Ertuğrul Günay; bu sesi duy!..
Ama elinden fazla bir şey gelmedi. Ecevit'in kini ve nefreti bitmedi....
GAZETECİLER.COM
Hıncal
Usta bazen o kadar iyi iş çıkarıyor ki
bizim de şapka çıkarasımız geliyor ama bir atımlık
barut…
Arkası gelmiyor…
Yazacak konu bulamadığı zaman bir
esip gürlüyor, arkası yok…
Şu MASLAK KÜLTÜR MERKEZİ konusu
meselâ…
SABAH
gibi çok fazla etkin bir gazetede yazmasına ve
etkin de bir köşesi olmasına rağmen o işi
çözemedi…
Neden?..
Çünkü her yıl bir kere yazıp
bırakıyor…
Oysa her gün yazmalı…
SABAH
yönetimi de onun o yazısını her gün manşete
çekmeli…
Siyasal iktidara, bakanlığa ve
bürokrasiye her gün “UTANIN!” diye uyarıda bulunmalı…
“Fikri
takip” böyle olur…
Bakın Hıncal Uluç o bir atımlık
barutunda neler yazıyor…
Faşistler (!) başladı.
Demokratlar (!) bitiremedi!..
Başlıktaki "Faşist" ve
"Demokrat" sözcüklerini ironik olarak kullandığımı söylememe bilmem
gerek var mı?.. Yanlarındaki parantez içindeki ünlem işareti de
yeterli aslında..
Bugünün dünyası ve
Türkiyesi'nde oturup, düne, o günün koşullarını düşünmeden, bugünün
anlayışı ile damgalar basmak günümüzün en yaygın
hastalığı..
Şöyle bir dönüp
bakın.. Bugünün düşünce ve ahlakı ile Osmanlı'da gurur duyulacak
adamlar mı vardı, iğrenç nefretlikler
mi?.
Tahtı kapmak için
ağabeyi Savcı Bey'in gözlerine mil çektiren, küçük kardeşi Yakup'u
savaş alanında öldürten Yıldırım mı?.
İşgal ettiği İstanbul
halkını kılıçtan geçiren, yığınla kardeşini boğduran ve kendisinden
sonra gelenlerin de boğdurması için kanun çıkaran Fatih
mi?.
Doğuda işgal etmedik
yer bırakmayan Yavuz mu?. Batı'da ömrünü fetihlerle geçiren,
Balkanlar'dan Viyana'ya, Kırım'a kim bilir kaç sivilin ölümüne, kaç
genç kadının ırzına geçilmesine seyirci kalan, ele geçirdiği
kentleri yağmalatan Kanuni mi?.
Onların hepsiyle
iftihar ediyoruz oysa.. "O zaman" öyleydi, öyle oluyordu
çünkü..
"11 Eylül'ü bilmeyen
12 Eylül'ü yargılamasın" dedim diye faşist ilan edildiğim için iyi
bilirim, güncel damgacıları..
Neyse sözüm o değil..
Başka şey anlatacağım.. Müthiş bir oyun oynanıyor. Kültür Bakanı
Ertuğrul Günay'ın haberi var mı?.. Bakanı aldatıyor, atlatıyor,
uyutuyorlar mı?.. Yoksa, hiç ama hiç sanmıyorum, alet mi
ediyorlar?..
Konu Ayazağa.. Hani şu
bitmez tükenmez Kültür Merkezi.. 2010 Avrupa Kültür Merkezi olup da
tek kültür merkezi AKM'si hâlâ kapalı İstanbul var ya.. Onun 40
yıllık masalı..
Nejat Eczacıbaşı'nın
en büyük idealiydi, İstanbul'a dünya standartlarında bir merkez
kazandırmak..
Önce yer lazımdı
tabii.. Ayazağa'da, Birinci Ordu'ya ait müthiş bir arazi
vardı.
Ormanlık arazide..
İçinde çaylar, çağlayanlarla bir doğal güzellik.. İçinde Balyan
Kardeşlerin tarihe geçmiş mimarisiyle üç Köşk.. 60
dönüm..
Zamanın Devlet Başkanı
Kenan Evren, bu alanın askeriyeden, kültür ve sanata devrini
emretti.. Ettiler. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) cumhuriyetin
en önde gelen mimarlarından Doğan Tekelioğlu ile anlaştı.
Tekelioğlu, salonları, galerileri, kafe ve restoranlarıyla, harika
bir proje yaptı.. Türkiye'de konser salonu olarak inşa edilmiş
doğru dürüst tek salon yoktu. Nejat Bey, dünyanın en ünlü akustik
mühendislerinden üçünü davet etti. Salonun akustik hesaplarını
onlar yaptılar..
Nejat Bey'in ömrü
projesinin bittiğini görmeye yetmedi. Nöbeti kardeşi Şakir Bey
aldı. Devir değişti. Süleyman Demirel işin uzamasından üzgündü.
Şakir Bey'e "Ele ele verelim, bu işi bitirelim" dedi.. Ama
başbakanlıkta fazla kalmadı. Cumhurbaşkanı oldu. İşler gene ağır
ağır yürüyordu ki, bu ülkenin gelmiş geçmiş en demokrat, gelmiş
geçmiş en kültür ve sanat meraklısı politikacısı Bülent Ecevit
başbakan oldu.. Ve de Şakir Bey, bir İKSV Festivali açılış
konuşmasında hayatının hatasını yaptı.. Koca konuşması içinde bir,
tek bir cümle ile başbakana sitem etti.. "Bülent Bey'e
ulaşamıyorum" dedi.. Vay sen misin diyen.. Bülent Bey, Şakir
Bey'den nefret etti. Ona yaranmak isteyen Kültür Bakanı İstemihan
Talay da, yüzülmüş yüzülmüş kuyruğuna gelinmiş inşaata devlet
yardımını durdurdu. Milletin vergisinden 50 milyon dolar harcanmış,
iş yarım bırakılmıştı.
İşte o sırada durumdan
haberdar oldum. Gittim. O muhteşem araziyi ve içinde yapılanları
gördüm.. Baylanlar'ın Köşklerinin restorasyonu bitmek üzereydi.
Türk- İslam süsleme sanatlarının hayatta olan en değerli ustaları,
o benzersiz tavan işlemeleri üzerinde son rötuşları
yapıyorlardı..
Yazdım.. Günlerce
yazdım.. Ecevit'in dikkatini çekmek, İstemihan Talay'ı insafa
getirmek için.. Talay ilgilendi yazdıklarımla.. Beni mahkemeye
verdi..
Bir sabah telefonum
çaldı. Açtım. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer bizzat arıyordu..
"Sayın Uluç, yarın İstanbul'dayım. Ayazağa'yı gelip göreceğim"
dedi..
Ertesi sabah fırladım
gittim.. Geldi Cumhurbaşkanı.. Gördü.. Öğrendi. Üzüldü.. "Elimden
geleni yapacağım" dedi.. Ama elinden fazla bir şey gelmedi.
Ecevit'in kini ve nefreti bitmedi..
Devir gene değişti..
İstemihan Talay gitti..
Başka iktidarlar,
başka bakanlar geldi..
Erkan Mumcu mesela..
Yakın dostumdu. Söz verdi.. "Bitireceğim" diye.. "Bak, benden
küçüksün. Ama bu kurdeleyi kes, Taksim Meydanı'nda elini öpeceğim"
dedim..
Bitiremedi.
Atilla Koç, gerçekten
bitirecekti, bakanlık ömrü yetmedi..
Ertuğrul Günay gelir
gelmez önce söz, sonra müjde verdi..
"Bir özel şirketle
anlaştım. Sponsor olmayı kabul ettiler,
bitirecekler.."
Günler, haftalar,
aylar geçti ve haber geldi..
Bitirmeye söz veren
şirket, bitirme kararı vermiş.. Kültür Merkezi'ni bitirme kararı..
Kaba inşaatı tamamen biten inşaat, temelinden dinamitlenecek, arazi
dümdüz edilecek, yerine, seyircilerin ayakta rock konserleri
izleyeceği bir disko benzeri şey yapılacakmış.. Kalan araziye de
villalar dikilecektir her halde..
İstanbul'un en güzel,
en kıymetli yerinde 60 dönüm, kültür ve sanata ayrılır mı?. Rant mı
yapar, sanat?.
Şimdi, önce Sevgili
Dostum Ertuğrul Günay'dan, sonra bir yanlış anlama olmasın,
elimizde bir belge bulunsun diye yazılı açıklama istiyorum. Islak
imzalı..
"Bu inşaatı hangi
şartlarla devrettiniz?. Bugün durum nedir?. Tekelioğlu'nun projesi
mi bitecek mi?. Ne zaman?. Yoksa sil baştan o ticari işler mi
yapılacak?.."
Ondan tatmin edici bir
yanıt alamazsam, o zaman, başvurum, Genelkurmay Başkanı Org. İlker
Başbuğ'a olacak..
"Sayın Komutan, O
araziyi Birinci Ordu, Kültür Merkezi Projesi'nin gerçekleştirilmesi
için İKSV'ye tahsis etmiştir. Bu amaçtan vazgeçilirse, araziyi geri
alma hakkınız doğar.. Lütfen dava açın ve geri isteyin. Arazi,
üzerindeki bugünkü yarım inşaatla orduda kalsın.. Yarın
bitireceğine inandığınız birileri iş başına gelirse, onlara
devretmek üzere saklarsınız, en
azından.."