Evet, Cumhuriyet’i çok sevmiştim!
Önce İlhan Selçuk ve onunla birlikte hareket edenler gitti Cumhuriyet’ten. Bir süre sonra da biz ayrılmak zorunda kaldık. Peki, vazo neden kırılmıştı?
Milliyet yazarı Hasan Cemal, Hayatının 1973’le 1992 arasındaki on dokuz yılı Cumhuriyet gazetesinde geçirdi..
Her kademesinde gece gündüz çalıştı. Muhabirlik,
sekreterlik, istihbarat şefliği, Ankara temsilciliği ve on iki yıla
yakın da Genel Yayın Müdürlüğü yaptı...
"Hayatımın en genç, en güzel yıllarıydı." diyor bu 19 yıl için
Hasan Cemal ve vazonun nasıl kırıldığını birbir
anlatıyor...
- (...) Gazeteci milleti olarak 12
Eylül’ün karanlık günlerini demokrasi mücadelesi içinde
elbirliğiyle aştık.
Üstelik çok iyi bir gazete yaptık, üstelik sadece gazete
vererek...
Ve Başyazarımız Nadir Nadi‘nin varlığı da bize bağımsız
gazeteciliğin anlamını haber peşinde koştururken, mutfakta gazeteyi
pişirirken iş içinde öğretti.
Bir başka deyişle:
Başımız dik gazetecilik yaptık!
Ama hayat çizgisi dümdüz değil. Gün geldi, vazo maalesef kırıldı.
Cumhuriyet ikiye bölündü 1991 yılının sonlarında, Nadir Nadi’nin
ölümünden kısa zaman sonra.
Önce İlhan Selçuk ve onunla birlikte hareket edenler gitti
Cumhuriyet’ten. Bir süre sonra da biz ayrılmak zorunda kaldık.
Peki, vazo neden kırılmıştı?
Ben bu sorunun yanıtını, 2005 yılı sonunda çıkan Cumhuriyet’i Çok
Sevmiştim isimli kitabımda ayrıntılı biçimde yazdım.
O kalın kitabı herkesin alıp okumak gibi zorunluğu yok tabii. Bu
yüzden, “Vazo neden kırıldı?” sorusuna muhatap olmaya devam ettim
ve dilim döndüğü kadar da yanıtlamaya çalıştım.
Ama şimdi şunu rahatça söyleyebilirim. Cumhuriyet gazetesinin
Ankara temsilcisi Mustafa Balbay‘ın Ergenekon kapsamında su yüzüne
çıkan günlükleri, Cumhuriyet’teki kavga neydi sorusunun tüm
ipuçlarını taşıyor(*).
Günlükler neyi mi sergiliyor?
Cumhuriyet gazetesinin tek hakimi ve Başyazarı İlhan Selçuk’la,
Ankara temsilcisi ve yazarı Mustafa Balbay’ın askerle ilişkilerini
sergiliyor. Askere hizmet arzlarını sergiliyor.
Darbe tertipleri içindeki yüksek komutanlarla iç içeliklerini
sergiliyor.
Peki, gazetecilik mi bu?
Elbette değil.
Darbe tertipleri içindeki büyük paşalarla böylesine sıkı fıkılık,
böylesine hizmet arzıyla bir gazete gazete olabilir mi?
Hayır olamaz.
Peki ya ne olabilir?
Türkiye’de darbe ortamı oluşturmaya yönelik yayınların,
dezenformasyonların, psikolojik savaşların bir karargahı haline
gelebilir ancak...
Gazete bu değildir.
Şimdi şunu bir kenara yazabilirsiniz. Cumhuriyet’te vazo neden
kırıldı sorusunun bir yanıtı, İlhan Selçuk’la bizim aramızdaki
gazete ve gazetecilik anlayışından kaynaklanmıştır.
Yaşar Kemal’in 1997’deki deyişiyle:
“İlhan Selçuk koca Cumhuriyet’i askerin gazetesi haline
getirdi.”(**)
Cumhuriyet’te vazo neden kırıldı sorusunun ikinci yanıtı,
Türkiye’de ve dünyada laiklik ve demokrasiye bakıştan
kaynaklanıyor.
İlhan Selçuk, çok partili demokrasiyi de, Türkiye’nin Batı dünyası
içinde yer almasını da, Türkiye’nin Avrupa Birliği yolunu da,
Türkiye’de ‘pazar ekonomisi’ni de hiç sevmedi.
1989’da Berlin Duvarı’yla birlikte ‘Komünizm’in çöküşü de İlhan
Selçuk’u fazlasıyla rahatsız etti. Sovyetler Birliği’ne toz
kondurmazdı.
İlhan Selçuk’a göre, Atatürk de son tahlilde demokrasiden yana
değildi, Türkiye de 1945’de çok partili rejimle birlikte
demokrasiye değil, karşı devrim sürecine adım atmıştı.
İlhan Selçuk çizgisi buydu.
Hiç değişmedi.
Genel Yayın Müdürü olarak benim ve benim arkadaşlarımın Türkiye ve
dünyaya bakışlarına ters bir çizgiydi bu...
Ancak İlhan Selçuk bizim dönemde ve Başyazarımız Nadir Nadi
hayattayken, bu çizgisini daha çok üstü örtülü izledi, hatta
takiyye yaptı denilebilir.
Vazo kırılıp Cumhuriyet’in tek hakimi olduktan daha bir kaç ay
sonra, 22 Temmuz 1992’de, İlhan Selçuk’un köşesindeki başlık
şöyleydi:
“Yeni Turan!..”
‘Kızılelma’ çağrısı yapıyordu:
“XX. yüzyılın başında Ziya Gökalp, yeni ‘Kızılelma’yı iki dizede
vurguluyor: Vatan ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan / Vatan
büyük ve müebbet bir ülkedir Turan.”(***)
İşte böyle.
İlhan Abimiz, kendi başına kalınca, ‘9 Mart(1971) yenilgisi‘nden 21
yıl sonra yeniden ‘askerciliğe’ dönüş yapmış ve Avrupa Birliği’ne
alternatif Avrasyacılık politikasını -bugün bazıları kendisi gibi
olan Ergenekon sanığı büyük paşalarla dirsek teması içinde-
yürütmeye başlayarak Ergenekon yolculuğuna koyulmuştu.
Balbay günlükleri bu nostaljik ama demokrasi açısından tehlikeli
serüvenin hüzünlü, acı örnekleriyle dolu...
Daha önce de belirtmiştim:
Cumhuriyet’in gazete olarak yaşamasını görmek beni ancak mutlu
eder.
—————————————
* Mustafa Balbay Günlükleri’nin tam metnini okumak isteyenler,
Tempo24.com.tr ile 17 Mart 09 tarihli Taraf gazetesine
bakabilirler.
** Hasan Cemal, Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim, Doğan Kitap, 2005
Aralık, sayfa 508-509.
*** Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim, sayfa 500.