Ey gazeteci milleti!.. İşte Fatih Altaylı!..
İçinden çıktığınız o dar gelirli insanların (GAZETECİLERİN) aleyhine, egemen güçlerin çıkarı için savaşan Çiçeronlar…
ADNAN BERK OKAN - HABER
ANALİZ
Fatih Altaylı,
Sarı Basın kartı ile gazetecilere yapılacak
indirimlere karşı çıkmış…
Çıkar a; Fatih Altaylı’dır, ne
yapsa zamanıdır…
Ama…
Aynı Fatih Altaylı; bankaların
“bilmem ne kart” adı altında
verdiği "indirim” kartlarını
eleştiremez…
Bankaların yaptığı
"yanlış" mı?..
Hayır...
Bir pazarlama yöntemidir ve
sistemin gereğidir, saygı duyulur...
Aynı Fatih Altaylı; orduevlerinde
bir fincan (bardak değil, kocaman fincan) çayın yirmi kuruş (20),
bir porsiyon köftenin yüz yetmiş beş kuruş (1.75) kuruşa
satılmasına sesini çıkaramaz...
Çıkarmalı mı?..
Hayır, çıkarmamalı...
Kendi sandıklarından kurdukları,
devlet bütçesinden pay almadıkları bir sistemdir saygı
duyulur..
Yahu Fatih Altaylı!.
Subay zümresinin senin
meslektaşlarından “üstün” olan yanı ne peki?..
Sen her ay sadece gazeteden
30.000,-- (otuzbin) lirayı cebine
koyuyorsun…
Televizyon ve sair(!) gelirlerin
hariç tabii…
Kemerburgaz’da, malikânende
yok, yok…
Altında otomobiller en
kralından…
Ne MUTFAK derdin var…
Ne GİYİM, KUŞAM; ne de
YAŞ’AM…
Ama
meslektaşlarına indirimlere krşı çıkıyorsun...
Ayıp
be!..
Bir de utanmadan;
"Zaten bugünlerde Türk basınının en büyük
sıkıntısı bu indirim meselesiydi. Artık bütün meslektaşlarımız
rahatlamıştır" diyerek
meslektaşlarının sorunlarını hafife alıyorsun...
Ne yani?..
"Yazar" diye kadrona kattığın sıradan bir kadın ile kendini "fikir adamı" zanneden bir Aydemir Akbaş taklidini seviştirip bunu "haber" diye yayımlayınca gazetecilerin ve milletin sorunları çözülmüş mü oluyor?..
Hadi oradan maskara sen de!..
Nerede senin vicdanın?.
Basın kartı ile ufak tefek de olsa indirim (patronunun yapmadığı zammı alacak) imkânından yararlanacak meslektaşlarına bu düşmanlığın neden?..
Senin lokantalarda “BAHŞİŞ” olarak
verdiğin paraya yarım ay çalışanlara bu acımasız saldırıyı niçin
yapıyorsun?..
Pardon…
Senin gibi bir tane daha var:
Yılmaz Özdil…
Alalım birinizden, vuralım
öbürünüze…
Sizler Türk medyasının,
Çiçeron’larısınız…
İçinden çıktığınız o dar gelirli
insanların (GAZETECİLERİN) aleyhine, egemen güçlerin çıkarı için
savaşan Çiçeronlar…
Unutmayın ki basın kartına
ihtiyacı olmadığı halde (ya da olmadığı için) o dar gelirli
gazetecilerin “sarı basın kartlarını” savunacak bizim gibi çok
sayıda Lucius Sergius Katilina var ve hep olacak da…
Ezilenlerin soyundan gelip,
zalimlerin sözcülüğünü yapan Çiçeronlar önünde sonunda yok olup
gidecekler…
Yeter ki ezilenler
pısırıklaşmasınlar…
Daha fazla devam edersek, değmez
bir insan yüzünden suç işleyebiliriz onun için burada keselim ve
yazdığı o “Çiçeron” mektubunu yayımlayalım…
Basının büyük sorunu
çözüldü
GEÇEN hafta bir basın duyurusu
geldi.
ismi lazım değil bir firma, sarı
basm kartı sahiplerine ekstradan indirim yapacakmış. Onu
duyuruyor.
Sinirlendim.
Bilirsiniz, gazetecilerin
ayrıcalıklı bir zümre haline gelme isteğine başından beri karşı
çıkan, bu yüzden basın kartı bile almayan bir adamım. Oturup
yazacaktım. Sonra "Değmez" dedim attım.
Ama iş, bir şirketin münferit
rezaleti olmaktan çıkmış, kurumsal rezalete dönüşmüş.
Gazetecilerin hiçbir halayla
ilgilenmeyen Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel
Müdürlüğü, yani sarı basın kartlarını dağıtarak benim gazeteci olup
olmadığıma devlet adına karar veren kuruluş, onlarca firmayla
anlaşma imzalayarak "basın kartı sahiplerine yüzde bilmem kaç"
indirim organize etmiş.
Vallahi bravo.
Zaten bugünlerde Türk basınının en
büyük sıkıntısı bu indirim meselesiydi. Artık bütün
meslektaşlarımız rahatlamıştır.