Eski genel yayın yönetmeni o köşkü yazdı!
Cumhuriyet’in kendi tarihine vefasızlığında elbet o gazetede 18 yılı geçmiş, 11 yıl genel yayın yönetmenliği yapmış Hasan Cemal’in de sorumluluğu var.
Cumhuriyet gazetesinin "Pembe Konak" diye bilinen Atatürk'ün
armağanı tarihi binasını sattı. Satışın ardından daha önce İttihat
ve Terakki Fırkasının binası olarak da kullanılan tarihi köşk
'butik otel' olarak yenilenecek.
Gazetenin eski genel yayın yönetmeni Hasan Cemal, bugün
Millliyet'teki köşesinde duygusal bir yazıya, yıllarını verdiği o
binaya veda etti:
"Gazetelerin iç sayfalarına sıkışmış küçük bir haber:
İttihat Terakki'yle Cumhuriyet gazetesine ev sahipliği
yapan tarihi Pembe Konak bir kuyumcuya satıldı; butik otel
yapılması bekleniyor.
Bir an içim burkuldu.
Dipsiz kuyunun anıları canlandı.
Kulak kabarttım, Nadir Nadi'nin odasından keman sesi
geliyor.
Kapıyı araladım.
Nadir Bey, elinden düşmeyen kısa bambu sopasıyla yeşil deri
koltuğunda dalıp gitmiş, Saim Akçıl'ın çaldığı kemanı
dinliyor.
Birazdan ayağa kalkacak, bu sefer kemanı alıp kendisi Mozart'tan
bir parça çalmaya başlayacaktı.
Nadir Bey Mozart hayranıydı.
Son kitabı Dostum Mozart oldu.
Cumhuriyet böyle bir gazeteydi.
Pembe Konak'ın kapısından ben ilk defa 1973 yılında
girmiştim.
Mermerden büyük sahanlık gözümün önünde. Sessiz sakin bir yer. O
gazetelere özgü hareketlilik dikkati çekmiyor. Birinci kat idare,
ikinci kat yazı işleri.
Gıcırdayan merdivenlerden çıkarak ikinci kattaki İlhan
Selçuk'un kapısını çalıyorum.
Heyecanlıyım.
Cumhuriyet'e adım atmanın heyecanı...
İlhan abi, beni Genel Yayın Müdürü Oktay
Kurtböke'le tanıştırıyor. Bu meslekte yıllarca benim
elimden tutan rahmetli Kurtböke, o her zamanki sahici üslubuyla,
"Tonton, yarın gel hemen başla yazı işlerinde"
diyor.
İçimde bir sevinç yumağı, ayaklarım yerden kesilmiş halde iniyorum
Pembe Konak'ın gıcırdayan tahta merdivenlerinden...
Bir tarihti Pembe Konak.
Hem İttihat Terakki'nin genel merkezi olarak siyasi tarihimizin,
hem de basın tarihimizin bir anıtı sayılırdı.
Cumhuriyet'teyken ara sıra arkadaşlarım bana takılırdı:
"Paşa deden, bir zamanlar rejim muhaliflerini Pembe
Konak'ın bodrumuna, zindana atarmış..."
Doğan Nadi ise gazeteci milletine kızdığı ya da keyifli olduğu
zamanlarda dermiş ki:
"Merak etmeyin, siz olmasanız da bu gazete çıkar, konağın
bodrumunda yatan evliyalar tarafından..."
Pembe Konağı 1974 yılı içinde kendi kaderiyle baş başa bırakıp,
aynı bahçedeki depodan bozma yeni binaya geçmiştik.
Pembe Konak'ın o hüzünlü hali benim odamdan görünürdü.
Hatırlıyorum, İlhan Selçuk ara sıra "En iyisi basın müzesi
yapmak" derdi.
İstanbul'un tarihi dokusunu korumak için nice kampanyaya imza atmış
olan Cumhuriyet gazetesi, kendi tarihine karşı niye bu kadar
kayıtsız kalmış ya da vefasız davranmıştı?..
Bilemiyorum.
Elbette bu sorunun muhatapları arasında Cumhuriyet'te 18
yılı geçmiş, 11 yıl genel yayın yönetmenliği yapmış Hasan Cemal de
var.
Artık İlhan Selçuk da yok.
Kaç kez kendisinden duyduğum o "Cumhuriyet'in
Romanı"nı yazmış olsaydı, kim bilir belki bu sorunun
cevabını da öğrenirdik.
Pembe Konak'ta gece nöbetlerim geliyor gözümün önüne...
Yazılar kurşun harflerle dizildiği için kurşunun eritildiği
potalardan zehirli dumanlar yükselirdi.
Akşamları mürettiphaneye çıkar, yazı dizen entertiplerin şıkır
şıkır sesleri arasında gazeteci geyiği yapardık.
Operatör Necdet Usta eğer günündeyse, dizgi makinelerinin
potasında pastırma pişirir, çay bardaklarında birer fırt Yeni
Rakı'yı, "Ses etmeyin ulan!" tembihiyle tezgâh altından
uzatırdı.
Bu arada haberlerin son hali düzeltilmiş olarak dizgiye gelir,
düzeltmeler, eski deyişle tashihler toplanır, sayfalar bağlanır,
matrisler çekilir ve sayfa kalıpları dökülmek üzere matbaaya
gönderilirdi.
Gece yarısından sonra mürettiphaneden çıkarken Necdet Usta'nın sesi
arkamdan yetişirdi:
"Hasan oğlum, şuradan bir kutu yoğurt kap. Alışık değilsin,
kurşun potasından zehirli duman tütüyor."
İç sayfalara sıkışmış bir haber:
"Pembe Konak satıldı, butik otel olacak!"
İçim burkuluyor.
İyi pazarlar!