Fatih Altaylı

Gazete HaberTürk

Zamanın birinde sözünü sakınmayan, öfkesine gem vurmayan, gerektiğinde küfürden çekinmeyen hatta duyulmadık küfürler üreten bir adam yaşarmış. Bu yüzden o kadar çok eleştirilirmiş ki, sonunda bir tekkeye gidip durumunu Şeyh’e anlatıp bu kötü huyundan kendisini vazgeçirmesi için yardım istemiş…

Şeyh efendi, bir avuç bakla tanesine okuyup üfledikten onları bu iyi niyetli adama verip; “Al bu bakla tanelerini ve birini dilinin altına, diğerlerini cebine koy” dedikten sonra devam etmiş: “Bu bakla sen konuştukça dilinin altına takılacak ve sana, bu tekkeye niçin geldiğini hatırlatınca küfür etme ihtiyacı duysan da vazgeçeceksin”.

“Ya cebime koyduklarım?” diye sormuş adam:

“Onları da dilinin altındaki bakla ıslanıp da erimeye başlayacak olursa kullanırsın”…

Adam Şeyh’in dediğini yapar ve kendini kontrol etmeye başlar.

Şeyh Efendi ise bir yere gidecek olursa bu iyi niyetli adamı da yanında alıp götürür.

Bardaktan boşanırcasına yağmurun yağdığı bir gün yine birlikte bir yere giderlerken, yürüdükleri sokaktaki evlerden birinin penceresi açılır, genç bir kız çocuğu başını uzatıp sorar:

“Efendi hazretleri, biraz durur musun?..” dedikten sonra perdeyi kapar.

Şeyh ve birlikte yürüdüğü ağzı baklalı adam dururlar.

Fakat sanki gök delinmişti de yeryüzünde sellere dönüşmektedir.

Ama genç kız “ bir dakika durun” demiştir ya; çaresiz o yağmur altında beklemeye devam ederler.

İşin fenası sığınacakları bir saçak altı bile yoktur…

Şeyh Efendi, genç kızın ne istediğini sormak için tam evin kapısını çalacakken kız pencerede görünür:

“Şeyh efendi” der “birkaç dakika daha bekler misiniz?”

Şeyh içinden "lâhavlevelâkuvvet” çeker ama inançları gereği olur a yardıma ihtiyacı vardır diye bir süre daha beklemeye karar verir.

Ne var ki eski küfürbaz, yani dilinin altında bakla olan Derviş de bu densizlik karşısında söylenmeye başlar zira yağmur giderek şiddetini arttırmaktadır.

Neredeyse içlerine giydikleri donları ve fanilaları bile ıslanmıştır.

Sonunda pencere üçüncü defa açılır, genç kız görünür ve seslenir:

“Gidebilirsiniz artık!”

Şeyh Efendi merak edip sorar:

“İyi de kızım; madem bir şey yoktu da bizi bu yağmur altında neden beklettin?..”

“Efendi hazretleri” der genç kız, “sizi sebepsiz bekletmiş değilim. Annem sizi geçerken görünce yumurtaları kuluçkaya koydu da onun için beklettik...”

Şeyh bir defa daha “velâhavle” çekip sorar: “Tavuklarınızı kuluçkaya yatırmanızla bizi bekletmeniz arasında nasıl bir alâka var anlayamadım”…

Genç kız izah eder:

“Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuklunun tepesine bakılırsa piliçler de tepeli olur, horoz çıkarmış da ondan ötürü…”

“Münasebetsizliğin bu kadarına da pes yani” diyen Şeyh yanındaki ağzı baklalı dervişe döner:

“Çıkar Efendi şu ağzındaki baklayı çıkar, çıkar da bildir şu münasebetsizin haddini”…

                        *     *     *

Fatih Altaylı’nın da fıkradaki Derviş gibi bazen çok öfkelendiği ve ağzına geleni söylediği sır değil malûmunuz…

Hani bazen bizler bile “İleri gittin Altaylı” falan deriz ya…

Bugünkü Gazete HT’de başlığı altında yayımlanan makalesi öylesine haklı, öylesine doğru, öylesine gerçekçi ki…

Hani içimden “Az bile söylemişsin be Fatih Altaylı” diye geçirmedim dersem yalan olur…

Evet…

Densizlere, münasebetsizlere haddini bildiren Altaylı’yı “Günün Köşe Yazarı” seçiyorum…