Erdoğan Çankaya’ya çıkınca Ak Parti ayakta kalır mı?
Erdoğan’ı Demirel ve Özal’la kıyaslamaya kalkarsanız bazı dönemlerde diğer ikisinin çok daha başarılı olduğunu görürsünüz…
ADNAN BERK OKAN
“Ben başbakan olsaydım daha başarılı olurdum” varsayımıma itiraz edilmesini anlayışla karşılıyorum…
Ama…
Ben de zaten olması mümkün olmayan bir konuda fantezi yapıyorum…
Amacım, Erdoğan’ın çok başarılı bir başbakanlık dönemini çok kötü bir şekilde sürdürdüğünü anlatabilmek…
En büyük hatasının ise Gezi Parkı Protestocularına karşı takındığı tavır olduğu konusunda Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, partisi içinde makul çok sayıda politikacı olduğunu unutmayın lütfen…
Bunu anlatabilmek için “ben olsaydım” diyorum…
Yani; Türklerin genlerinde olan kendimi başkasının yerine koymak fantezisini kuruyorum…
Ve diyorum ki:
Ben olsaydım;
O gençler elinde kitapları ve gitarlarıyla Park’ı korumak için Gezi’ye koşup orada geceledikleri sabahın köründe üzerlerine çadırlarını yıkan, ortalığı biber gazına boğan zabıta ve polislerin kimler olduklarını tespit ettirir haklarında yargılama yapılması, kamu davası açılması için şikâyette bulunulmasını sağlar; gençlerden açıkça özür dilerdim…
Ben olsaydım;
Irak Kürdistanı ile girdiğim gireceğim bütün ilişkilerde (Ki enerji açısından bizim için hayati değerdedir) Merkezi Irak Hükümeti’nin gönlünü ve rızasını alırdım…
Yani; derdini yargıca değil mübaşire anlatan “aptal davacı” gibi davranmazdım…
Ben olsaydım;
Esad ile giriştiğim o sıcak muhabbetten sonra ABD’nin gazına gelip bir gecede adama düşman olmaz, muhaliflerine silah ve lojistik destek vermezdim…
Ben olsaydım;
Mısır’da sadece darbecileri değil Mursi’yi de demokratikleşme yerine şeriat devletine geçiş çalışmaları yaptığı için eleştirir; ABD, AB, Rusya ve Çin ile birlikte hareket ederdim…
Ben olsaydım;
Yılda 80 milyar dolara yakın cari açık verip (borçlanıp) başkalarına yılda 2.5 milyar dolar yardım etmekle övünmezdim…
Yani…
Ne 80 milyar dolara yakın cari açık verilmesine imkân yaratırdım ne de kendi halkımın 4 milyonu açlık sınırında yaşarken, onların rızkından kesip başka halkların karnını doyururdum…
Ve daha birçok hatasını yapmazdım ama icraatlarından daha fazlasını yapardım…
Ben olsaydım;
Devletten daha çok özel kaynakların yatırım yapmalarına imkân verir, devleti“Denetçi” olarak görevlendirirdim…
Ben olsaydım;
Üniversiteli gençlerin özel hayatlarına müdahale etmezdim…
Aynı evde kalan kız ve erkek öğrencilerin üzerlerine polis göndermeye imkân verecek yasal düzenlemeler yapılacağını söylemezdim…
Yani, yani, yani…
Başbakan’ı çok seven meslektaşlarımız onun başarılarını çok büyütüyor ve kendisine kötülük ediyorlar…
Övgü dozunu aştığında zararlıdır…
Övüleni uyuşturur…
Kibirlendirir…
MFÖ’nün şarkısındaki gibi “ben neymişim be abi” havasına sokar…
Ben de Başbakan’ın başarılarını küçümseyenlerden değilim…
Hatta…
Erdoğan’ın gelmiş geçmiş en başarılı başbakan olduğunu bile söylüyorum…
Ama…
Fazla büyütülmesini, abartılmasını da doğru bulmuyorum…
Çünkü…
Her başarı mutlaka bir başkalarının icraatlarıyla kıyaslanır…
Yani başarı da güzellik gibi, iyilik gibi izafidir…
Bir başbakanı sadece kendisinden önce başbakanlık yapanlarla kıyaslayabilirsiniz…
Ve tabii başbakanlık yaptığı süreyi de göz önüne alacaksınız…
Erdoğan’ı sadece 1950 sonrası ve tek parti iktidarının başbakanlarıyla kıyaslayabilirsiniz…
Ve en çok da kendisine yakın süre başbakanlık yapan merhum Adnan Menderesile…
Erdoğan 11 yıldır başbakan, Menderes de 10 yıl (1950 – 1960) kaldı aynı makamda…
“Hangisi daha başarılıydı?” sorusunun cevabı tartışmasız Erdoğan’dır…
Menderes 10 yıl içinde iki büyük devalüasyon yaşadı ki; daha beteri tarihimiz boyunca bir daha yaşanmadı…
Menderes kamu yatırımlarını yetersiz bütçeden ve açıklar vererek finanse etmeye çalıştı…
Ama…
Adnan Bey rahmetli haklıydı çünkü onun döneminde (Hiçbir başbakanın döneminde) küresel sermaye Erdoğan’ın başbakanlığı sırasında olduğu kadar bol ve ucuz değildi…
Erdoğan en önemli alt yapı yatırımlarını özel sektöre yaptırdı…
Ve en önemlisi…
Menderes döneminde yatırımlar kartopu büyüklüğündeki devlet bütçesinden yapıldığı için ekonomi yönetimini zora sokan kamu yatırımlarının hepsini, çığ gibi büyümüş fiyatlardan satarak paraya çevirdi; refahın arttırılması için harcadı…
Yani, siyasi başarı elde etmek için…
Erdoğan’ı Demirel ve Özal’la kıyaslamaya kalkarsanız bazı dönemlerde diğer ikisinin çok daha başarılı olduğunu görürsünüz…
Meselâ Demirel…
27 Mayıs 1960 gibi, başbakan ve iki bakanının idam edilerek şehit edildiği bir askeri darbe sonrasında başbakan olduğu halde ilk beş yıllık başbakanlığı döneminde ülke ekonomisini yıllık % 5 enflasyon ve % 7 hızla büyüttü…
Ama bırakmadılar…
Önce Adalet Partisi’ni (DP’yi kurarak) parçaladılar…
Sonra 1970 Bütçesi’ne “kırmızı oy” verdirdiler…
Daha sonra da askeri muhtıra ile devirdiler…
Demirel ondan sonra da çok kere başbakan oldu ama hepsi de koalisyon hükümetleriydi…
Ve hem de “yamalı bohça” gibiydi…
Özal da bir askeri darbe sonrası başbakan olanlardan…
İlk dört yıl muhteşem işler yaptı…
Hele o dönemin dünya şartlarını ve ülke ekonomisinin içinde bulunduğu fukaralıkları hatırlarsanız Özal’ın Erdoğan’ın ilk dört yılından çok daha başarılı olduğunu da görürsünüz…
Özal da partisi paramparça olduktan sonra (1987 referandumundan sonra 12 Eylül’ün yasaklı liderleri partilerini yeniden kurup da ANAP’ı parçalayınca) başarısız oldu…
Tabii bir de Çankaya’ya çıkınca ANAP iyice tükendi…
(Erdoğan Çankaya’ya çıkınca Ak Parti ayakta kalır mı sanıyorsunuz?)
Daha fazla uzatmayayım…
Eğer…
Son 11 yıldır ve hatta aynı kadrolarla, aynı meclis çoğunluğuyla ben başbakan olsaydım; Erdoğan’dan kesinlikle çok daha başarılı olurdum…
İtirazlarınıza devam edebilirsiniz tabii…
Ama lütfen itirazlarınızı küfretmeden, hakaretler savurmadan yapınız…
adnanberkokan@gmail.com
Başbakan ben olsaydım daha başarılı olurdum çünkü(1)...
Yavuz Semerci’nin bugünkü Gazete Habertürk’te “İşleri abartmak” başlığı altında yayımlanan yazısını okuduktan sonra birazdan okuyacağınız makaleyi yazmaya karar verdim…
Neden mi?..
Çünkü Yavuz siyasal iktidarın abartılı şekilde övülmesini (Haklı olarak) eleştiriyor, şöyle diyordu:
“Türkiye'ye iyi hükümetler de gelse, kötüsü de gelse, koalisyon da olsa, kriz de çıksa, darbe de olsa (hükümetlere rağmen) büyüyoruz”...
Şaşırdınız mı?..
Neden şaşırdınız ki?..
Yoksa...
Yoksa siz sadece son 11 yıldır büyüdüğünüzü mü sanıyordunuz?..
Demek ki siz de kandırılanlardansınız…
Neyse…
Ve devamında şunları yazıyordu Semerci:
“Yüzde 4 ile 5 ortalama hızıyla. Yani AK parti değil de ‘Mak’ parti iktidarda olsaydı, yine bu kadar telefon, buzdolabı, otomobil satılacaktı. Yine bu kadar yabancı sermaye gelecekti. Kişi başına düşen milli gelirimiz yine bu seviyelere tırmanacaktı. Belediye kaynakları milyar dolarların üzerine çıkacaktı.
Metro yapılacaktı. Tünel olacaktı. Köprü yapılacaktı. Fabrika açılacaktı.
Verdikleri (Hükümet sözcülerinin) rakamlara baktığınızda ne ortada abartılacak bir başarı, ne de muhalefetin söylediği gibi yıkım var.
Ortada bir sıçrama yok. Sadece tarihimizin her döneminde olduğu gibi bu hükümet de zıp-zıp yapıp, ‘Ne kadar yükseğe sıçradık’ diyor.
Özeti, her biri sanatlarını icra ediyor!”
Ey güzel insanlar!..
Yavuz o kadar gerçekçi ve o kadar doğru şeyler yazıyor ki; kabul etmemek için hiçbir şey bilmemek, zırcahil olmak ya da “suni kahramanlar yaratılmasına hazır” olmak şarttır…
Siyasi ve iktisadi tarihi çok iyi bilen, bir süre siyasetin ve haliyle devletin de içinde olmuş deneyimli bir iktisatçı olarak ben olsaydım başbakan…
Ama aynen Erdoğan gibi arkamda Meclis’in salt çoğunluğu olsaydı…
Koalisyon hükümeti başbakanı olmasaydım yani…
Tek başıma dilediğim kanunu çıkarabilseydim Meclis’ten…
İnanın Erdoğan’dan çok daha başarılı olurdum…
Ben başbakan oslaydım eğer...
Bugünkünden daha fazla telefon, buzdolabı, otomobil satılırdı…
Bugünkünden daha fazla yabancı sermaye getirecek yasal düzenlemeler yapar, daha geniş özgürlük ortamı (sadece ekonomide değil, siyasette de) yaratırdım…
Kişi başına düşen milli gelirimiz bugünkü seviyesinin çok daha üzerinde olurdu…
Vergi kanunları ve yasal düzenlemelerle belediyelerin kaynaklarını bugünkü seviyesinin çok daha üzerine çıkarır, kentlerin daha da güzelleşmelerini sağlardım…
Büyük şehirlerdeki mevcut metrolar benim başbakanlığımda kilometrelerce daha fazla olurdu bugünkünden…
Neden mi?..
“Yap işlet devret” değil; gelecekte sadece metronun geçtiği arazilerin bedellerini tahsil eder; “yap işlet senin olsun” yöntemini uygular ama alacağım vergi oranını çok yüksek tutardım…
Daha çok tünel, daha çok yol, daha çok köprü, daha çok viyadük yaptırırdım…
Turizmde mevcut yıllık gelirin en az ikiye katlanmasını sağlayacak tanıtım kampanyaları ve vergi kolaylıkları gerçekleştirirdim…
Bilhassa yerli hammaddeden üretim yapabilen yeni fabrika yatırımları için gerekirse para basar güvenilir yatırımcılara borç olarak verirdim…
Kimileriniz diyecek ki?..
“Yahu senin kendine faydan yok; batmış bir adamsın bunları nasıl yapacaksın?..”
Evet…
Haklı olabilirsiniz…
Ama…
Benim arkamda hiç kimse yoktu ki…
Aksine…
Rekabetimden korkup önüme takoz olan, ayaklarıma pranga vuran çoktu…
Oysa Başbakan olsaydım; Merkez Bankası başta olmak üzere devletin yüz milyarlarca Dolar bütçesi arkamda olacaktı…
Çok mu önemli?..
Bir örnekle izah edeyim:
Sadece ABD'nin değil dünyanın en büyük zenginlerinden biri olan Rockefller ABD Temsilciler Meclisi üyelerine şöyle seslenmişti:
"Bütün kanunları siz çıkarın para basma yetkisi benim olsun"...
Dilediğim kadar vergi toplayabilecek, dilediğim işadamını zengin edebilecektim…
Bir gecede (Güvenoyu aldığım günün gecesi) bu ülkenin en varlıklı özel banka sahiplerinden daha güçlü kamu bankalarının sahibi(!) olacaktım…
Elbette atayacağım ve bana biat eden bürokratlar sayesinde…
Ve ey güzel insanlar!..
Unutmayın ki Erdoğan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiği gün kirada ve hem de bir gecekonduda oturuyordu…
Bakın arşivlere girin ve okuyun, dinleyin…
Peki neden ondan daha başarılı olurdum?
Çünkü…
Onun yaptığı siyasi hataları yapmazdım…
Çünkü…
Onun yanlış, tahrik edici, ötekileştiren, özel hayata karışan, halkın çok büyük bir bölümünü “günahkâr” yerine koyan açıklamalarını yapmazdım…
Çünkü…
“Bitaraf (Tarafsız) olan bertaraf olur” gibi “baskıcı” ve demokrasinin özünü inkâr eden bir cümle çıkmazdı ağzımdan…
Çünkü…
Ben de onun gibi her Cuma namazımı medyanın takibinde bir başka camide eda eder, çocuklara harçlık dağıtırdım...
Ama...
En yakın aile dostlarımın arasında yaklaşık kırk yıldır resmi nikâh yapmadan oturan sanatçılar olduğunu bile bile “Zina (nikâhsız birliktelik) suç olacaktır” demez; ekonomiyi bir anda tepe takla etmezdim…
Çünkü…
Üniversiteli öğrencileri tahrik edeceğini bile bile; “Gezi Parkı’na AVM dikecek, eski Topçu kışlasını yeniden inşa edeceğim: haliyle bazı ağaçlar kesilecek” demezdim…
Velev ki dedim…
O zaman ne mi yapardım?..
Söyleyeceğim ama yarın…
Çünkü bugün çok uzattım…
adnanberkokan@gmail.com