Ertuğrul Özkök niçin utanıyor?..
Anlattıklarının doğruluğundan şüphe edermiş gibi niçin Seçkin Türesay’ı tanık gösteriyorsun…
GAZETECİLER.COM
- Ertuğrul Özkök, Ekrem
Dumanlı’nınbaşlattığı ve bir "Medya
Kâbusu"na dönüştürdüğü "Tasfiye olacak gazeteler ve gazeteciler"
tartışmasına dalmış yine...
Hatırlayabildiğimiz kadarıyla
Dumanlı isim vermemişti…
“Şu gazete ve gazeteciler” diye
herhangi bir kurum ya da gazeteciyi de işaret
etmemişti…
Dumanlı’nın yaptığı durum tespitiydi
sadece…
“Ölçü”
koymuştu…
Bu, bir doktorun salgın hastalığı
tarif ettikten sonra “bunları, bunları yapmayanlar salgın hastalığa
tutulacaktır” demesi gibi bir şey işte…
Bunu söyleyen doktora; “vay
efendim sen insanların bazılarının ölmesini istiyorsun” diyebilir
misiniz?…
Neyse…
Bakın
Özkök nasıl giriş
yapıyor…
1993 yılında Hürriyet’te ilginç
bir olay yaşadık.
Son günlerde yaşananlara bakınca o
olayı hatırladım.
Anlatacağım olayın en az 10 tanığı
var.
Gazetenin sahibi Erol
Simavi’ydi.
Gazeteye bir murahhas üye
getirilmişti.
O da, yayına karışma
sevdalısıydı.
Bu amaçla geniş bir yayın kurulu
oluşturmuştu.
Masanın başına kendi oturur, nasıl
manşet atılması gerektiğini tartışmaya açardı.
* * *
O günlerde gazeteye yeni bir yazar
almıştık.
Türk basınında en tanınmış
yazarlardan biriydi.
Özal’cı olarak
biliniyordu.
Bu ünlü yazarın başlaması
dolayısıyla okurdan epey tepki almıştık.
İşte öyle günlerden birinde,
murahhas üye, bu ünlü yazarın gazetede kalıp kalmamasını tartışmaya
açtı.
Sonunda, bir oylama yaptırmaya
karar verdi.
Oylama başladı.
Dördüncü kişiye geldiği sırada ben
söz aldım.
“Şimdi siz, tepki geldi diye bir
yazarı atıp atmamayı mı oyluyorsunuz” diye sordum.
“Ben oyumu şimdiden açıklayayım.
Oyum hayır atılmasın olacak. Ama bu oylamaya katılmayacağım. Çünkü
katılıp hayır oyu vermek bile bu oylamayı meşrulaştırmak, bu
cinayete suç ortağı olmaktır” dedim.
Arkadaşlarımın büyük bölümü bana
katıldı ve oylamadan vazgeçtik.
Dün gazetede Hürriyet’in eski
Yayın Koordinatörü Seçkin Türesay’a bu olayı sordum.
O da hatırladı.
Bu arada Özkök’e minik bir
hatırlatma: “Doğru söz yemin ve tanık gerektirmez”…
Anlattıklarının doğruluğundan
şüphe edermiş gibi niçin Seçkin Türesay’ı tanık
gösteriyorsun…
Sen öyle diyorsan öyledir
ancak…
Şu vergi cezası muhabbetini de
kapatın artık…
Başınıza gelen felâkete ülkenin
büyük çoğunlukla neden kılını kıpırdatmadığını aksine sevindiğini
düşünün…
Ve o sorunu çözün…
Özkök
yazısının bir yerinde şöyle diyor:
Şu
gelişmeleri utanarak izliyorum.
Türk basın tarihinin
geçmişine bakıyorum.
Askeri dönemlerde
bile gazetecilerin kapılarına böyle işaret koyarak linç
kampanyaları düzenlenmemiş.
Yanılıyorsun Eruğrul
Özkök...
28 Şubat sürecinde bizzat senin ve
patronun Aydın Bey'in kapıya koydurduğu yazarların birçoğu halen
işsiz...
Neyse…