Erem Şentürk Diriliş Postası'nı anlattı! Hakan Albayrak'tan sonra...
Diriliş Postası Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Erem Şentürk, Diriliş Postası'nı Gazeteciler.com'dan Hatice Kübra Kocaoğlu'na anlattı.
Bakın Erem Şentürk neler söyledi?
HAKAN ALBAYRAK NASIL BIRAKTIYSA ONU KORUYORUZ
Hakan Albayrak ayrıldıktan sonra Diriliş Postası'nda neler oluyor?
'Diriliş Postası Hakan Albayrak, Hakan Albayrak Diriliş Postası
demekti. Diriliş Postası, dilinden prensiplerine, yayın
ilkelerinden habere yaklaşma biçimlerine kadar tamamı Hakan
Albayrak tarafından var edilmiş bir gazetedir ve bu durum halen de
böyle devam etmektedir. Bugün, Hakan Albayrak'tan gazeteyi
nasıl bıraktıysa biz onu korumaya çalışıyoruz. Birinci
kuralımız Hakan Albayrak'ın bıraktığı değerleri korumak ve daha
iyilerini inşa etmektir. Bel altından vurmamak, yalan söylememek,
insanların ailelerine saldırmamak gibi her türlü prensibi hem
geliştirerek hem de derinleştirerek devam ediyoruz.
Bu noktada okuyucu tarafı da önemli. Okuyucu sarsıldı, mutsuz oldu,
Hakan Albayrak yoksa anlamı yok diyenler oldu, bunların hiçbiri
inkar edilemez. Ben, Hakan Albayrak yüzünden vardım, o yoksa bende
yokum diyenler oldu ve hepsi haklıydı. Çünkü ben de okuyucu
olsaydım eğer buna yakın şeyler söylerdim. Daha sonrasında
sakinleştik, satışlar artmaya devam etti. Kalanlar gazetede
bir şeylerin değişmediğini aksine ileri gittiğini gördüler. Sanırım
Hakan Albayrak'ın istediği de buydu. Ben şu anda gazetenin en büyük
hizmetçisiyim ve gazetede nöbet tutuyorum. Sıra bana
geldiği için ben tutuyorum, yarın ne olur bilmiyorum.'
- 28 Şubat Diriliş Postası'nın yıl dönümüydü ve farklı bir şey yaparak, yıl dönümünü Suriye'de bir kampta yapmayı tercih ettiniz. Neden böyle tercihde bulundunuz?
'28 şubatta ilk gazetemizin çıkması anlamlı bir tevafuktu ve onu
korumak gerekiyordu. Birinci yıl dönümümüzde İstanbul'da pahalı bir
salon tutup, popüler isimleri davet ederek muhabirlerin yapacağı
haberlerden faydalanabilirdik fakat biz haber başlığı ve içeriğiyle
iddialı bir gazeteyiz bu bize yakışır mı diye düşündük.
Yakınımızda 28 Şubat'ın canlı mağdurları Suriyeliler vardı.
28 Şubat'ta bizim tanklar yürüdüğünde garajlarına geri gittiler ya,
işte Suriye'dekiler geri gitmedi. Biz Suriye'ye yetimlerin
yanına gittik ve biz senin babanın 28 Şubatçılar tarafından
öldürüldüğünü biliyoruz dedik. Onlara sarıldık, ağladık, güldük..
Bizim için şahane bir 1. yıl kutlaması oldu.
ŞAM'I İSTANBUL'DAN AYRI
GÖRMEDİK
- Gazetenin yıldönümünü
Suriye'de bir kampta kutlamanıza tepkiler geldi
mi?
Tabii ki bu yönde eleştirilere maruz kaldık. Memleketin derdi bitti de mi siz kalktınız Suriye'nin dertleriyle uğraşıyorsunuz diye eleştiriler aldık. Fakat biz Şam'ı İstanbul'dan ayrı görmedik hiçbir zaman. Birilerinin gelip araya sınır diye çizdiği şey aslında şeytanın ayak izleridir. Aslında orada bir sınır yok, bunların hepsi aynı memleket. Biz Diyarbakır'ın kaderiyle Şam'ın kaderini ayrı düşündüğümüz için zaten başımıza bunlar geliyor. O nedenle biz Suriye'nin dertleriyle uğraşırken aslında memleketin dertleriyle uğraşmış oluyoruz.
28 Şubat'ı bu noktada çok iyi anlamak gerekir. 28 Şubat aslında
şuura hançer vurma meselesidir. Bu insanların 1915'den sonra
şuurlarına ne darbeler vurmuşlar, yine de dimdik ayakta kahramanlık
yapabiliyorlar. 28 Şubat'ta tanklar bizim aklımıza, algımıza,
imanımıza yürüdü. Ben de 28 Şubatçılara diyorum ki;
başaramadınız.'
BAZI REKLAMLARI ASLA
ALMIYORUZ
- Hakan Albayrak
gazeteden ayrılmadan önce, gazeteye reklam alamadıkları için
sitemde bulunmuştu. Diriliş Postası'nın şuan da reklamlarla alakalı
problemleri devam ediyor mu?
'Benim gözümde dava, ideal ayrı bir olay, reklam ayrı bir
olay. Reklam veren denilen insana bir fayda sağlamazsanız neden
reklam versin? Yani benim ulaşılabilir ve bilinir olmam
gerekiyor. Demek ki reklam verenler bu konuda beni yeterli
bulmuyorlar.
İkinci olarak Hakan Albayrak'tan bize miras kalan
kurallar var. Bazı reklamları asla almıyoruz.
Örneğin; banka reklamları, milli piyango reklamları,
çıplaklık, ümmeti oyalayacak saçma reklamları kesinlikle
yayınlamayız. Bir koltuk reklamı yayınlayabiliriz fakat
koltuğun üzerindeki kadının tesettürü yeterli değilse asla
yayınlamayız. Böyle yapınca da biz kendi işimizi zorlaştırıyoruz.
Bu nedenle reklam almıyoruz değil, alamıyoruz demek daha doğru
olacaktır.'