Fatih Altaylı
Dış işlerinin deneyimli bürokratları (genelde) Suriye ve Mısır; daha doğrusu bütünüyle Ortadoğu politikalarını yanlış buluyor…
İyi ki, "aynı gün, aynı medya kurumundan birden fazla meslektaşımızı 'günün köşe yazarı, alkış, kazandı, kaybetti' köşelerinde konuk edemeyiz" gibi bir kararım; daha doğrusu yanlış bir saplantım yok...
Öyle bir durumda aynı kurumdan seçilmeyi hak ettiği halde
seçmediğim meslektaşlarımıza "haksızlık" etmiş
olurum...
İşte o haksızlığı yapmamak için bugün; Gazete
HT'den ikinci seçimimi "kazandı" köşesi
için yapacağım...
İlk seçimimde, "Günün Köşe yazarı" olarak Gazete HT'den Umur Talu'yu tercih etmiştim...
Fatih Altaylı da bugünkü Gazete HT'de başlığı altında yayımlanan makalesinde öylesine "adil, doğru, dostça uyarı nitelikli" şeyler yazıyor ki, görmezden gelmek "adaletsizlik" olurdu...
Ne mi diyor ki beni bu kadar etkiledi?..
Söyleyeyim:
Başbakan danışmanlarından
birinin (İbrahim Kalın), dış politikamızdaki
yanlışlıkları gözlerden saklamak için
ürettiği "Precious loneliness" yani
"değerli yalnızlık" teriminin doğru olmadığını
hatırlatıyor...
Bütün dünya biliyor ve hatta hak da veriyor ki:
Dış işlerinin deneyimli bürokratları (genelde) Suriye ve Mısır; daha doğrusu bütünüyle Ortadoğu politikalarını yanlış buluyor…
Fatih Altaylı buna rağmen; politikaların “doğru” olduğunu savunan siyasi kadroların; "Bizim tavrımız, tutumumuz doğru. Başkası bu doğrulan görmüyorsa bu bizim hatamız değil, onların hatası. Şimdi bu politik duruşta yalnız olsak da, bir gün haklı olduğumuz anlaşılır" demek istediklerini ve bu yaklaşımda bir haklılık payı olduğunu kabul etmemenin de imkânsız olduğuna dikkat çekiyor…
Ama…
Hemen ardından da şu soruları yöneltiyor yetkililere:
"Ama dış politika dediğiniz şey bu şekilde yürütülebilir
mi?
Ya da bu dış politikayı ne kadar yürütebilirsiniz?
Bunu yürütecek gücünüz var mı? "
İşte dış politikamızda zurnanın "zırt" dediği yer;
bu sorulara gerçekçi cevaplar verilemeyişidir...
Çünkü...
Ve yine Altaylı'nın tespitleriyle söylemem
gerekirse:
Türkiye galiba bugünlerde "yalnızlık"tan da öte "tek
başınalık" durumunda.
Onun tarifleri de şöyle:
"Herkesten ve her şeyden ayrı olma hali."
Ya da "aynı sınıfta olduklarınla bile bir arada olamama
durumu".
Türkiye'nin dış politikadaki durumunu biraz daha iyi yansıtan bir
durum.
Ama bunların hepsinden altta, son madde olarak bir tarif daha
var:
"Yardımsız kalma."
Ve benim en ciddi sıkıntım da bu.
Türkiye ahlaki olarak doğru bir duruş sergiliyor
olabilir.
Bu duruş "vicdani olarak" değer taşıyor olabilir.
Ama dış politika dediğiniz şeyi sadece "vicdan" üzerine oturtmak
doğru mudur?
Ya da nereye kadar o doğrunun üzerinde
durabilirsiniz.
Ne dersiniz?..
Altaylı haksız mı?..
Eğer "haksız" diyorsanız "neden
haksız?" sorusuna da akıllı ve vicdanlı bir cevap
verebilmelisiniz..
Ben her zaman yaptığım gibi aynı soruyu kendime de sordum...
Cevap bulamayınca oturdum bu yazıyı yazıp;"Fatih Altaylı
kazandı" dedim...