasında bile
maçı erteletmeye çalıştılar. Sahada ise "Çamura yatarak"
beraberliğe razı bir oyun oynadılar.
Sahanın çamuru ile
Juventus çamurunun işbirliği bile Galatasaray'ı
durduramadı.
Maçı izler ve muhteşem
sonucuyla sevinirken aklımda ise hep şu vardı; "Futbol Federasyonu
yabancı sınırlamasıyla Galatasaray'a büyük darbe vurmuş." Bu takım
sürekli bir arada oynama şansını bulabilseydi Avrupa'da işi çok
daha kolay olurdu.