Erkek ağırlık ekran sinirlerini bozuyor!
Türban giydiği için TRT'nin sansürlediği Şirin Payzın'ın başarılı haberciliği bir yana aslında bir köy öğretmeni olmak istediğini biliyor muydunuz?
GAZETECİLER.COM -
ZEYNEP KURTBAY'IN ÖZEL RÖPORTAJI
Baba tarafı Makedonya; anne tarafı
Kırım göçmeni… Suadiye sahillerinde Fellini’nin evlerini aratmayan
bir anneanne evi. Hacı, namazında niyazında ama sarı votkasını
elinden düşürmeyen bir anneanne. Torunlara bakan bir Ermeni bakıcı.
Nazi işkencelerinden kaçıp kurtulan bir bahçıvan. Ve büyük teyze
Behice Boran…
İşte Şirin Payzın’ı Şirin Payzın yapan bileşkeler… TRT’nin en parlak yıllarında hep babasının bir yerlerden bildirdiğini duyarak büyümüş Şirin Payzın. Uzak diyarlara gitme isteği ve diplomasi deneyiminin temeli işte o günlere dayanıyor. Sanıldığının aksine "Ben Birand’ın değil; Ufuk’un ve atv’nin prensesiyim" diyor.
Şirin Payzın televizyon haberciliğinin ilk kuşak isimlerinden. Ekranda Başarılı haberciliği bir yana aslında bir köy öğretmeni olmak istediğini biliyor muydunuz? Şirin Payzın; yakın arkadaşı Çiğdem Anad’la ayrılığını; İsrail yalakalığıyla suçlandığı dönemde ağır tehditlerle nasıl baş ettiğini; türban yüzünden yediği sansürü; sefirelik yıllarını ve daha fazlasını anlattı.
Nasıl bir ailede büyüdün? Nasıl bir çocukluk geçirdin, paylaşır mısın?
Ben İstanbul doğumluyum; Valikonağı’nda başlayan hikayem şu an Teşvikiye’de devam ediyor. Babam gazeteci olduğu için Ankara’da yaşadık. TRT’nin en parlak yıllarıydı. Babam Nizam Payzın yazılı basından TRT’ye geçmişti. Nuri Çolakoğlu mesela babamın yanında işe başlamış. Ben küçüklüğümde hep babamın bir yerlerden bildirdiğini duyarak büyüdüm. Bu beni çok heyecanladırıyordu. Çünkü her gittiği yerden bana hediyeler geitiryordu. Uzak diyarlara gidip gelen bir baba.
BÜYÜK TEYZE BEHİCE BORAN,
ERMENİ BAKICI,
NAZİ’DEN KAÇAN BAHÇIVAN
Kökenleriniz nereye uzanıyor?
Babamın ailesi Makedonya’dan göçmen. Annemin ailesi Tatar.
Aslında siyasi bir ailem var benim. Büyük teyzem Behice Boran.
Anneannemin kuzeni oluyor. Anneannem de çok iyi bir işkadınıydı;
çok büyük bir aile evi vardı Suadiye’de deniz kenarında.
Fellini’nin evleri gibiydi. Fransa’dan kuzenlerim gelirdi. Ermeni
bir yardımcısı vardı anneannemin; adı Elenor’du, hepimize bakardı.
Ermeni kiracılarımız vardı. Bahçıvanımız ise Nazi Almanyası’nda
kamplarda çalışmış bir Kırım Türk’üydü; Almanca konuşurdu.
Türkiye’nin renkleriyle büyüdüm. Bugünkü siyasi duruşumu onlar
etkiledi; Türkiye’nin sorunlarına, Ermeni meselesine yaklaşımımda
hep o renklerin; hayatımdaki güçlü kişiliklerin payı var. Ben çok
güçlü kadınlarla büyüdüm. Annem iç mimari mezunu.
[photos]
ANNEANNEM HACI’YDI, NAMAZINI KILAR, ŞAMPANYASINI
İÇERDİ
Dedem Kazan doğumlu; ekonomi okuyor. Bolşevik isyanı çıkınca Amerika’ya gitmek üzere kaçıyor. Fakat o gemiye yetişemeyince İstanbul’da kalıyor. Sonra Ankara’da tütün ticaretine başlıyor; Ankara’nın ilk tüccarlarından. Anneannem mezara giderken bile kaş kalemini çekerek gidiyordu. Dedemle Hacı oldu; ama hayatı boyunca başını kapamadı anneannem. Rus kökenlerimizden dolayı özel günlerde hep şampanyasını içti, sarı votkasını çıkarırdı. Bir yandan da çok dindardı; namazını kılardı. İşte bütün bu unsurları, bileşkeleri yan yana koyunca ben gazeteci oldum.
Peki ya ilk gençlik yılların; lise ve üniversite dönemin nasıl geçti?
Lisede tiyatro yapıyordum. Felsefe hocamız vardı; biz o hocalar sayesinde 12 Eylül’ü atlatabildik; yasaklı olan her şeyi öğrettiler bize; Decartes’ı, edebiyatı… Nazım Hikmet’in eserleriyle tiyatro yapıyorduk. Üniversite için Fransa’ya gittim, o sırada babam ölünce Fransa’da okumak istemedim. İstanbul’da Filoloji’de kaydım olduğu için yarım dönem okudum. Sonra Bilkent’e geçtim; Sanat Tarihi ve İşletme okudum. Sonra dedim ki ‘’Ben Amerika’ya gitmek; BM’de çalışmak istiyorum’’. Orası benim için şahaneydi. New York Üniversitesi’nde okudum. Önce bizim BM’deki Daimi Temsilciliğimize girdim. Oranın gazetelerini tarayıp; İngilizce’ye çevirecek bir elemana ihtiyaçları vardı. Sonra basın bürosunda bir yere geldim. Gazetecilerle uğraşıyorum. Bir yandan Cengiz Çandarlar; Hasan Cemaller geliyor. Bir yandan da UNDP’de aklım; gönüllü olarak Peru’ya gitmek istiyordum çok. Hint ve Afrikalı değilseniz çok fazla şansınız yoktur BM’de. Derken Ufuk Güldemir’in bir arkadaşı ile tanıştım; ‘’Ufuk bir televizyon kanalı kuruyor, git bir görüş’’ dedi. İstanbul’a geldim; o geliş… Ufuk bana ‘’Sen kesinlikle televizyoncusun’’ dedi. Show TV’de başladık çalışmaya.
NİYE ENDONEZYA’DA
YAŞAMADIM DİYE DÜŞÜNÜRÜM
[page_end]
Belki de anne hasreti miydi dayanamadığın?
16 yaşımdan itibaren her yaz çalıştım ben. İlk işim Kongresis’te mektup zarflarını kapatmaktı. Bir erkek arkadaşım vardı. Temmuz’a kadar çalışıyorduk, sonra sırt çantalarımızı alıp trenle Avrupa’yı geziyorduk. Annem alışıktı; hiç yadırgamadı; Can’a da çok güvendi. Bugün hala düşünürüm niye gidip Endonezya’da yaşamadım diye? Bugün annem olmasa giderim Hong Kong’ta orda burada yaşarım.
UFUK KAFAMA ÇAKA ÇAKA BENİ GERÇEK BİR MUHABİR YAPTI
Ufuk Güldemir’le çalışmak nasıldı?
Beni hep cenazelere gönderirdi. Müthiş bir haberciydi;
beni kafama çaka çaka gerçek bir muhabir yaptı. Onun hakkını
hiçbir zaman ödeyemem. Murat Yetkin hayatımda ikinci önemli
isimdir. Benim ciddi gazeteciliğe geçişim Murat’ın yanına Ankara’ya
gidişimdir. O da ‘’seni diplomasi muhabiri yapacağım’’ dedi. O
sırada atv’nin ekibi dream team. Oraya girmek hayal. Mjurat da
ayrılınca Ali Kırca’yı aradım; ‘’Sen Nizam Payzın’ın kızı mısın;
baban kadar cevval misin’’ dedi. ‘’Cevvalim’’ dedim. Beni
Ankara’ya gönderdiler. Gürkan Zengin, Çiğdem Anad, Yavuz Oğhan,
Murat Çelik gibi isimlerin arasına biz Mirgün’le kuş gibi düştük.
Baki Şehirlioğlu bir efsane, tepemizde. Çiğdem’in parlamentoda
estiği gürlediği zamanlar. Baki Bey bana ‘’Sen diplomaside kal’’;
Mirgün’e de ‘’Sen sokak haberlerine bak’’ dedi. Bir zaman sonra da
bu kızı dışarı çıkaralım dediler. Ayşenur dedi ki ‘’Ben bir kadın
gazetecinin önünü açacağım. Seni Irak’a göndereceğim’’ dedi.
Hakkını hala ödeyemem. Atv yıllarım çok güzel yıllardı.
[photos]
DEMİREL’İN BAŞDANIŞMANIYDI, HABER KAYNAĞIMDI, KOCAM OLDU
Bu arada senin bir de sefirelik deneyimin oldu.
99 yılında evlenmeye karar verdim. Cumhurbaşkanı Demirel’in Dışişileri kadrosundan başdanışmanıydı; haber kaynağımdı bir anda kocam oluverdi. Sefirelik yapmak hiç aklımda değildi de; Kosova’ya giderim biraz Balkanlar’ı tararım diye düşündüm. Ben siyaset konuşmayı çok severim. Orada herkesle her şeyi konuşamazsınız. Bana göre değildi. Bir yerlere yazamadım ama Makedonya’ya gittim; bombardıman sırasında Belgrad’da kaldım.
Ama bunları hiç haber yapamadın; öyle değil mi?
Yazdım; Hürriyet’te çıkan Belgrad haberleri benimdi. Defne Tümen kod adıyla yazdım. Sonra baktım böyle olmayacak; CNN Türk kuruluyordu. Gidip gelerek sürdürdük evliliği. 10 yıl evliliğim boyunca Ahmet sayesinde çizginin hem bu tarafını hem öbür tarafını gördüm. Belki hiçbir zaman yazamadım ama benim için müthiş bir birikim oldu. Sonra yaşadığımız bir pürüz Çiğdem Anad’la beni CNN Türk’ten 1 yıl uzaklaştırdı.
YA ÇİĞDEM BENİ ANLAMADI YA BEN ONU, HALA ONA SAYGIM BÜYÜK
Siz iki yakın arkadaştınız, peki şimdi hiç mi pişmanlık duymuyorsun, hiç mi anmıyorsun Çiğdem Anad’ı?
Evet çok yakın arkadaştık. Çiğdem’in çok değerli bir haberci hem de çok değerli bir insan olduğunu düşünüyorum. Hayat bir şekilde bizi birbirimizden uzaklaştırdı. Belki o kendini anlatamadı, beni doğru anlamadı. Belki ben onu anlamadım; kendimi anlatamadım. Çiğdem’e hala çok büyük saygım ve sevgim vardır; duruşunu çok beğenirim. Ama görüşmüyoruz.
Hiç karşılaşmadınız mı peki?
Hayır şaka gibi ama hiç karşılaşmadık. Gazetecilik bizim işimiz değil hayat biçimimiz. Normal şartlarda insanlar diyebilirler ki iş niye arkadaşlığı bozsun? Ama biz bu değerlerimiz; duruşumuz üzerinden hayat kurguluyoruz. İş, arkadaşlık hepsi birbirine giriyor ve onu ayıramıyorsun. Belki iki güçlü karaktreriz; iki güçlü kadınız. Çatışmalarımız oluyor belki. Amerikan askerleri Irak’a girdiği zaman ben CNN Türk’te yer alamadım bu nedenle. O yüzden çok üzgünüm.
TÜRBAN YÜZÜNDEN SANSÜR
YİYEN İLK MUHABİR OLDUM
[page_end]
CNN Türk’ten ayrılınca ne yaptın?
TRT’ye geçtim. İran’daydım savaş sırasında. İran Dışişleri Bakanı ile röportaj yaptım. TRT’de ilk sansür yiyen gazeteciyim. TRT kurallarına göre TRT muhabirleri baş örtemeyeceği için İran’a gitmezlermiş. Ben İran’a giden ilk kadın muhabiri oldum TRT’nin.
Türbandan dolayı ilk sansür yiyen gazeteci oldun yani?
Evet, türbandan dolayı sansürlendim (gülüyor). Röportajım yayınlanmadı. Sonra tekrar CNN Türk’e döndüm. Haftasonu sabahına kültür sanat müzik; siyaseti de içine sokacağım program yaptım. Başka ülkelerin kültürlerini seviyorum; yemek yapmayı, edebiyatı,müziği seviyorum… Bunları nasıl harmanlarım diye düşünürken hiç kimsenin izlenmez dediği saatte Yenigün Haftasonu ile 3.5 sezon program yaptık. O dönem hafta içi boş olduğum için belgeseller yaptım. ‘Hepsi birer Güldünya’ aslında benim projemdi; sonra Hürriyet sahiplendi. Sonra sıkıcı bir dönem başladı. Ve beni oradan aldılar, 19.00’a ana habere koydular. Sabah akşam derken şimdi 17.00’de ekrandayım.
[photos]
Sanki aklında hala haftasonu kuşağı kalmış gibi?
Evet hala… Şimdi çok yapılıyor. Bugün haber kanallarında bu format biraz daha kadın konseptine döndü, entertainment ağırlıklı ama bence iyi yapılıyor. Orası iyi bir saat. Şimdi kültür sanat programı yapmak istiyorum.
Dışhaberlerin yönetimi de sende değil mi hala?
Dışhaberleri bıraktım. Ya yönetici olacaksınız ya ekranda olacaksınız. İkisini bir arada yaptığınız zaman tam verim alınamıyor. Dışhaberler’de birçok genc gazeteci ve genc televizyoncu var; ben ismimi koyduğum anda onlar nasıl röportaj alacaklar? Dolayısıyla ben Baki Şehirliğlu ekolüyüm. Baki Şehirlioğlu; Ayşenur nasıl bir ekip yetiştirdiler; hep arka plandaydılar. Mehmet Ali Birand bana çok ısrar etmişti; dışhaberler müdürü ol diye.
BİRAND’IN DEĞİL UFUK’UN VE ATV’NİN PRENSESİYDİM
Ama hikayeni anlatırken Birand’ı çok fazla anmadın. Oysa sana Birand’ın prensesi deniyor öyle değil mi?
Yoo Mehmet Ali Birand çok etkilidir hayatımda. Ama aslına bakarsanız ben Ufuk’un ve atv’nin prensesiyim. Kapımı açan Ufuk’tur. Beni arkamdan ittiren Ayşenur Arslan; Ali Kırca, Baki Şehirlioğlu ve Murat Yetkin’dir. Mesleğimin olgunluk döneminde Birand’la karşılaştım. İkimiz de çok heyecan duyarız çalışırken. Bazen onun işlerini çok kıskanırım. Eminim o da diyordur zaman zaman ‘’Kahretsin bunu Şirin yaptı’’ diye. Çok çatıştığımız noktalar var ama önümü açtığı noktalar da var.
ERKEK AĞIRLIKLI EKRANA ÇOK SİNİRLENİYORUM
NTV’de Banu, CNN Türk’te Şirin gibi bir kıyas da yapılıyor mu sık sık sana?
Banu’yu da çok beğeniyorum, çok takdir ederim. Ama üzülüyorum. Biz televizyon haberciliğinde birinci kuşağız. Yavaş yavaş azalmaya başladık. Banu da biraz kendini programa çekti; programını çok beğendim ama kadın haberciler haberde daha ısrarcı olmalılar. Bu erkek ağırlıklı ekrana çok sinirlenmeye başladım. Bunu kıran Ayşenur Arslan’dır. Dolayısıyla dedin ya ne zaman ayrılacaksın diye; bende bir inat oluştu, ayrılmak istemiyorum o yüzden daha.
VİCDANIYLA HABER YAPAN HERKESİ ÇOK TAKDİR EDERİM
En sıkı rakibin olarak kimi görüyorsun?
Herkes. Ekranda vicdanıyla haber yapan herkesi kıskanmam ama çok takdir ederim. Her başarıyla yapılan iş benim de diğerlerinin de başarısını bir üste taşıyor çünkü.
BENİM MEDYA GURULARIM
AKYOL, YETKİN, ÜLSEVER VE YILMAZ
[page_end]
Kimlere fikir danışırsın?
Taha Bey’in fikrinden çok yararlanırım. Çok önemli yayınlardan önce muhakkak yanına giderim. Taha Bey beni düzeltir. Cüneyt Ülsever ve Murat Yetkin’le çok sıkı konuşurum. Mehmet Yılmaz’a çok danışırım. Onlar benim meslek gurularım.
BÜTÜN TEHDİT MESAJLARINA TEK TEK CEVAP YAZDIM, ÖZÜR DİLEDİLER
İsrail’i koruduğun gerekçesiyle çok sıkı tehditlerin hedefi oldun. Nasıl baş ettin o tehditlerle?
Oysa ben ne Şimon Peres’i korurum; ne İsrail yönetimini. Ben gazeteciyim; Türkiye Başbakanı’nı korumak gibi de bir görevim yok. Kaldı ki ben Davos’ta oradaydım. Tansiyonun nasıl yükseldiğini gördüm. Ben bir şey anlatmaya çalışıyordum; herkesi eleştiriyoruz; Başbakanı mı eleştiremeyeceğiz? Bir cemaatin işi; internet sayfalarına aynı maili gönderdiler; benim nasıl İslam düşmanı olduğumu içeriyordu. Faceboook’tan bana küfür dolu mesajlar geldi; ‘’pis Yahudi seni öldüreceğiz’’ dediler. Oturdum hepsine tek tek cevap yazdım. İstisnasız hepsinden ‘‘Şirin Hanım çok özür dileriz, haddimizi aştık’’ gibi cevaplar geldi biliyor musun? Türkiye toplumu böyle bir toplum; ilk akla gelen hakaret etmek insanlara.
YAVUZ’UN FİKRİ TELEVİZYONCULUKTA YAPILMIŞ EN GÜZEL İŞLERDEN BİRİ
Genç kuşak bir haberci olarak yeni medyaya yönelik fikirlerin neler?
Yavuz’un fikri olan haber toplantısı CNN’in en yaratıcı
işlerinden biri. Televizyonculukta da yapılmış en güzel işlerden
biri. Sabahları o heyecan ekrana çok güzel bir şekilde yansıyor.
Yeni dönemde yeni medyada böyle yaratıcı projeler bulmamız
gerekiyor. Ben şimdi haber sunuyorum. Ama yeni dönemde zamanında
yaptığım haftasonu programı gibi yapılmamış bir şeyi yapmak
istiyorum.
[photos]
BİR GÜN MUTLAKA KÖY ÖĞRETMENLİĞİ YAPMAK İSTİYORUM
Ne tür projeler var aklında?
Kafamda uçuşan şeyler var ama tam ne ben de bilmiyorum; saklamak değil. Hayatıma daire projelerim var. Dedim ya Hong Kong’da ya da Endonezya’da yaşamak gibi. Ve bir zaman mutlaka; hayatımın bir döneminde ne zamansa o; Doğu’ya gidip köy öğretmenliği yapmak istiyorum. Milli Eğitim Bakanlığı izin verse hemen giderim.
BUGÜNLER HABERCİLİKTE BİRİKİMİN KAZANDIĞI GÜNLER; BAKIN AYŞENUR’A
Yeni medyada ne tür figürler önde olacak sence? Bu işi kimler götürecek?
Bence yeni nesil değil şimdi bakıyorum mesela Nedim Şener. Nedim şu anda parlayan yıldız. Çok güzel gazetecilik yapıyor. Yeni nesil çok kolay yoldan yükselen bir değer olma telaşında. Aslında tam tersi; Nedim de bize gösterdi ki yıllar yılı araştırması; prensipleri bu dönemde parlayan yıldız olmasını sağladı. İstikrarlı bir biçimde yapılan gazeteciliğin, birikimin bir sonucu bu. Bugünler birikimin kazandığı günler. Ayşenur Arslan’ın parlaması da bu yüzden. Ayşenur Arslan niye bu kadar parlıyor? Ekran kriterlerine bakarsanız ne isteniyordu? İnce kadın, o kadın, bu kadın saçma sapan kriterler. O güzellik kriterlerinin bittiği; tam tersine birikimin seyredilmeye başlandığı bir dönemdeyiz şu an. Batılı gazetecilikteki örnekleri göreceğiz. Birikimlerimizi nasıl kullanıyoruz? Ben bugün haberciyim ama habercilikten elde ettiğim birikimi nasıl kullanacağım önemli olan o. Hala kendimi çok olmuş bir gazeteci gibi görmüyorum. Hala yazılı basının karşısında kendimi eksik hissettiğim şeyler oluyor.
GÜNLÜK HAYATTA MAKYAJ YAPMAM KOYU RENK GİYERİM
Senin kıyafetle ya da güzellik kriterleriyle ilgili bir derdin oldu mu hiç?
O güzellik meselelerinin geçici olduğuna inanıyorum. Ben ekranda ben gibi giyiniyorum. Sponsor almayı da pek sevmiyorum. Ben normal hayatımda da tarzı olan bir insanım. Makyaj yapmam. Hep koyu renk giyerim. Siyah, beyaz ve lacıverttir giysilerim. Arada bir kırmızı. Güzellik nereden geliyor; güç ve karizmadan. Benim bir hayat duruşum var; ekrana da onu yansıtabildiğime inanıyorum.
İzleyiciye en çok dokunan tarafın nedir acaba?
Birincisi gözlerim. Gözlerimden habercilik heyecanımı çok yansıtmam. İkincisi olabildiğince vicdanlı ve doğru durmaya çalışıyorum. Soru sormaktan çekinmiyorum. Ertuğrul Günay’la çok eski ahbaplığımız vardır mesela; ama ona sert soru sormaktan geri durmuyorum. Şu an mesleğimizin en büyük tehlikesi ve virüsü bence otosansür.
Ben çok hareketli bir insanım; elini kolunu çok kullanan bir insanım. Olduğum gibi olmaya çalışıyorum. Niye ben değişeyim ki ekranda? CNN International’ı izleyin; artık televizyon öyle bir şey; statik değil ki.
Sokakta nasıl tepkiler alıyorsun?
İnsanlar genelde benimle siyaset konuşmayı seviyorlar. Bazen beni kuaförde filan buluyorlar. Kürt meselesi dedikleri zaman bazen bunalıyorum. Bazen Kasımpaşa’da kurulan Kastamonulular pazarına gidiyorum; onun da nedeni dengelerimizi yerine oturtmak. İnsanların fiyat konusunda bile kaygılarının ne olduğunu görüyorum. Orada da özellikle kadınlar geliyor; genelde haber kanalları A plus tarafından izleniyor denir ya öyle değil; benim Güneydoğu’da çok izleyenim var.