Ertuğrul Özkök için...
Ertuğrul'u alkışladığım veya günün köşe yazarı seçtiğim ya da "kazandı" dediğim için....
İktidar medyasının kimi yazarları ve ille de fanatik okurları
Eruğrul Özkök'ü alkışlamama veya "günün
köşe yazarı" seçmeme fena bozulur, eleştiri mesajları
atarlar:
"Yahu adamı...." falan diye başlar o mesajlar...
Kim olursa olsun mesajın sahibi, Özkök'ü takdir sebebimi yazının içinde zaten açıkladığım için ayrıca cevaben de belirtmeye gerek görmem...
Şu andan itibaren, az sonra okuyacaklarınız yayına girdikten sonra günboyu mutlaka yine tepki alacağım...
Ama...
O tepkiler benim ne kadar "haklı" olduğumun kanıtı olacaktır...
Ey güzel insanlar!..
Bizler gazeteciyiz, yazarız veya nasıl diyorlar ona "kanaat önderi"yiz...
"Taraf" olmaya hakkımız var "taraftar" olma lüksümüz yok...
Bir olayda "ihmal/kusur" ile "suç"u ayıramama gibi bir ayrıcalığımız da yok..
Biz gazeteci yazarlar işte bu nedenle (Mesela hırsızlık) bir olayda iki taraf olduğunu unutmamalıyız...
- Ev sahibi,
- Hırsız.
Bu son kaset olayında köşeleri okuyorum...
Yine iki gurup oluştu...
- Bu olayda sadece ev sahibine hakaretler yağdırıp aynı olay üzerinden Erdoğan'ın istifasını isteyenler (Ki Erdoğan'ın istifasını gerektiren başka kusrları elbette var ama bu son kaset değil)...
- Son kastette sadece hırsızı, kaydedip dağıtıcıları suçlayıp; kusur/ihmali olanları pirü pak hale getirmeye çabalayanlar.
Ertuğrul Özkök'ü bugün yine alkışlıyorum...
Çünkü...
Nala vuruluyorsa mıha da vurulması gerektiğini bir kez daha kanıtlıyor...
Ev sahibinin kusurlu olduğunu, ihmalci davrandığını kabul ediyor (Ki kusur/ihmal kamu görevlileri için yargılama sebebidir)...
Ama...
Hırsızın suçunun ağırlığını da öyle bir vurguluyor ki...
Bakın nasıl:
...... ortada çok daha vahim bir şey vardı. Birileri Türkiye Cumhuriyetinin "kozmik oda"sına girmiş. Dışişleri nin bulunduğu Çukurambar semtini "delik deşik ambara" çevirmiş ve ülkemizi rezil etmişti.
Evet lamı cimi yok, olay buydu. Evet, bunu yapanlar sadece kozmik bir devlet sırrını ifşa etmemiş, aynı zamanda hepimizle alay etmiş, bizi küçük duruma düşürmüş...
Bütün dünyaya da şu mesajı vermişti:
"Kendini Ortadoğu'nun ağabeyi ilan eden Türkiye, işte böyle içi boş bir kutudur..."
O nedenle diyorum ki: Bunu yapan kimse, kimlerse... Arkasında kim varsa... Bulunup çıkarılmalı ve bunun hesabı ödetilmelidir.
Eğer yaşadığımız ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti ise...
Bölgenin yükselen yıldızı isek...
Ertuğrul'u alkışladığım veya günün köşe yazarı seçtiğim ya da "kazandı" dediğim için bana öfkelenen iki tarafın amigoları...
Bugün önce Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'te "24 saat sonra diyorum ki" başlığı altında yayımlanan makalesini okuyun...
Sonra da dönün kendi yazdıklarınızı bir daha kıraat edin...
Eğer varsa yüzünüzde kızarma gibi bir "haslet" utanacaksınız...
Çünkü...
Oklarınızı sadece bir tarafa batırdığınızı diğer tarafı akladığınızı göreceksiniz...
Evet...
Ertuğrul Özkök'ü alkışlıyorum...
"Yahu adamı...." falan diye başlar o mesajlar...
Kim olursa olsun mesajın sahibi, Özkök'ü takdir sebebimi yazının içinde zaten açıkladığım için ayrıca cevaben de belirtmeye gerek görmem...
Şu andan itibaren, az sonra okuyacaklarınız yayına girdikten sonra günboyu mutlaka yine tepki alacağım...
Ama...
O tepkiler benim ne kadar "haklı" olduğumun kanıtı olacaktır...
Ey güzel insanlar!..
Bizler gazeteciyiz, yazarız veya nasıl diyorlar ona "kanaat önderi"yiz...
"Taraf" olmaya hakkımız var "taraftar" olma lüksümüz yok...
Bir olayda "ihmal/kusur" ile "suç"u ayıramama gibi bir ayrıcalığımız da yok..
Biz gazeteci yazarlar işte bu nedenle (Mesela hırsızlık) bir olayda iki taraf olduğunu unutmamalıyız...
- Ev sahibi,
- Hırsız.
Bu son kaset olayında köşeleri okuyorum...
Yine iki gurup oluştu...
- Bu olayda sadece ev sahibine hakaretler yağdırıp aynı olay üzerinden Erdoğan'ın istifasını isteyenler (Ki Erdoğan'ın istifasını gerektiren başka kusrları elbette var ama bu son kaset değil)...
- Son kastette sadece hırsızı, kaydedip dağıtıcıları suçlayıp; kusur/ihmali olanları pirü pak hale getirmeye çabalayanlar.
Ertuğrul Özkök'ü bugün yine alkışlıyorum...
Çünkü...
Nala vuruluyorsa mıha da vurulması gerektiğini bir kez daha kanıtlıyor...
Ev sahibinin kusurlu olduğunu, ihmalci davrandığını kabul ediyor (Ki kusur/ihmal kamu görevlileri için yargılama sebebidir)...
Ama...
Hırsızın suçunun ağırlığını da öyle bir vurguluyor ki...
Bakın nasıl:
...... ortada çok daha vahim bir şey vardı. Birileri Türkiye Cumhuriyetinin "kozmik oda"sına girmiş. Dışişleri nin bulunduğu Çukurambar semtini "delik deşik ambara" çevirmiş ve ülkemizi rezil etmişti.
Evet lamı cimi yok, olay buydu. Evet, bunu yapanlar sadece kozmik bir devlet sırrını ifşa etmemiş, aynı zamanda hepimizle alay etmiş, bizi küçük duruma düşürmüş...
Bütün dünyaya da şu mesajı vermişti:
"Kendini Ortadoğu'nun ağabeyi ilan eden Türkiye, işte böyle içi boş bir kutudur..."
O nedenle diyorum ki: Bunu yapan kimse, kimlerse... Arkasında kim varsa... Bulunup çıkarılmalı ve bunun hesabı ödetilmelidir.
Eğer yaşadığımız ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti ise...
Bölgenin yükselen yıldızı isek...
Ertuğrul'u alkışladığım veya günün köşe yazarı seçtiğim ya da "kazandı" dediğim için bana öfkelenen iki tarafın amigoları...
Bugün önce Ertuğrul Özkök'ün Hürriyet'te "24 saat sonra diyorum ki" başlığı altında yayımlanan makalesini okuyun...
Sonra da dönün kendi yazdıklarınızı bir daha kıraat edin...
Eğer varsa yüzünüzde kızarma gibi bir "haslet" utanacaksınız...
Çünkü...
Oklarınızı sadece bir tarafa batırdığınızı diğer tarafı akladığınızı göreceksiniz...
Evet...
Ertuğrul Özkök'ü alkışlıyorum...