Erdoğan Anjelik filmlerini hatırlar mı?..
Anjelik rolünü biz delikanlıların rüyalarını süsleyen Michelle Mercier oynuyordu… Robert Hossein ise Anjelik’in bir bacağı sakat olan kral kocası rolündeydi…
ADNAN BERK OKAN
Orhan Gencebay’ın “Dil Yarası” isimli şarkısı şöyle başlar:
Kim bilecek daha neler neler bekliyor ikimizi
Belki de çok mutlu olacaktık tutsaydık dilimizi
Bu inat bu kapris bu kavgalar yıprattı sevgimizi
En acı sözler bile söylerken tutmadık dilimizi
Evet efendim; böyle diyor Orhan baba ve sonrasında da devam ediyor:
Dil yarası dil yarası en acı yara imiş,
Dudaktan kalbe bir yol var ki sevgi ve şefkattenmiş
Nereden mi çıktı şimdi bu şarkı?..
Anlatacağım…
Ama önce köşe yazarlarına bir çift sözüm var…
Arkadaşlar…
İşiniz elbette siyasetçilere muhalefet etmek, aklınıza ters düşen söylemlerine karşı çıkmak; eleştirmek, uyarmak v.s…
Ama be arkadaşlar;
Sizler eleştiri sınırlarını aşıyor işi hakarete vardırıyorsunuz…
Hedef aldığınız siyasetçiyi aşağılıyor, küfür yağmuruna tutuyorsunuz…
İşte bakın;
Başbakan Muhteşem Yüzyıl isimli dizi için birkaç "olumsuz lâf etti" diye ortalığı ayağa kaldırdınız…
Hayır yani “eleştirmeyin” dediğim yok; demem de…
Ama bu kadar da kırıcı olunmaz yahu!..
Başbakan ne yaptı?..
Şahsi fikrini söyledi…
Filmin yapımcısına, senaristine, yönetmenine, oyuncularına ve gösterilen ekranın sahibine küfür ve hakaret etmedi ki…
Hem; Başbakan kendi dini inançları ve sosyal statüsü gereği bu tür bir çıkışı ilk defa yapmıyor ya…
Artık bunu biliyoruz…
İçinizden bazıları Samanyolu TV’de yayınlanan kimi dizileri kendi sosyal görüşlerinize, hayat tarzınıza uymadığı için eleştirmiyor musunuz?..
Huzur Sokağı için neler yazıp söylediğinizi unuttuk mu?..
Yani siz beğenmeyecek, eleştireceksiniz…
Başbakan beğenmeyip eleştirince bir yerinize neft yağı sürülmüş gibi kıyameti koparacaksınız…
Olmuyor ama…
Başbakan’a gelince…
Tamam be arkadaşlar… |
Beyefendi;
Sizin henüz delikanlılık döneminize giriş yıllarına rastladığı için hatırlamayabilirsiniz…
“Anjelik” filmleri vardı
Belki de Beyoğlu’na falan çıkıyor idiyseniz afişlerini görmüşsünüzdür ama aldığınız eğitim gereği seyretmeye gitmemiş olabilirsiniz…
Bendeniz sizden 4 yaş kadar büyük olduğum ve yaşam tarzıma da ters gelmediği için hemen hepsini izlemiştim;…
Filmin adı “Anjelik” diye başlar sonra da arkası gelirdi…
“Anjelik ve Kral”,
“Anjelik Saray Yosması”,
“Anjelik Saray Gözdesi”,
“Anjelik Çöl Melikesi” şu anda hatırlayabildiklerim…
Anjelik rolünü biz delikanlıların rüyalarını süsleyen Michelle Mercier oynuyordu…
Robert Hossein ise Anjelik’in bir bacağı sakat olan kral kocası rolündeydi…
Film Fransa Sarayı’nın, nasıl da berbat bir cinsellik tutkusuyla kirletildiğini anlatıyordu…
“Berbat bir cinsellik” deyişim halkın genelinin ahlâk anlayışına uymadığını anlatmak içindi.
Sayın Başbakan;
halkımızın genelinin bu tür dizi filmlerle tarihimiz ya da padişahlarımız hakkında bilgi sahibi olacak kadar sığ olduğunu düşünüyor olabilirsiniz…
Ben sizinle aynı fikirde değilim ama hissiyatınızı ve tepkinizi anlayabiliyorum…
Anlayamadığım; ses tonunuz ve kullandığınız bazı kelimelerdeki nefret vurguları...
Sayın Başbakan…
Anjelik filmlerinin gösterime girdiği dönemde Fransa Devlet Başkanı General De Gaulle idi…
Düşünebiliyor musunuz Beyefendi?..
İkinci Büyük Savaş’ın deha generali ve bilmem kaçıncı cumhuriyetin kurucu babası, ahlâk timsali General De Gaulle devlet başkanı ve bütün dünya sinemaları Fransız Sarayındaki ateşli seks dünyasını anlatan bu filmleri yayınlıyor…
Fransız kraliyet ailesi yerin dibine batırılıyor…
O zamanlar iletişim bugünkü kadar yaygın değildi ama De Gaulle Anjelik filmleri için “ecdadımızı yanlış tanıtıyorlar” diye feveran etmiş olsaydı yine de duyardık…
Yok efendim yok;
De Gaulle’ün mezhebi geniş diye aynı mezhebi genişliği sizden de bekleyemeyiz…
Ama…
Açıklamanızı yaparken biraz daha yumuşak, daha az kırıcı ve hatta daha az yıkıcı bir dil kullanabilirdiniz…
Malûm; Dil yarası dil yarası en acı yaradır…
İri memeleri seven var sevmeyen var…
Arkadaşlar;
bendeniz Muhteşem Yüzyıl’ı değil de Harem’i izliyorum; o da Pazar maçlarını seyrettikten sonraki kısmıyla…
Muhteşem Yüzyıl’la dalga geçildiği söyleniyor ama Kanuni’nin filmde ne haltlar(!) karıştırdığını görmediğim için Basur Kralı Küçük Esat’ın ondan esinlenilerek yaratılıp yaratılmadığını bilmiyorum…
Ben dizinin absürtlüğünü seviyorum…
Harika!...
İnternet medyasından takip ettiğim kadarıyla Muhteşem Yüzyıl’da Kanuni Sultan Süleyman don giymeye fırsat bulamayacak kadar çok yaşıyor cinselliği…
Kadınlar, kadınlar, kadınlar…
Bazen (karım izlediği için ki artık o da izlemiyor) takılıp kaldığımda Muhteşem Yüzyıl’a; benim şansımdan mıdır nedir iri ve diri memeli kadınlar geliyor ekrana...
Ama...
Kumanda karımın elinde ya...
“Tık” kanal değişiveriyor…
İşte o an şans şanssızlığa dönüşüyor...
Arkadaşlar!..
Fransa tarihinin hiçbir döneminde “Anjelik” diye biri yok sarayda…
Anlatılmak istenen Saray, kral veya kraliçeleri değil…
Çünkü film tamamen hayal ürünü…
Oysa Muhteşem Yüzyıl’da bütün isimler aynen kullanılıyor…
Padişah’ın Kanununi, Hürrem’in de padişaha şehzade doğuran ünlü Hürrem olduğunu bilmeyen mi var?..
Bu arada unutmadan;
Anjelik nasıl Fransız Sarayı’nı anlatırken seyirci çekme hedefini ön planda tutmuşsa, Muhteşem Yüzyıl’ı yazan/yönetenler de reklâm pastasından en büyük payı kapmış olmak için işin içine cinsellik, degajelerinden taşmış iri kadın memeleri katarak aynı amacı taşıyor olabilirler…
Sistem bu efendiler!..
Beğenmeyenler seçim sandığında daha iyisini vaat edeni seçecekler…