Fatih Altaylı halt etmiş...
TIR’ın sahibi şoförün zulasına uyuşturucu yerleştirip onu “kurye” olarak kullanabilir ama devletin sahibi........
Adnan Berk
Okan – Fatih
Altaylı bu sefer de Devlet’i, TIR’a
benzetmiş…
“Halt”
etmiş yani…
TIR’ın sahibi şoföre nasıl istediğini
yaptırırsa, hükümeti seçen halk da devletin sahibi olarak hükümete
her istediğini yaptırırmış…
Böyle saçma bir benzetme yaparsa,
böyle saçmalar işte…
Sevgili Fatih;
TIR’ın sahibi şoförün zulasına uyuşturucu
yerleştirip onu “kurye” olarak kullanabilir ama devletin sahibi,
siyasal iktidarlara rejimi değiştirmeleri için yetki
veremez…
TIR
sahibinin uyacağı bir anayasa olmaz ama
hükümetlerin uymak zorunda oldukları bir anayasa
vardır…
Anayasamızın değiştirilmesi teklif
bile edilemez ilk üç maddesi işte bu yüzden vardır...
Sen sen ol bundan sonra yapacağın
benzetmelerde daha özenli ol…
Bu arada, HABERTURK’te yaptığın
“vergi cezaları” konulu program ve konuğun İbrahim
Türkiş'e sorduğun sorular harikaydı…
Tebrikler…
Sevgili okur, Altaylı’nın
yazılarının tamamı aşağıda…
Siyasetçiler TIR
şoförüdür
GELİŞMİŞ demokrasiler ile
gelişmemiş demokrasiler arasında çok temel bir farklılık
vardır.
Bu fark "devlet" ile "hükümet"
arasındaki ince çizgidir.
Bunu basit bir örnekle anlatmak
isterim.
Ülkeyi bir TIR'a
benzetelim.
Halk da bu TIR'ın sahibi
olsun.
Halk her seçimde TIR'ı kullanacak
bir şoför seçer.
TIR'ın nereye gideceği bellidir.
Bütün şoförlerin amacı, baştan belli olan gidilecek yere TIR'ı en
rahat şekilde ulaştırmaktır.
Bunu en iyi nasıl yapacaklarını
söyleyerek TIR'ın şoförlüğüne talip olurlar.
TIR'ın sahibi olan millet de bunu
en iyi, en tehlikesiz ve en güvenilir şekilde yapacak olanı şoför
seçer.
Şoför önemlidir. Çünkü TIR'ın
kasasında sahibinin bütün serveti vardır ve bu servet o şoföre
emanet edilecektir.
Gelişmemiş demokrasilerde sorun
işte TIR şoförünün seçiminden sonra başlar.
TIR'ın direksiyonuna oturan şoför
birdenbire kendini TIR'ın sahibi zannetmeye başlar.
TIR'ı içindeki yükle beraber
İstanbul'dan Köln'e götürmek için işe alınan şoför, sürücü
koltuğuna oturunca "Ben Köln'e değil Varşova'ya gitmek istiyorum"
deme hakkına sahip değildir, ama gelişmemiş demokrasilerde bu
olabilir.
Çünkü direksiyonu ele geçiren ve
yol parasını da alan şoför, kendini çok önemli hisseder. Altında
koskoca TIR, arkasında bir dolu yük. İnsana kendi güçlü
hissettirir.
Gaza basar.
Bazen mal sahibi feryat eder,
"Bizim malı Köln'e götürecektin" diye.
Bazen de "Belki de Varşova'da daha
iyi bir pazar buluruz" der.
TIR'ı kafasına göre bir yere
götürmeye çalışan şoförün yolda TIR'ı devirme ihtimali de vardır,
kendi kafasındaki hedefe ulaşma ihtimali de.
Sonuçta mal sahibi, TIR'ı bir
şekilde geri alır.
Ya sağlam, ya hurda
olarak.
demokrasilerde TIR, mal sahibinin
istediği yere doğru gider. Sorumluluk mal
sahibindedir.
Gelişmemiş demokrasilerde ise
şoförün istediği yere.
Ama işin kötüsü bu TIR'ın
sigortası yoktur.
Zarar ziyan mal sahibine
kalır.
Göz yummamak suç
mudur?
ÖNCEKİ akşam Gelirler
Kontrolörleri Vakfı Başkam .
İbrahim Türkiş'le Doğan Grubu'na
verilen vergi cezalarını konuştuk.
Kafam netleşeceğine daha çok
karıştı.
Ancak çok önemli bir şey
öğrendim.
Doğan Grubu'nda yapılan vergi
incelemesi, bakanlığın özel talebi üzerine başlamamış.
Grup şirketlerinde yapılan "garip"
işlemlerle ilgili bir ihbar üzerine başlatılmış.
İhbar ise Doğan Grubu içinden
birileri tarafından yapılmış.
Bu ihbar üzerine başlatılan
inceleme sonucunda cezaya konu olan usulsüzlükler ortaya
çıkmış.
İlk ceza önemli.
Burada Doğan Grubu, biten bir
satış işlemim, bir yıl sonra yapılmış gibi göstermiş.
Ben kendi adıma bunun, "Vergiyi
geç ödeyip faiz geliri elde etmek için" yapıldığım
düşünüyordum.
Hayır. Neden bu
değilmiş.
Bu işlem, vergi ödememek için
yapılmış. Çünkü bir yıl sonra şirket zarar açıklayacağı için, kâr
bir sonraki yıl realize edilmiş gibi gösterilmiş.
Böylece bu satıştan doğacak olan
kâr, bir yıl sonranın zararlı bilançosuna yazılıp vergiden
kurtulmak istenmiş.
İkinci cezada ise kanunun bu gibi
alım satımlarda "vergi istisnası için öngördüğü" hisse senetlerinin
iki yıl saklanması koşulu yerine getirilmemiş ve şirketler 20 gün
içinde 3 kez grup içinde alınıp satılmış.
Bu durum da yasaya aykırı olduğu
için vergi doğmuş, vergi doğurduğu için otomatik olarak KDV de
ortaya çıkmış.
Benim şahsi görüşüm şu: Bu
inceleme ihbar nedeniyle yapılmış da olsa, siyasi nedenlerle
yapılmış da olsa ortada bir vergi sorunu var.
Ama asıl mesele şu: Her sorununu
medya ve siyasi baskıyla aşmaya alışmış bir grup, bu kez bunu
beceremeyince yakalanmış.
Doğan'a yapılan suçlama haksız
değil.
Haksızlık varsa o da buna göz
yumulmamış olması.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ
Kaygılı beyinlerin doğru ve özgür
karar veremediğini anladığımız zaman.