Fadime Şahin'in geleceğini çaldılar!

SABAH Gazetesi’nin “Büyük Gazetecilik” dediği haberi okuduktan sonra içime düşen korların, klavyenin tuşlarından yarattığı...

ADNAN BERK OKAN

Gül bahçesi değildi ki girdiği karanlık…

Tepeden vuran bir gün ışığının aydınlattığı tek bir gül, başını dikmiş öylece bekliyordu…

Güle giden yol izbe ve dolambaçlıydı…

Önünde görebildiği tek patikaya atıverdi kendini…

Güle her yaklaştığında o patikanın başka patikalara açılmayan bir çıkmaz olduğunu anlıyor bir başkasına sapıyordu…

Aklının yorgunluktan uçup gittiği bir anda kendisini o tek gülün karşısında buldu…

Sarıldı bütün susamışlığı ve özlemiyle…

Gülün dikenleri olduğunu unutmuş muydu ne?..

Onu avuçlayan ellerinin kan içinde kaldığını fark etti…

Şikâyet edebilir miydi?..

Şikâyet etseydi, güle duyduğu aşkın bir anlamı kalır mıydı?..

İnançlarını hatırladı…

Asıl olanın imam nikâhı olduğunu…

Ve gülle hayalinde mi yoksa essahtan mı kıydığını bilmediği imam nikâhı geldi geçti gözlerinin önünden…

Ve “din” adına öğrendikleri…

Büyüklerin sözünü dinlememenin; babaya, anaya, kaynanaya, kaynataya ve kocaya itaatsizliğin günahların en büyüklerinden biri olduğu…

Ve insanı kâfir yaptığı...

Ve kâfirlerin doğrudan cehenneme gideceği…

Cehennemin ise anasının, babasının, kaynanasının, kaynatasının, kocasının sözünü dinlemeyen, kocasına itaat etmeyen gelinlerin öbür dünyada yanacakları, kaynar kazanlarla dolu bir yer oluşu...

Ve kimilerine göre günah, kendine göre "Allah adına sevdiği güle teslim olma" diye nitelendirdiği bedensel birleşmeyi henüz gerçekleştiremeden kapının kırılışı, karanlık patikanın aydınlanışı; polisler ve gazetecilerle burun buruna kalış…

Ve adına “basılma” denilen ruhsal, onursal, gurursal ve elbette “ahlâksal”(!) yok oluş…

Sonra…

Televizyon ekranlarında ve gazete sayfalarında bir zâni olarak sergileniş…

Ve ekran sarhoşluğu…

Ve Reha Muhtar’ın karşı konulamaz(!) ankormanlık cazibesi…

Bilmeden, fark etmeden ve mutlaka istemeden, kirli egemenlerin birbirlerini karşılıklı yok ediş oyunlarında kullanılan bir figüranlaşma…

Film vizyona girip gişe yapmaya başladığında unutulma...

Bir kâğıt mendil gibi çöp kovalarından birinin içine tıkıştırılma…

Ve sonra kaçış…

Adını ve soyadını değiştirip; yaşanan kâbusları unutmaya çalışma…

Bazen “kuşku”, çokça da “korku” altında geçen 13 yıl

Başını kaldırıp yukarıya baktığında dağılmış kuşku bulutlarını görüş…

Önüne baktığında; yıllardır ruhunu döven korku tsunamilerinin yerini almış küçük umut dalgalarının kıyıyı yumuşakça okşayışı

Bir sevinç kıpırtısı...

Kâbustan çıkışın huzuru...

Ve tam da o sırada…

Bir adamın, bir gazetecinin yanına sinsice sokuluşu ve bir Deccal haykırışı:

 “Sen Fadime Şahin’sin!”

Dünyanın kararışı…

Başının dönüşü…

Gökyüzüne bakmaktan yeniden korkuşun…

Ve…

O gökyüzünün yeniden kapkara kuşku bulutları ile kaplanışı…

Bir kez daha ve yıllarca önünü göremeyeceğinden emin oluşun…

Az sonra dev bir dalganın gelişi, seni yutup 13 yıl öncesine götürüşü…

Belki de dikenlerine karşı tedbir aldığın yeni bir gülü kucaklamak üzereyken…

O anda, geleceği çalınmış bir genç kadın umutsuzluğunu bir kez daha ve 13 yıl öncekinden daha büyük acıyla yaşayışın…

Ve…

Yanında ısrarla yürürken acımasız sorularla ruhunu ezen, paralayan, seni yeni ve çok daha derin ve geri dönülemez bir yok oluşa sürükleyen; kendini “doğru gazetecilik” yaptığına inandırmış “onur Azraili”nin ne düşündüğünü bilemeyişin…

 “Sen Fadime Şahin’sin” dediği ve senin korkulu gözlerini yakaladığı anda alacağı “başarı ödülünü” hayal edişini asla anlayamayacağın bir “gazeteci”

Ve büyük ihtimalle o başarı ödülünü alırken senin aynı anda nasıl da mücadele ediyor oluşunu göremeyişi, düşünemeyişi, aklına gelse elinin tersiyle kovuşu…

Ve…

Bu dünya işte böyle sürüp gidecek Fadime kardeş!..

“Başarı” acımasızlığın, duyarsızlığın, vicdansızlığın ucundaki “olta”; “başarısızlık” ise ruhların taciz edilip, geleceklerin çalındığı bir “torba” olmaya devam edecek…

Not: SABAH Gazetesi’nin “Büyük Gazetecilik” dediği haberi okuduktan sonra içime düşen korların, klavyenin tuşlarından yarattığı bir yazıyı okudunuz…