Ergenekon davası kararları için ne dediler?
Gündeme damgasını vuran köşe yazarları, Ergenekon davası kararlarını bakın nasıl yorumladılar?
GAZETECİLER.COM -
Gündeme damgasını vuran köşe yazarları,
Ergenekon davası kararlarını yorumladılar.
Hürriyet’ten Kanat Atkaya
ve Sedat Ergin;
Milliyet’ten Mehmet Tezkan
ve Serpil
Çevikcan; Radikal’den Murat
Yetkin ve Eyüp Can; Yeni
Şafak’tan Osman Özsoy
ve Abdülkadir Selvi;
Zaman’dan Bülent Korucu ve
Leyla İpekçi; Vatan’dan Ruhat
Mengi ve Güngör Mengi;
Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı,
Star’dan Yalçın Akdoğan;
Habertürk’ten Umur
Talu, Ergenekon davasında verilen kararlarına,
davanın sonuçlarına ve etkilerine dair yazdı.
ERGENEKON MAHKÜMİYETLERİNE
NASIL BAKMALIYIZ?
Sedat Ergin – Hürriyet
Ergenekon davası, bu haliyle doğrularla yanlışların birbirine
geçtiği, yapılan hukuk hatalarının ve haksızlıkların adalet
anlayışını ciddi bir şekilde gölgelediği, içinden çıkılması güç bir
hukuk kördüğümü halinde toplumun önüne çıkmıştır.
Dün açıklanan kararlar, bu bağlamda ciddi ikilemleri, çelişkileri
içinde barındırıyor. Soruşturmanın başlangıç dönemi ne kadar haklı
ve meşru nedenlere dayanırsa dayansın, bu kararlar sonucu
haksızlığa uğrayan pek çok sanığın bulunduğunu düşünmek için yeteri
kadar neden var.
Ve dünkü kararlarla Ergenekon yargı sürecinin yalnızca ilk
parantezi kapanmıştır. Önümüzde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ndeki
bireysel başvuru ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi olmak üzere üç
ayrı temyiz aşaması bizi bekliyor. Bu haliyle daha uzun yıllar
Ergenekon’u tartışmaya, bu davayla yaşamaya devam edeceğiz.
Gerçek, bu sürecin sonunda karşımıza çıkacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
BİR SINAV
KAĞIDI
Kanat Atkaya – Hürriyet
Ergenekon davasında kararlar açıklandı.
Günahım kadar sevmediğim bazı isimlerin aldığı cezalara sevinmem
gerekiyor ama o zaman içimde yazılı kanundan güçsüz, ancak kanunun
üstünde bir yerlerde çok güçlü olan vicdan duygusunun
tatminsizliğini nasıl açıklayacağız?
İsimler üzerinden tartışma yapmanın manasız olduğu bir
noktadayız.
Ama mesela Danıştay saldırısına bomba temin edenin beraat ettiğini,
mafya liderinin görece ‘ufak’ bir cezayla paçayı kurtardığını
gördükten sonra, Mustafa Balbay’a verilen 34 yıl cezaya ne
diyeceğim?
Müebbet hapis cezası alan, elinde ülke tarihinin kanı bulunan adam,
o kanlar için hüküm giymemiş, faili meçhullerin hesabı sorulmamış,
“Olsun, müebbet aldı ya yeter” mi demeliyim?
Kenan Evren resim, Mehmet Ağar sörf yapıyor...
Yeşil şehir efsanesi olmuş, gören yok/varsa da yok, “Oh, derin
devlet bitti, haydi rahat bir uyku çekelim” diye yatağa mı
koşmalıyım?
Ve bunlara itiraz ettiğim, vicdanımdaki, mantığımdaki kaşıntıyı
ifade ettiğim için “Başbakan Başdanışmanı” rütbesi bahşedilmiş bir
zat-ı muhterem tarafından Twitter’da açıkça hedef gösterildiğimde
“Nys cnm ya inşlh” mı yazmalıyım cevaben?
[page_end]
VAY BE BAŞKOMUTAN VEKİLİ
TERÖRİSTMİŞ...
Mehmet Tezkan – Milliyet
Türkiye’nin en derin, en politik, en tartışmalı, en karmaşık davası
sonuçlandı..
Aslında sonuçlandı demek doğru değil.. Mahkeme topu Yargıtay’a attı
dersek daha doğru olur..
Ne olduğuna bakalım..
Her şeyden önce, özel yetkili mahkeme Ergenekon’un terör
örgütü olduğunu tescil etti..
Peki, bu örgüt ne yapmış?
Kaos ortamı oluşturarak darbe ortamı hazırlamaya çalışmış..
275’i de mi?
İşte orası muamma.. Vicdanları rahatsız eden de bu..
Bu sebeple kesilen cezalar içime sinmedi.. Çok ağır geldi.. Yok
artık dedirtti.. Daha neler dedirtti..
Kim için derseniz.. Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ için
derim..
Ne mi yapmıştı?
Genelkurmay Başkanı olduktan sonra faaliyet gösteren, kara
propaganda yapan 20 internetsitesini kapatmış, üç tane legal
site kurulmasını emretmişti...
O siteler faaliyete geçmedi..
Ceza; müebbet hapis..
O dönem karargâhta görev yapanlara 15 yıl, 20 yıl..
Acayip değil mi?
Tuncay’a müebbet de, Mustafa’ya 34 yıl da aynı..
Acayip..
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
BALYOZ'DAN NE ÇIKARSA O
Serpil Çevikcan – Milliyet
Peki, şimdi ne olacak?
Bunun için ilk değerlendirmeyi yapacak olan Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı’nın çizeceği yol haritası önem taşıyor.
Başsavcılığın tebliğnamesinin Yargıtay için bağlayıcılığı yok.
Ancak Yargıtay’da değişen dengeleri yansıtması ve darbe davalarına
bakış açısından tebliğname büyük önem taşıyacak.
Başsavcılığın, tebliğnamesine uyulmaması halinde çıkacak karara
itiraz hakkı da var ki, bu sanıklar hakkındaki nihai kararı vermesi
için dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na taşınması anlamına
geleceğinden ayrıca önemli.
[page_end]
ERGENEKON DAVASI AMACINA ULAŞTI
Murat Yetkin – Radikal
Erdoğan, 27 Nisan 2007 gecesi Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay
Başkanlığı döneminde verilen e-muhtıra üzerine yaptığı toplantıda
aldığı ve 28 Nisan’da kamuoyuna duyurduğu direnme kararı, dün
tamamına ermiştir. O gün askere “Kendi işine bak” diyen Erdoğan
hükümeti, hemen ardından gücünü tazelemek üzere erken seçim ilan
etmiş, Ergenekon soruşturmasına başlamış, Meclis’te gereken hukuki
düzenlemelerle yasal zemin askerin siyasete müdahalesiyle
mücadeleye daha uygun hale getirilmiş ve Balyoz davasıyla bir
aşaması geride kalan bu ‘caydırıcılık süreci’ dün
tamamlanmıştır.
Ergenekon davalarının açılmasından bu yana toplumda belli bir
ölçüde de olsa var olan, askerin siyasete karışmasını, hatta
müdahalesini normal sayma (kötü) alışkanlığı kırılmıştır. Bu
bakımdan iktidarın ancak demokratik yoldan değişebileceği
anlayışının yerleşmesine hizmet eden bir yönü olmuştur. Öte yandan,
davaların açıldığı sırada toplumun geniş kesimine hâkim olan
meşruiyet algısı, dava ilerledikçe hükümete muhalif, farklı siyasi
görüşte kimselerin çoğu zaman ikna edici olmayan tanıklık ve
kanıtlarla aynı kapsama dahil edilmesiyle tartışılmaya
başlanmıştır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
ERGENEKON'DA YARGILANAN
KİM?
Eyüp Can – Radikal
Maalesef başaramadık…
Dün karar açıklandı.
Darbeye teşebbüse çok ağır bir darbe vuruldu.
İyi ki de vuruldu, darbe de darbe girişimi de en ağır şekilde
cezalandırılmalı.
Ama geride bu kadar çok ‘keşke’ bırakmadan…
Çünkü keşke demek şüphe demek…
Mahkemeden şüphe, adaletten şüphe hatta kendinden şüphe!
Daha önce de yazdım…
Türkiye, ‘derin devlet yapılanmaları’ndan da darbelerden de çok
çekti…
Bu dava, her türlü sulandırma girişimine rağmen Türkiye’nin
karanlık geçmişine neşter attı.
Ama maalesef zaman içerisinde beyindeki zehirli uru temizlemeye
dönük başlayan cerrahi operasyon bedenin en olmadık yerlerine de
dokunmaya başladı…
Hazır narkoz verilmişken topyekûn bir müdahaleye
girişildi.
Bu yüzden davayı bugüne kadar büyük bir ciddiyetle takip edenler
tereddüde düştü.
Demokrasiye inanan hiç kimse bir dönem devletin beynine çöreklenmiş
hayli tehlikeli illegal örgütlenmelerle hukuk karşısında
hesaplaşmaya itiraz etmiyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
[page_end]
YAZIK OLDU BE PAŞAM, KEŞKE
BÖYLE BİTMESEYDİ...
Osman Özsoy – Yeni Şafak
Dün hakkında verilen karar açıklanınca salonu hışımla terk eden
İlker Paşa'nın durumu bu satırları getirdi aklıma. Yalnız ve
sahipsizdi. Bir dönemin kudretli generalinin etrafında, Mehmet
Haberal'ın alkışçıları kadar bile destekçi yoktu. Haline çok
üzüldüm.
İlker Paşa kudretli bir Genelkurmay Başkanı olarak görevinin başında iken 23 Mart 2010'da bu köşede kaleme aldığımız 'İlker Paşa'ya küçük bir soru' başlıklı yazımızı şu satırlarla bitirmişiz;
'Paşam, zarif insansınız ama, sanıyorum yanlışa sahip çıkmakla, siz de dünün enkazı altında kalacaksınız. Dünkü hafriyatın üzerinde gezinmektense, yeni dünyanın şantiyesinde bir demokrasi mimarı gibi olmanızı tavsiye etmek isterim. Çok geç olmadan...'
Maalesef çok gecikti. Keşke cezaevine giden yolun taşlarını döşeyeceğine, daha çağdaş demokrasiye evrilen Türkiye oluşturma gayretlerine destek verip, tarihe böyle geçseydi. Kendisini zamanında dostça ve samimiyetle çok uyardık ama kulak vermedi.
Çok üzüldüm be Paşam... Keşke böyle bitmeseydi.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
ERGENEKON BİTTİ
Mİ?
Abdülkadir Selvi – Yeni Şafak
Ergenekon davası bitti ama Ergenekon bitmedi.
Ergenekon davasının uzaması, Ergenekon operasyonlarıyla gücü eline geçirenlerin silahı siyasi iradeye çevirmesi, yeni Ergenekonlar mı kuruluyor kaygıları sürece ciddi zarar verdi.
Bu nedenle Ergenekon'un asıl beynine ulaşılamadı.
Buna rağmen darbelerle mücadele anlamında tarihi bir adım atıldı.
Albay Veli Küçük'ü Meclis'teki Susurluk Komisyonuna getiremeyen Türkiye, darbeci generalleri hapse tıktı.
Yeşilyurt'taki dışkı yedirme davasında binbaşıyı yargılayamayan
Türkiye'den, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un müebbet hapis
cezasına çarptırıldığı bir aşamaya gelindi.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
[page_end]
ON YILIN ÖZETİ:
ERGENEKON
Bülent Korucu – Zaman
İlker Başbuğ etrafında bir fırtına koparılacağı
sinyalleri var. Bir genelkurmay başkanı nasıl terör örgütü lideri
olabilirmiş; bütün Silahlı Kuvvetler’e hakaretmiş bu suçlama!
Mehmet Ağar ya da İbrahim Şahin mahkûm olduğunda bütün emniyet
teşkilatı mahkûm olmuyor. Aynı şekilde bir Emniyet Genel Müdürü’nün
örgüt kurup yöneteceğine inanıyorsunuz da Genelkurmay Başkanı’na
niye inanmıyorsunuz? Bu çifte standart genlere işlemiş
askercilikten mi yoksa mesai arkadaşlığından mı kaynaklanıyor?
Burada hemen akla Başbuğcuların diğer savunması geliyor. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, tutuksuz yargılama arzu ettiğini dile
getirirken ‘mesai arkadaşım’ ibaresini de kullanmıştı. Ona
bakarsanız Kenan Evren de Süleyman Demirel’in mesai arkadaşıydı.
Hem de emeklilik için valiz hazırlarken Genelkurmay başkanı yaptığı
kişiydi. O kadar uzağa gitmeye gerek yok; kanlı Mısır darbesinin
lideri General Sisi’yi Cumhurbaşkanı Mursi göreve getirmemiş miydi?
İnternet Andıcı ortaya çıkıp, irtica.org türü sitelerde hükümete
karşı kara propaganda yapıldığı anlaşıldığında yaşanan tartışmayı
hatırlayın. Karargâhın ‘Başbakanlık emri var’ iddiası nasıl apar
topar yalanlamıştı. Ayrıca jandarma icranın bir parçası olarak
mesai arkadaşı ifadesini daha çok hak ediyor. Şener Eruygur’a
duyurulur.
Ergenekon ve onun yargılanması üzerine çok konuşulacak. Temennimiz, meşru hükümetin kuyusunu kazan başka mesai arkadaşları çıkmasın.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
BÜYÜK MAHKEME
Leyla İpekçi – Zaman
İsterse temyiz, isterse yeni baştan mahkeme, isterse herkesin pek
sabırsızlıkla beklediği gibi genel af gündeme gelsin. İsterse tüm
suçlular bugün tahliye edilsin. Nihai sonuç değişmiyor. Bu
memlekette darbe ve cuntacılığı meslek edinenler suikast, faili
meçhul, cinayet, katliam gibi yan işlevler için altyapı
oluştururken bunun bir suç olduğunu hatırlayacaklar bundan
böyle.
On yıllarca kendi halkını gözünü kırpmadan infaz edebilen, her
türlü çatışmayı alevlendirmek için hem zihinsel hem toplumsal
bilinçaltımızı gece gündüz kaşıyan, gençlere nefret ve intikam
yeminleri ettiren, onları gönüllü tetikçi haline getiren, kendi
muktedirliği daim olsun diye ortam olgunlaştırma operasyonlarına ve
psikolojik harp taktiklerine tüm insani melekelerini feda eden
anlayışın farklı tezahürleriyle yetiştik kuşaklar boyu.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
[page_end]
BU YARGILAMAYA ADİL DENİR
Mİ?
Ruhat Mengi – Vatan
Bu insanların çoğunun 5 yıldır hapiste olduğu süreç içinde
“Ergenekon” isimli bir “terör örgütü” nün varlığı ve hangi somut
suçları işledikleri kesin kanıtlarla ortaya konamadı. Bir yerlerden
gelen imzasız ihbar mektuplarına dayanarak, bir yerlerden
“mühimmat” denen mermiler, bombalar vs çıktı, insanların
telefonlarda söyledikleri ve suçla ilgisiz sözler “delil” sayıldı,
üniversitelerde YÖK kararlarına uyan uygulamaları yapan rektörler
suç işlemiş sayıldı ve işte sonuç.
Gazeteci Tuncay Özkan’a müebbet hapis, Mustafa Balbay ’a 34 yıl,
Rektör Kemal Gürüz ’e 13 yıl 11 ay, İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu
Perinçek 117 yıl, Rektör Fatih Hilmioğlu 23 yıl, Başbakan’ın “ona
ve komutanlara ‘terör örgütü yönetiyor’ demek affedilmez yanlıştır”
dediği Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ müebbet hapis, MGK
eski Genel Sekreteri Tuncer Kılınç 13 yıl 2 ay (güya öyle dikkatli
verilmiş ki “2 ay” bile hesaplanmış), diğer
generallerin-amirallerin kimi 22 yıldan fazla ceza alırken kimi “20
yıl hapis cezası kararı açıklandıktan sonra tahliye” aldı.
Peki bu dengesiz cezalara sebep olan “kesinleşmiş suçlar” nedir?
Örgütün varlığını ve eylemlerini ispatlayan “tarladan-denizden
filan çıkmış ve çoğu için ‘kullanılamaz’ denilen mühimmat” dışında
hangi kanıtlar var, neye dayanıldı?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
ADİL BİR MAHKEME
Güngör Mengi – Vatan
İş daha en başta yanlışla başlamıştır.
Özel yetkili mahkeme, olacak şey değildi. Ama kininin intikamını
almaya yeminli zihniyetin hükmettiği meclis çoğunluğu, hukuku
çiğnemek pahasına “engizisyon” mahkemesine yolu açtı.
Sonra “devlet içinde devlet” hâline geldikleri bizzat Başbakan
tarafından tespit edildi ve yetkileri alındı.
Varlıkları sadece gerçekleşmemiş ve ispatlanmamış darbe planlarıyla
ilgili davaları tamamlamakla sınırlandırıldı.
Eksik ve yanlış deliller, kurulmuş gizli tanıklar bu davayı
sakatlamıştır.
Ergenekon davasının önündeki aşamalar, suçlamaların çürümesine
yardımcı olacaktır.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
[page_end]
İNSAN KATLİAMI VE YAĞAN
LANETLER
Orhan Bursalı – Cumhuriyet
İmal edilmiş bir “torba” örgüt... Ne adı var
resmi ve gayri resmi bir belge olarak.. ne başkanı var ne de
üyeleri... Ne bir kez toplantı yapmış ne bir kez karar almış...
Bunların hiçbirinin tek bir belgesi yok... Devlet kurumları bile
mahkemeye yazmışlar, böyle bir örgütü bilmiyoruz diye...
Ama bu torba örgüt, tıpkı içine türlü çeşitli yasaların doldurulup
topunun birden tek yasa olarak çıkması gibi, içine ne atarsan
otomatikman örgüt üyesi oluyor... Bu iktidar icat
etti, AKP-Fethullah ortak imalatı...
Destekçileri de ABD... Burada hiç de karanlıkta olmayan bir çete
var. Ergenekon iddianamesini, öncesi hazırlık sürecini izleyin, o
karanlık çetenin ayak izlerini bir bir görürsünüz. Karşınızda,
aydınlıkta duruyorlardı.
Bu mahkeme mahkeme değil zaten. Özel Yetkili Mahkemeleri
Fethullahçılar ele geçirip, geçen sene 7 Şubat’ta Erdoğan’a darbe
teşebbüsüne kalkışınca, derhal varlıklarına Meclis’te son verildi.
Ama RTE cin gibi, bıraktı onları, Balyoz ve Ergenekon cezalarını
daha önce kararlaştırdıkları gibi kessinler...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
TÜRKİYE, HUKUKİ
HESAPLAŞMAYI BAŞARDI
Yalçın Akdoğan – Star
Ergenekon davası, Cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki
hesaplaşmasının adıdır. Milletin iradesini katletmeye, sivil
yönetimi devirmeye ve ülkenin rejimini-düzenini değiştirmeye
çalışmak en büyük hukuksuzlukların başında gelir.
Sadece siyasi iktidarları deviren değil, başta anayasa ve yasalar olmak üzere yerleşik düzeni topyekün askıya alan, hak ve özgürlükleri rafa kaldıran, çok büyük zulüm ve işkencelere imza atan askeri darbeler bu kararla topyekün mahkum edilmiştir. Ayrıca şuan ceza alanlarla birlikte bütün darbeciler ve darbe girişimcileri milletin vicdanında mahkum olmuştur.
Bu dava sembolik açıdan 27 Mayıs’tan, 12 Mart’tan, 12 Eylül’den, 28 Şubat’tan, 27 Nisan’dan süzülüp gelen bir ruhun yargılanmasıdır. Tüm cuntacılardan, darbecilerden, ihtilalcilerden, tüm hukuksuz girişimlerden bu davayla sembolik açıdan hesap sorulmuştur. Bu cezalar, bundan sonrası için anlamlı bir mesaj olacak, büyük bir caydırıcılık taşıyacak.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
GÖLGEDEKİ ADALETİN
GÖLGESİ
Umur Talu – Habertürk
İster masumiyeti peşin mahkumiyetle zincirlenmiş insanları hiç
görmeden ilk kez adalet gördüğünüzü düşünün…
İster cezaevinde insanların onar onar gazlı, kimyasalla ölüme
mahkum edildiği günleri de unutup (veya umursamayıp) ilk kez
adaletsizlikle tanışmış olun.
Ciddi bir sorunumuz şu:
Baskı, şiddet, herkesi terörist sayma, uzun tutukluluklar,
tahakküm, dışlama, temel hak ve özgürlükleri çiğnemekle meşhur
darbeler yargılanırken…
Darbe anayasasından darbe günleri baskılarına kadar, yine bir
tahakküm sürmekte.
Dink’i ölümüne kuşatanlar mahkum olurken dahi…
Dink’i onların önüne atan kanun ve zihniyet düzeni yürürlükte.
İktidarcı firmalara sunulmuş elektrik dağıtım şirketinde işten
atılan yüzlerce işçiye de polis saldırıyor; o şirketin özel
güvenlikçisiymiş gibi.
Ceylanpınar’da Rojava’ya destek eylemine de. Silivri yollarına da.
Hava sahasını bile kapatıp savaş vaziyeti alınıyor. Her gün
‘intikam makamı’yla insanlar işinden ediliyor; okulundan,
bursundan, yurdundun kazınıyor.
Böyle koyu adaletsizlik gölgesi olmasa…
Adalet daha rahat teşhis edilirdi!