Esra Uçan kaybetti çünkü...
Bugün yazarı nereden tutsak elimizde kalan fetih ve özür ikilemiyle kaybetti...
GAZETECİLER.COM
Bugün yazarı Esra Uçan geçtiğimiz hafta konu olduğu ilginç polemikle dikkatimizi çekti. Ayasofya'nın ibadete açılması tartışmasını konu aldığı yazısında İstanbul'un fethi kutlamalarına değinirken bir parantez açtı ve başına iş açan bir cümle kurdu. "Fetih" kelimesini sevmediğini belirten Uçan "kanlı bir işgal geliyor gözümün önüne" vurgusuyla dikkat çeken parantezde şöyle dedi:
"Şu fetih lafını da hiç sevememişimdir, hep kanlı bir işgal gelir gözümün önüne. Genellikle ‘insan' kimliğiyle baktığım için dünyaya, savaşla gelen ganimet kutlaması hoşuma gitmez. İnsansız bir coğrafyaya yerleşmek fetih olarak adlandırılmaz, hayat olan, insan olan yerleşim bölgesini ele geçirmek savaşarak olur, hep yıkım, kıyım, halaç edilmiş hayatlar, ölümler, sürgünler… Bu tip ‘edinmeler'in ‘bizim'e uzanması başkalarının canının yanmasıyla, ölümleriyle gerçekleşmişse neyi kutlarız anlamam."
Yazarın konusu İstanbul'un fethi falan değil, Ayasofya... İstanbul özelinde bir fetih tartışması da yok yazıda. Yazar fethetmek fiili üzerine sözünü söyleyip geçiyor... Eğer alperen ya da akıncı falan değilseniz katılmasanız bile geçip gideceğiniz bir not düşmüş sadece. Yine de bu paranteze gelen sınırlı tepkilerden sonra gazete yazıyı internet sitesinden uçurdu. İfade özgürlüğü gibi dertleri olmayan muhafazakar bir gazetedir sonuçta deyip bunu da geçip devam edebilirsiniz.
Ancak Bugün yazarı dünkü yazısında kendini inkar edince bunu es geçemedik. Gelen tepkiler karşısında ne yapacağını şaşıran Uçan, “İşgal kelimesini yanlış bir yerde kullandığımı kabul ediyorum ve imkanım olsa geri almak da isterim. Hiç yakışmadı.” diyerek o parantezden bir hafta sonra bir özür yazısı kaleme aldı. Bir parantez açıp düştüğü o küçük not için uzun uzun pişmanlığını ve İstanbul'ın fethinin güzelliklerini anlatan bir
Yazının şehvetiyle söylenmiş ve söyleyeni pişman eden bir ifade için özür dilenir elbette. Bu da bir erdemdir. Ama burada sözkonusu olan durum bu değil. Yazarımız burada kaleminin ve fikrinin arkasına bir irade koyamıyor. Tümüyle ifade özgürlüğü içinde duran bir notun ardından takla üstüne takla atarak kendini inkar ediyor. Yazısının gazetenin internet sitesinden uçurulmasını eleştirip ifade ve düşünce özgürlüğü vurgusu yapması gerekirken yazarımızın bir tek "ellerim kırılsaydı da yazmasaydım" demediği kalıyor... Özrünü kabahatinden büyük kılan bir zayıflık ve savrulma örneği gösteriyor. "Hiç yakışmadı" denilecek bir fiil varsa buna dönüktür...
Bugün yazarı nereden tutsak elimizde kalan fetih ve özür ikilemiyle kaybetti...
Bugün yazarı Esra Uçan geçtiğimiz hafta konu olduğu ilginç polemikle dikkatimizi çekti. Ayasofya'nın ibadete açılması tartışmasını konu aldığı yazısında İstanbul'un fethi kutlamalarına değinirken bir parantez açtı ve başına iş açan bir cümle kurdu. "Fetih" kelimesini sevmediğini belirten Uçan "kanlı bir işgal geliyor gözümün önüne" vurgusuyla dikkat çeken parantezde şöyle dedi:
"Şu fetih lafını da hiç sevememişimdir, hep kanlı bir işgal gelir gözümün önüne. Genellikle ‘insan' kimliğiyle baktığım için dünyaya, savaşla gelen ganimet kutlaması hoşuma gitmez. İnsansız bir coğrafyaya yerleşmek fetih olarak adlandırılmaz, hayat olan, insan olan yerleşim bölgesini ele geçirmek savaşarak olur, hep yıkım, kıyım, halaç edilmiş hayatlar, ölümler, sürgünler… Bu tip ‘edinmeler'in ‘bizim'e uzanması başkalarının canının yanmasıyla, ölümleriyle gerçekleşmişse neyi kutlarız anlamam."
Yazarın konusu İstanbul'un fethi falan değil, Ayasofya... İstanbul özelinde bir fetih tartışması da yok yazıda. Yazar fethetmek fiili üzerine sözünü söyleyip geçiyor... Eğer alperen ya da akıncı falan değilseniz katılmasanız bile geçip gideceğiniz bir not düşmüş sadece. Yine de bu paranteze gelen sınırlı tepkilerden sonra gazete yazıyı internet sitesinden uçurdu. İfade özgürlüğü gibi dertleri olmayan muhafazakar bir gazetedir sonuçta deyip bunu da geçip devam edebilirsiniz.
Ancak Bugün yazarı dünkü yazısında kendini inkar edince bunu es geçemedik. Gelen tepkiler karşısında ne yapacağını şaşıran Uçan, “İşgal kelimesini yanlış bir yerde kullandığımı kabul ediyorum ve imkanım olsa geri almak da isterim. Hiç yakışmadı.” diyerek o parantezden bir hafta sonra bir özür yazısı kaleme aldı. Bir parantez açıp düştüğü o küçük not için uzun uzun pişmanlığını ve İstanbul'ın fethinin güzelliklerini anlatan bir
Yazının şehvetiyle söylenmiş ve söyleyeni pişman eden bir ifade için özür dilenir elbette. Bu da bir erdemdir. Ama burada sözkonusu olan durum bu değil. Yazarımız burada kaleminin ve fikrinin arkasına bir irade koyamıyor. Tümüyle ifade özgürlüğü içinde duran bir notun ardından takla üstüne takla atarak kendini inkar ediyor. Yazısının gazetenin internet sitesinden uçurulmasını eleştirip ifade ve düşünce özgürlüğü vurgusu yapması gerekirken yazarımızın bir tek "ellerim kırılsaydı da yazmasaydım" demediği kalıyor... Özrünü kabahatinden büyük kılan bir zayıflık ve savrulma örneği gösteriyor. "Hiç yakışmadı" denilecek bir fiil varsa buna dönüktür...
Bugün yazarı nereden tutsak elimizde kalan fetih ve özür ikilemiyle kaybetti...