Fatih Altaylı ne demek istedi?..

Memlekette kimse konjonktüre güvenmesin. Bir döndü mü, böyle oluverir.

Fatih Altaylı bugünkü yazılarından birini, bacanağından gelen bir fıkraya ayırmış…
Ama ne fıkra!..
Adeta bir “Erken Uyarı Mektubu!”..
Kime veya kimlere mi?..

Okuyun bakalım kimlere olabilir…
Yok yok; son zamanlarda hükümete değilse de Başbakan Erdoğan'a destek veren Yiğit Bulut'u kast etmedim...

 

Konjonktür

ADAMIN biri elinde büyük bir bıçakla camiye dalar ve sorar:
- Aramzda Müslüman olan var mı?

Korkudan kimse bir şey diyemez. Birazdan yaşlı bir adam ayağa kalkar, "Ben Müslümanım" der.

Bıçaklı adam ile yaşlı adam camiden çıkarlar. Adam dışarıdaki inek sürüsünü gösterip, "Amca, şunları kurban etmem lazım ama tek başıma beceremedim, yardım eder misin?" der.

Yaşlı adam birkaç hayvanı kestikten sonra, "Ben yoruldum, başka birini bul" deyince adam bu sefer elinde kanlı bıçakla yine camiye girer ve sorar: - Aranızda başka Müslüman var mı?

Az önceki adamı doğradığını düşünen cemaat çok korkar ve herkes aynı anda imama döner.

İmam titreyerek, "Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekât namaz kıldırdık diye hemen Müslüman mı olduk" der.

Fıkrayı bacanağım yollamış.

Niye mi yazdım?

Memlekette kimse konjonktüre güvenmesin.

Bir döndü mü, böyle oluverir.

 

Altaylı’nın diğer yazıları aşağıda…

 

Yasak olan konuşmak değil

İKTİDAR partisi mensupları ve destekleyicileri, "konuşan hukukçulara" kızıyor.

Hukuku siyasallaştırdıkları gerekçesiyle.

Aslına bakarsanız, konuşan hukukçuların büyük bölümü hukuku siyasallaştırmıyor. Tam aksine "hukukun siyasallaşmasına" engel olmak için konuşuyorlar.

Türkiye'deki yargı düzenini savunacak, dört dörtlük olduğunu söyleyecek kadar saf değilim elbet ama iktidarın yapmak istediğinin hukuku siyasallaşmaktan uzaklaştırmak olmadığım fark etmeyecek kadar da salak değilim.

Zaten iktidarın "Hukukçular konuşmasın" söylemi de pek samimi değil.

Onların derdi şu: "Hukukçular bizim istemediğimiz tarzda konuşmasın. Bize karşı konuşmasın."
Zaten bu talep, hukukçulara özel bir talep de değil.

İktidarın genel beklentisi bu.

Çünkü bakıyorum da, iktidarın hukukçuların konuşmasıyla aslında bir derdi yok.

Mesela, Anayasa Mahkemesi raportörü Osman Can.

Seçimle değil, atamayla gelmiş bir hukukçu.

Görevi, Anayasa Mahkemesi üyelerinin önüne gelecek davalarla ilgili rapor hazırlamak, bir nevi mütalaa yazmak.

O da bir hukukçu.

Yüksek yargı mensubu sayılmayan bir hukukçu.

Osman Can sürekli konuşuyor.

İktidardan veya iktidara yalan çevrelerden, Osman Çan'ın konuşmalarına yönelik pek bir itiraz gelmiyor.

Onun konuşmalarına yönelik "Hukukçular konuşmasın" diyen yok.

Niye?

Çünkü Osman Çan'ın bugün söyledikleri iktidarın hoşuna gidiyor o yüzden.

Yarın Yargıtay Başkanı veya Başsavcısı çıkıp "Bu iktidar çok iyi işler yapıyor" dese onların da konuşmasına bir şey demeyecekler. Hatta çıkıp "Bakın yargıya kulak verin" diyecekler.

O yüzden konuşan hukukçular hiç üzülmesin.

Durum onlara özel değil.

Konuşmak serbest.

Aleyhte konuşmak yasak sadece.

 

 

Seçim hazırlığı başladı


HÜKÜMETİN dünkü faaliyet raporuna baktığım zaman gördüğüm şudur: Seçime hazırlanıyorlar.

Başbakan esnafla... Bakanların her biri ayrı bir programda.

Müthiş bir faaliyet içindeler.

Kesenin ağzı açılıyor yavaş yavaş.

Bunlarda garipsenecek bir şey yok. Yıllardır böyle gördük zaten.

Ama şunu da gördük.

AKP bugüne kadar hiç seçim ekonomisi uygulamadı. Bununla kazandı.

Bu kez seçim ekonomisi uygulayacak.

Benim gördüğüm, 40 yıldır bu ülkede seçim ekonomisi uygulayan iktidar iktidarım koruyamadı. Yine de yapılanları normal karşılıyorum.

Ama bir şeyi pek de normal bulamadım.

Başbakan Erdoğan, işsizliğin "sanal" olduğunu söylüyor.

Ne demekse.

Yani milyonlarca işsizin işi var da onlar işleri olmadığını mı zannediyorlar, gerçekten anlamadım.

Ve bir de öneri getiriyor, her TOBB mensubu bir kişiyi işe alsa bu sorun biter diye.

İyi de TOBB üyeleri değil mi zaten o işsizleri işten çıkaran.

Ve o TOBB üyelerinin büyük bölümü, kendi ailelerine bile ekmek götürmekte zorlanmıyor mu?

Doğru, bugünkü manşetimizde de gördüğünüz gibi halinden memnun bir kesim var ama dünyanın hiçbir yerinde böyle bir işsizlik önlemi de yok.

Bu öneri, "Her Çinliye bir ayakkabı satsak ihracat patlar" demek gibi bir şey .

Bu ne kadar ekonomik gerçekse, o da o kadar.

 

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
1 Mayıs'ta demokratlık sınavı verileceğini unutmadığımız zaman.