Eylemin, düşüncenin değil, kabadayının yalakaları

Birbirinden nefret eden, siyasi amigoluktan para kazanan köşe yazarı, gazetecilik mesleğini tekeline aldı

Birbirinden nefret eden…
Sayıları ise iki elin parmaklarını geçmeyen:
- Gürültücü,
- Küfürbaz,
- Hakaret etmeyi alışkanlık haline getirmiş,
- Siyasi amigoluktan para kazanan köşe yazarı, gazetecilik mesleğini tekeline aldı.

*

Çok satan veya çok satmasa da etkinliği yüksek gazetelerin köşeleri onların..
Ekranlarda hep onlar var…
Yaptıkları tek şey, karşı mahallenin kabadayısı ne söylerse söylesin hemen itiraz etmek:
“Yalan, iftira, uydurma!” diye haykırarak nemalandıkları mahallenin kabadayısının günahsız, pir-ü pak olduğu anlatmak...
Düşman mahallenin kabadayısını yerden yere vurmak, alay etmek, aşağılamak, itibarsızlaştırmak.
Bu durum iki mahallenin yazarları için de geçerli.

*

Çünkü…
Yazarlıktan öte “siyasi amigoluk” yapan bu azgın azınlık için; “olay, eylem, düşünce” değil önemli olan…
Bu azgın azınlık için mühim olan; olay, eylem ve düşüncenin kim tarafından üretildiği…

*

Meselâ…
Bunlardan birinin kabadayısı Taksim Meydanı’nda donla gezse…
Bunlarda alkış hazır…
“Bravo!.. Medeni cesaret işte bu!.. Bunun adı farklılık” gibi takdir çığlıkları yükselir hemen…
Ama…

*

Karşı mahallenin kabadayısı Taksim Meydanı’na donla çıkmaya görsün…
Hemen aşağılamalar, hakaretler, “edepsiz bu… Halkın ahlakını bozuyor… Atın bu şebeleği hapse” gibi naralar alır başını gider…

*

Çünkü bunlar olayın, eylemin, düşüncenin değil, kabadayının yalakalığını yaparlar…

EY EKRANLARIN NÖBETÇİ KAVGACILARI…

Yahu…
Programın moderatörü sizi neden davet ediyor?..
Güzelliğiniz, saatlerinizi göstermeniz, kaş göz oynatıp karşı mahalleliyle kavga etmeniz için mi?..

*

Tabi iki değil…
Davet edilmenizin sebebi…
Değerli fikirlerinizi, izleyicilerle de paylaşmanız…
Onların bilmedikleri, bilebilmek imkânına sahip olamadıkları konularda onları bilgi sahibi yapmanız için…

*

Peki siz ne yapıyorsunuz?..
Ne yapacaksınız..
En iyi bildiğiniz eylemi yapıyorsunuz…
Yani…
Karşınızdakinin her söylediğine itiraz ediyor…
Her dediğini yalanlıyorsunuz…

*

Yahu fikrin yalanı olur mu?..
Olsa olsa bir fikir size göre “yanlış” olabilir…
Eğer yalanlıyorsanız, karşınızdaki fikir değil yalan üretiyor demektir…
Ki…
Yalan haber olur ama “yalan bilgi” olmaz…

*

Sizi ekranda görüp “insan” yerine koyanlar da saatlerce sizin kavgalarınızı seyretmekten bıkmıyor olmalı ki, moderatörler hep sizi davet ediyorlar…

*

Efendiler!..
Tartışma (Münazara) galip gelmek, karşı tarafı pes ettirmek için yapılmaz…
Münazarada diller değil beyinler tartışır…
Karşı tarafın fikrini bir güzel ve nezaketle dinlersiniz…
Sonra da siz kendi fikrinizi anlatırsınız.

*

Ne siz karşınızdaki koltuklarda oturanlar gibi düşünmek zorundasınız…
Ne de onların sizin gibi düşünmesini istemeye hakkınız var.

EKRANLARI KİRLETMELERİNE GICIK OLUYORUM…

Halkımızın başına gelenlere, getirilenlere üzülüyorum...
İş insanlarımızın çektiği çilelere çektiği sıkıntılara üzülüyorum.
Devleti'ne güvenmiş, hükümetine güvenmiş milyonlarca, milyarlarca dolar borca girmiş, istikrara inanmış yatırım yapmış; ortak bulmuş, ortak olmuş iş insanlarımızın düştükleri duruma üzülüyorum.

*

O işadamlarımızın yanında çalışan emekçilerimizin başlarını yastığa koyduklarında, ertesi sabah işten çıkarılma korkusuyla uykusuz geceler geçirdiğine üzülüyorum.
Üniversiteyi bitirdikten sonra yıllarca işsiz gezen, gezmek zorunda kalacak olan milyonlarca gencimize üzülüyorum…
Yolun sonuna gelmiş emeklilerimizin pazar yerlerinde fiyatlara bakarak boş filelerle eve dönüşlerine üzülüyorum.

*

Yoksa…
Siyasetçi kavgaları…
Gazeteci hırlaşmaları…
“Profesör” unvanına sahip olmuş akademisyenlerin sığlıkları umurumda bile değil…

*

Peki neden zırt pırt ekrana çıkan o kişileri ve onları yöneten moderatörleri eleştiriyorum?..

*

Söyleyeyim:
Bir ülke halkının, iş insanının, emekçisinin, emeklisinin durumu bu kadar berbat iken…
Onların sorunlarını konuşup çözüm üreteceklerine…
Düzeysiz kavgalarla ekranları kirletmelerine gıcık oluyorum ben…