Evdeki kıyafetler dışarıda 'ofsayt'mış...
Ayşe’nin bu talebinin olabilmesi için kişi başına yıllık milli gelirimizin 60 bin Doları bulması, gelir dağılımında adalette ise Hz. Ömer dönemini bile geçmemiz lâzım…
GAZETECİLER.COM –
Ayşe Arman gazeteciliği
bütün hızıyla sürüyor…
“En beğenmeyenin”
bile günlerce köşesini tahsis(!) etmek zorunda
kaldığı bir gazetecilik hem de…
Kimilerini (Hakan Aygün meselâ)
hasetlikten çatlatan, küfre saptıran, bel altına daldıran Ayşe
Arman gazeteciliği…
Madem “kaka kız” bu Ayşe okumayın
yazdıklarını kardeşim…
Cevap vermeyin…
Ellemeyin yazsın dursun kendi
kendine…
Bu arada unutmadan hemen bir
hatırlatma yapalım:
Ayşe Arman’ın yaptığı gazeteciğe “bayılıyor” değiliz…
Hele kullandığı jargon canımızı
bile sıkıyor ama…
Ayşe Arman; çatlasanız da, patlasanız da gazeteciğin kraliçesini
ya-pı-yorrr…
Örneğin, “Karşı Mahalle” lâfını
sevmiyoruz…
Coğrafi kullanılsa dükkân Onun ama
“sınıfsal” kullanınca haz etmiyoruz…
Ama haz etmemek…
Yaptığı işi…
Döktüğü teri…
Verdiği emeği küçümseme hakkını tanımaz bize…
Yine örneğin yolunun düştüğü
tesettür tasarımcısı Rabia Yalçın’ın (Şuraya bakar mısınız?.. Daha
doğar doğmaz tesettür modacısı olacağı anlaşılmış olmalı ki adı da
yaptığı işle pek müsemma -uyumlu) söylediklerini kara mizah olarak
tanımlıyoruz…
Şöyle diyormuş
Yalçın:
“Tesettürlü kadının iki kapılı
gardırobu var. Biri içeriye, diğeri dışarıya açılıyor. Çünkü;
Evdeki giysilerinizi sokakta giyemiyorsunuz. Onlar dışarıda ofsayt.
Dolayısıyla, iki gardırop düzmek zorundasınız. Bu da sinir
bozucu."
Sanırsınız bütün Türkiye
kadınlarının iki gardırobu var…
Yahuuu…
Kadınlarımızın (onların
“tesettürlü” dediklerinin) yüzde birinin iki gardırobu varsa, yüzde
doksandokuzunun tel dolabı bile yok…
Ayıp ve de günah
yani…
Amaaaa…
Bilhassa okul çağına gelmiş genç
kızlarımızın çektikleri acılara işaret etmesi
mükemmel…
Buyurun… İlkolul ikiden terk bir
kızımız bakın neler anlatıyor:
"Biyolojik babamla, devlet babam,
etek boyum üzerine bir anlaşmaya varamadı. Babam beni okuldan aldı"
diyor.
Babası, "Kızımın etek boyu, diz
altı olacak!" demiş, okulun müdürü, "Hayır efendim, bütün
çocukların etek boyu diz ve dizinin üstü!" demiş.
“Her zaman olduğu gibi erkekler
birbirine girmiş, olan o küçük kıza olmuş...” diye ekliyor Arman da…
İşte bizim bunu aklımız
almıyor…
Sanırsınız şu büyükler (elbette
yaşça olanları) sanki hiç çocuk ve genç olmamışlar…
Sanırsınız analarının oralarından
çıktıklarında (bilhassa erkek milleti) sakallı, bıyıklı, koca
kafalı birer yaratıkmışlar…
Yahu bu ne dar sınırlı bir hafıza
böyle…
Neyse…
Arman’dan
birkaç örnek daha verdikten sonra sizi Ayşe’nin kendi sayfasının
bütünü ile baş başa bırakalım…
Arman, Rabia
Yalçın’ın ofisine gittiğinde bir genç
kadınla karşılaşıyor…
Ayşe’nin
gözü ile kadının tarifi şu:
Müthiş bir kadın var karşımızda...
Çok akıllı, çok hızlı, çok tatlı... Bir de pek güzel ve estetik...
İnsan elinden olmadan iç geçiriyor ve şöyle diyor:
"Ah keşke bu ülkede bütün
kapalılar onun gibi estetik olsa..."
Seksapelite ölüyor...
Yok artık…
Daha neler…
Ayşe’nin
bu talebinin olabilmesi için kişi başına yıllık milli gelirimizin
60 bin Doları bulması, gelir dağılımında adalette ise Hz. Ömer
dönemini bile geçmemiz lâzım…
Bu arada, Arman’ın tesettürlü
hayatı pek bir sevdiğini ve o tarz giyineceğini düşünmüş olmalı ki
bazı tavsiyeleri var Rabia Yalçın’ın…
Canlı renkler kullanma yürüyen bir
top kumaşa dönersin
1. Türban ve kıyafetlerde çok
canlı renkler kullanma! Yürüyen renkli bir top kumaşa
dönersin.
2. Allı, dallı başörtülerinden
uzak dur! Cıssss! Kafana turuncu örtü takıp, pabucunu da turuncu
yaptın mı, estetik olma sansın yok, turuncu bir portakal olur
çıkarsın.
3. Örtünü çok sıkı bağlama. Biraz
bol olsun, örtü nefes alsın, merak etme, altında bone var, saçın
görünmez, ama biraz gevşek bırakırsan o klastrofobik etki de
azalır.
İşte bu kadar alıntı
yeter!...