'Erdoğan, bölünme paranoyasını, Sevr söylemini canlandırıyor!'
"Türk askeri tepeleri tutmuş. Tanklar, zırhlı kariyerler. Fotoğraf çekmek yasak! Dikkat ediyorum, rütbeler kapalı. Savaş hâli!"
Hasan Cemal, 'Erdoğan, bölünme paranoyasını, Sevr söylemini
canlandırıyor!' başlıklı yazısında Güneydoğu'da 90'lı yıllarda
yaşadığı ilginç anılarını da anlattı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın
çözüm süreci ile ilgili söylemlerini de eleştirdi.
İşte Hasan Cemal'in yazısından çarpıcı bir bölüm:
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Mesele Kobanê değil,
Türkiye!” demiş...
Bu ne demekmiş?..
‘Yüzyıllık hesaplaşma’ymış...
Amerikalısı, İngilizi, Fransızı,
Almanı elbirliği etmiş, yerli işbirlikçileriyle bölgeyi bir kez
daha dizayn
etmek için kolları
sıvamışlar...
Kobanê ‘oyun içinde oyun’muş...
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı’yı
paramparça eden emperyalist güçler yüzyıl sonra bölgede sınırları yeniden çizmenin
peşindeymiş...
Olabilir.
Soğuk savaş sonrası Körfez ve Irak savaşlarıyla taşlar
bölgede yerinden oynamış durumda.
Irak fiilen üçe bölündü.
Suriye de parçalanma yolunda.
Kürtler Irak’tan sonra, Suriye’de de kendi kendilerini
yönetme yolunda adımlar atıyor.
Evet, Ortadoğu’da bir
zamanlar kuma çizilmiş
yapay sınırlar gitgide
zorlanıyor, parçalanıyor.
Belki de ‘zamanın ruhu’na dayanamayacak bu sınırlar...
O KUNDAKÇI PAŞA'YSA BEN DE
NAPOLYON'UM
Tarih, 29 Mart 1995.
Sabah muhabiri Uğur Şefkat’le
birlikte Diyarbakırlı Reşo’nun taksisine atlayıp Silopi’den yola
koyulduk.
Güneşli bir bahar sabahı erken
saatte Habur sınır kapısından Kuzey Irak’a girdik.
İngilizce ve Türkçe yazılı
“Kürdistan’a
hoşgeldiniz!” tabelasının
önünden geçip Zaho yoluna saptık.
İstikamet:
PKK’nın Kuzey Irak’taki başkenti diye
bilinen Darkarajan.
Türk askeri tepeleri
tutmuş.
Tanklar, zırhlı
kariyerler.
Fotoğraf çekmek yasak!
Dikkat ediyorum, rütbeler
kapalı.
Savaş hâli!
Uzaktan bir gümbürtü
kopuyor.
Yerimden sıçrıyorum.
Top sesini tanıyor komutan,
“205’lik obüs, 35 kilometreden atar” diyor.
Yolu tanklar kesmiş.
“Geçmek yasak!” diyor.
Cebimden Kundakçı Paşa’nın
Silopi’de bana verdiği, üstünde “Kendisine her türlü yardımı
yapın!” yazılı ve imzalı kâğıdı gösteriyorum.
“O Kundakçı Paşa’ysa, ben de
Napolyon’um” diye
dalgasını geçiyor.
‘Küçük Napolyon’u güç bela ikna
edip yolumuza devam ediyoruz.
Gerçek barışın köhnemiş klişelerden
değil, Kürt
realiteleri ile
barışmaktan geçtiğini görebilecek, içine sindirebilecek bir
Ankara’nın o ‘yüzyıllık
oyunlar’dan korkması için
bir neden kalmayacak.
Çünkü o zaman Ankara’da
zamanın ruhu
yakalanmış olacak ve
bölünme paranoyası
tarihin çöp sepetine
atılacak.
Ama anlaşılan böylesi günlere
uzağız.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın bir
üniversitedeki konuşmasını dinliyorum.
Malum söylemler çalınıyor
kulağıma:
Sevr…
Manda…
Himaye…
Görünen o ki, 2015 seçimlerine
giderken milliyetçilik pedalına çok daha fazla abanacak Tayyip
Erdoğan.
Zor günler bekliyor
Türkiye’yi.