Ertuğrul Özkök, nehir kenarını sevdi
Son zamanlarda en çok, “nehir kenarında durup, önünden geçen yüzleri seyretme” benzetmesini sevdi…
GAZETEİLER.COM
Hepimizde
olur böyle şeyler. Bazen öyle bir benzetme yaparız ki, aynada
kendine aşık olan Narkissos gibi biz de
söylediğimiz o söze aşık oluruz…
Ertuğrul
Özkök çok sık aşık olanlardan…
Son zamanlarda en
çok, “nehir kenarında durup, önünden geçen yüzleri
seyretme” benzetmesini sevdi…
Bugün yine kendini bir
nehir kenarına atmış…
Önünden iki savcı
geçmiş…
Biri tutuklu savcı
Cihaner, diğeri tutuklatan savcı
Şanal…
Bakın nasıl anlatmış bunları
Özkök…
Ben hangisi kim karıştırdım
Yapma be Ertuğrul… Her zaman ,”sadece deliler ve ölülerin fikri değişmez” felsefesine inandığını gösteren şeyler yazan sen değil misin?..Bırak savcıların de görüşleri değişiversin… “Sarı saçları rüzgârda ipek gibi dalgalanıyordu” diye övgüler düzdüğün Tansu Çiller için yazdığın “hakaret” yazılarını unuttuk mu sanıyorsun?.. A.B.O. |
BUGÜNLERDE, günde sadece bir yazı yazmak beni kesmiyor; günde iki, üç, beş defa yazmak istiyorum.
Yazmak değil de hep sormak istiyorum.
Kime soracaksın derseniz, sorularımın ne adresi, ne muhatabı var.
“Kaos” durumları böyledir. Kim kime dum duma.
Yazıp yazıp sulara atmak istiyorum.
Bir yazar içindeki bazı şeyleri yazamıyorsa, yazabilmenin tek yolu sorular sormaktır.
Cevabı bugün verilemeyecek, adressiz, muhatapsız, iadesiz taahhütsüz sorular.
* * *
Mesela şu Erzurum ve Erzincan savcıları meselesi.
Geçen pazar günü Hürriyet harika bir şey yaptı.
“İki başsavcının farklarını” manşetten verdi.
Dünkü Radikal Gazetesi’nde de ikisi hakkında mükemmel iki portre hazırlamışlar.
O portrelere bakıyorum ve içimden şu soru geliyor:
“Burada bir yanlışlık var. Eğer savcılar arasındaki savaş, Türkiye’de yaşadığımız güç savaşının yansıması ise, bu iki savcının tam zıt mevzilerde olması gerekirdi.”
Öyleyse ne oluyor Allah aşkına...
Gelin isterseniz, iki savcının portrelerine birlikte göz atalım.
Mesela Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner.
Hani şu “Ergenekoncu” diye hapse atılan başsavcı.
Mazisine, mesleki siciline bakıyorum.
1996 yılında “Fırat’ın öteki yakasında” işlenen cinayetlere dalmış.
O dönemde insan hakları dernekleri ile ilişkiye geçip, faili meçhul cinayetleri araştırmış.
Hangi dönem?
Liberal arkadaşların postmodern darbe dediği yıllar değil mi?
İktidarda “mağdur” Necmettin Erbakan ile “mağdur” Tansu Çiller’in olduğu, bazılarının “postmodern darbe” dediği yıllarda, bu genç savcı ne yapıyormuş?
Faili meçhul cinayetlerin üzerine gidiyormuş.
Şimdi ona diyorlar?
“Ergenekoncu...”
Sonra neler mi
anlatmış?..
Onu da lütfen