Fatih Altaylı ve dehşetin pornografisi

İlerleyen günlerde “keşke yazı işlerindeki arkadaşlarımı dinleseydim” diyeceğin bir görüntüyü yayımladın…

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Fatih (Altaylı);
başlığı altında yayımlanan makalemde seni  savunmadım…
Senin haklı tepkini “ifade özgürlüğüne baskı” olarak algılayan Hıncal Uluç’u eleştirmekti asıl amacım…
Yani Fatih ben senin hakkını teslim ettim…
Çünkü Fazıl Say ifade özgürlüğü gibi bir temel hakkını kullanmamış; kendisinden farklı dalda sanat icra eden meslektaşlarına “hakaret” etmişti…
Sen de Say’a, anlayabileceği dilden cevap vermiştin…
Ancak Fatih… 
Dün tencerenin doğurduğuna inandıysan ki mutlaka inandın…
Bundan sonra yazdıklarımı okuyunca kazanının da öldüğüne inan lütfen…

İkisi de "keskin bıçak"...
Kimler mi?..
Nâgehan
(Alçı Kütahyalı) ve Rasim(Ozan Kütahyalı)...
Doğru şeyleri o kadar yanlış tarzda ifade ediyorlar ki...
Keşke yazdıktan sonra kendilerinden çok daha yaşlı ve meslekten gelme bir büyüklerine de okutsalar yazdıklarını...
Meselâ; ikisi de bir fotoğraf yüzünden Altaylı’nın istifasını istiyorlar...
Olacak şey değil...
Oysa bugün onlar Altaylı’nın istifasını isterler bir hatasından dolayı...
Yarın bir gün kendileri benzer bir hata yaptıklarında düşmanları
ortalığı ayağa kaldırırlar "İstifa!" diye...
"İstifa" istemek bumerang gibidir..
Ve... 
Rasim belli ki, Altaylı'nın selefi Ümit Zileli'nin Fatih'ten nefret ettiğini bilmiyor...
Bilse, Zileli'nin Gazete HT'yi yırtıp atma çirkinliğine ortak olmazdı...
Çünkü...
Gazete HT’yi yırtıp atmak “eleştiri” değil,  “emeğe hakaret”tir…
Alın terinin erdemini inkârdır…
Yırtılan bir gazete değil; o gazeteyi yayıma hazırlayanların onurudur…

Başbakan Erdoğan da taziye ziyaretine gittiğinde o acılı haliyle sana, "Bugünkü manşet fotoğrafınız hiç hoş olmadı. Keşke basmasaydınız" demedi mi?..
Sen itiraz edip kendini savunmaya geçtiğinde, “Nasıl ki terör haberlerini çok büyük vermemek gerekiyorsa, bu gibi fotoğrafları da çok büyütmemek gerekiyor. Kadına karşı şiddete duyarlı olmak lâzım” diye devam etmedi mi?..

Yine çalışma arkadaşlarından Yavuz Semerci aynı gün o görüntünün yayımlanmasıyla ilgili “Karar sahibi olsam o fotoğrafı basmazdım. Tek bir kriterim var: ‘Çocuğuma göstermekten imtina ettiğim bir fotoğrafı, onun görebileceği bir mecraya koymamak' “ diye yazmadı mı?..
Nihal Bengisu Karaca da keza; "Ama Ayşe Paşalı'nın morarmış gözüne nasıl alıştıysa toplum, sırtı bıçaklı kadınlara da alışır. Sonraki son nokta ne olacak?"  diye itiraz etmedi mi o görüntüye?..
Ya Umur Talu ve Balçiçek Pamir’in “anlık”  twitter tepkileri…
İlle de Umur’un, “biz yazdıklarımızla sizi hiç utandırdık mı ki siz bizi utandırıyorsunuz?” sitemine ne diyeceksin?..

Aman Fatih…
Sakın ola bana “Ece Temelkuran da beni savundu” deme…
Ece seni savunmadı; son dönemde yanlarında yer aldığı Kürtlere yapılanların medya tarafından görülmediği gerçeğini sokuşturuverdi araya hemen…
Yani…
“Oportünizm yaptı” Ece…
 


Dehşetin pornografisi

Sevgili Fatih;
9 Oscarlı "İngiliz Hasta"
yı hatırlıyor musun?..
Hani, Ralph Fiennes'in Laszlo Almays rolünde oynadığı o muhteşem filmi...
Aslında bir "savaş filmi" idi...
2. Dünya Savaşı anlatılıyordu fonda...
Ön plâna ise "tutkulu bir aşk" çıkarılmıştı...
İnsan sevgisinden daha üstün hiçbir şeyin olamayacağı dünyada; tek bir savaş sahnesi ve kolu, bacakları kopmuş yarım insanlar görmeden savaşı anlatan, savaştan nefret ettiren bir filmdi...


Benim için esas olan insanların bugünleriyle yargılanmasıdır…
Yani…
Rasim’in arşive girip, Fatih Altaylı'nın Turgay Ciner için yaptığı hakaretleri çıkarıp tarzım değil…
Değil ama …
Dikkat ettim de…
İnsanları geçmişlerine hapsedip orada ayaklarına pranga vuran…
O insanları hem de hiç yargılamadan müebbed hapse mahkûm eden bir numaralı medya yargıçlarından biri de Fatih'tir…
Neyse...
Son sözüm şu:
Sadece Başbakan ve kendi çalışma arkadaşları değil Fatih’in yaptığı gazeteciliği eleştiren…
Genç kuşağın “en başarılı” kalemleri de (bazı öfke ve duygu patlaması kaynaklı hataları hariç) eleştiriyorlar…
Bence Fatih hiç öfkelenmeden; sakin bir şekilde o eleştirileri bir kez daha gözden geçirmeli…

Şimdi düşün bakalım...
Senin savunduğun “dehşetin pornografisi”yle erkek milletini tecavüz yapmaktan caydırmak mı?..
Yoksa buzlanmış görüntülerle ve sadece birkaç cümle ile o vahşeti anlatmak mı daha doğru gazeteciliktir?..
Söyler misin Fatih?..
Cinsellik “erotizm” ile mi daha etkili?..
Yoksa “porno” ile mi?..


Örneğin çok yanlış

Sevgili Fatih diyorsun ki;
"Annemin fotoğrafı olsa da yine basardım"...
Yapma Fatih…
Birincisi, örneğin çok yanlış…
Sakın bir daha anacığını örnekleme…
İkicisi, inatlaşıyorsun...
Geri adım atmak istemiyorsun...
Hâlbuki özür insanı alçaltmaz Fatih...
Aksine...
Yerinde ve saygılı bir özür, dileyeni yüceltir...
Erdemliliktir...

Eğer, yazı işlerindeki arkadaşlarının bütün itirazlarına rağmen yayımladığın o "şiddetin pornosu" sayılabilecek görüntü ders amaçlıysa; yarın bir gün; tecavüzleri eleştirmek için bir tecavüzcüyü mütecavizle "duhul" haldeyken görüntüleyip o fotoğrafı da yayımlayabilirsin...


Umarım görmemiştir

İyi de Fatih...
Bunun sınırı ne?..
Nerede duracaksın?..

Yani Fatih;
İlerleyen günlerde “keşke yazı işlerindeki arkadaşlarımı dinleseydim” diyeceğin bir görüntüyü yayımladın…
Hem; güzeller güzeli Zeynep’e o fotoğrafı gösterip de sordun mu?..
“İyi yaptın babacığım” diyorsa benim bu yazdıklarımı ve bütün diğer eleştirileri unut…
Çünkü Zeynep en doğrusunu söyler…
Çünkü Zeynep, Hande – Fatih Altaylı’nın kızları…
O ne derse; samimiyetle söyler…
Ama…
Benim tahminim Zeynep o günkü gazetenin birinci sayfasını görmedi…
Umarım da görmemiştir…

adnanberkokan@gmail.com