Erbakan merhum ve Bayramoğlu…

Aynı Ali Bayramoğlu Erbakan’ı eleştirince “vay efendim ölünün ardından konuşuyor!”..

 ADNAN BERK OKAN

Peki, kabul…
“Ben” demeden yazacağım…
“Gonzo Gazetecilikten de istifa ettim”…
Oldu mu?..
Hiçbir isimden sonra “ciğim” ekini de kullanmayacağım…
“Dostum” demek yok…
“Kardeşim”, asla!..
Tamam, tamam…
Çetin Altan Usta için bile olsa “üstadımız” dersem dilim ensemden çıksın…

                                  *

İyi de…
Siz kendi inançlarınız sorgulandığında kızacak…
Benim inançlarımı sizler sorguladığınızda ben “dilsiz şeytan” olacağım; öyle mi?..
Yoooo…
İşte orada durun… 

                                   *

Lisedeki öğrencilik yıllarımda tarih hocalarımızdan biri dersi “sohbet” havasında ve tatlı bir şiveyle anlatırdı…

“Romalılar Gartacalılara dedi ki; ‘Kartaca Gardaş, gel hele bi savaşa duduşak… Gartacalılar da dedi ki…Yoooo… Romalara momalara gelemek gardaş; orda bizi düverler, hem düverler hem süverler…”

Ne yani öyle mi diyek biz de?.. 

                                   *

Sizler kendi ürettiğiniz doğrularınızla yaşayacaksınız…
Ve fakat başkası kendi doğrularını söyledi mi?..
“Dur orada bakalım!”…
Sizler kendi doğrularınızı paylaştığınız kişilerle dost olacak ve bunun yadırganmasını yadırgayacaksınız…
Ama başkaları kendi doğrularını paylaşacak dost aradığında, “despot” diyeceksiniz…
Siz değişeceksiniz ve bu değişimin “doğal” karşılanmasını isteyeceksiniz…
Başkaları değişince “dönek” diyeceksiniz…
Siz bir haber yaptığınızda “kaynağım çok güvenilir” diyecek ve herkesin buna inanmasını isteyeceksiniz…
Başkası “kaynağım güvenilir” dediğinde basacaksınız yaygarayı:
“Bozacının şahidi şıracı!..”

                                   *

Siz kendi inançlarınızı hâkim kılmak için “cihat” çağrısı yapacak ve buna uymayanları “kâfir” ilân edeceksiniz…
Başkası kendi inançlarını yaymak için çalışma yaptığında basacaksınız kalayı:
“Vay namussuz misyoner vay!”…

Siz “Nurslu Said, Mustafa Kemal’e kafa tuttu” derken bunun resmi belgesi olmasa bile “tarihî gerçek” olduğunu iddia edecek ve inanmayanları “Bedi-üz Zaman düşmanı” ilân edeceksiniz…
Başkaları “Mustafa Kemal’in Said Nursi ile görüştüğüne ilişkin tarihi bir belge yok” dediğinde o insanları “tarih inkârcısı” sayacaksınız…

                                   *

Bi Dakka bi Dakka!..
Yok öyle!..
Hem beş kuruş, hem şoför mahalli…

İnanılmak istiyorsan sen de inanacaksın!..
Sen başkalarına inanmıyorsan; başkalarının da sana inanmayışlarını anlayışla karşılayacaksın… 

Son söz…
Serdar Turgut, Nihal Bengisu Karaca, Ahmet Tezcan ve Doğan Satmış gibi kalburüstü meslektaşlarımız HaberTürk ekranından dışlandılar…
Bunu yapanlar her ağızlarını açışta “ben haklıyım, sen haksızsın” diyenler…
Ve her şeyi herkesten çok bilenler…
Bu aymazlığa sesiz kalanlar da bu kişilik katlinin suç ortakları tabii ki…

                                   *

Ne demek mi istedim?..
İzin verin de bir kere de eleştirim numarasız gözlük gibi olsun…
Miyop
da alsın kullansın, hipermetrop da ve astigmat da…

 Erbakan merhum ve Bayramoğlu…

Çok değil…
Daha bir ay kadar önce Erbakan merhum için demedik lâf bırakmayanlar…
Ak Parti’yi bölmek için derin devlet tarafından yönlendirildiğini iddia edenler…
“Tutucu, statükocu, askerci, hayalperest” diyenler son üç gündür günah çıkarıp “Erbakancı” oldular…
Olabilir…
Öyle inanıyorlar (ki bazılarını alkışladık, “Günün Köşe yazarı” seçtik), inandıkları için de “bir ay önce neden böyle değil de eleştirici şeyler yazıyordunuz?” diye sorgulayacak değilim…
Ama…
Bugünkü övgülerinin “Ölenin arkasından konuşulmaz” töreciliğine dayandığını söyleyince, inandırıcılıkları kalmıyor… 

                                   *

Ne yani?..
Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü yaşıyorlar da haberimiz mi yok?..
Aziz Nesin, İzmir’in köylerinden birinde tatil mi yapıyor gizlice?..
Güven Erkaya, Gölcük’te döşeme altında açılan bir sığınakta mı yaşıyor?..
Yoooo….
Hepsi çoktan göçüp gitmişler…
Onların ardından demedik lâf bırakmıyorlar…
Hatta bu kişileri Ali Bayramoğlu eleştirdiğinde (ki çoğu aman haklı) alkışlıyorlar/dı…
Aynı Ali Bayramoğlu Erbakan’ı eleştirince “vay efendim ölünün ardından konuşuyor!”..

                                   *

Hayır efendim!..
Ölünün ardından konuştuğu falan yok…
Dedikodu da yapmıyor…
Görüşlerini bildiriyor…
Durum tespiti yapıyor…
Size ne?..

 Aziz Üstel renk körü mü?

Aziz Üstel meğer gazeteciymiş…
Öyle diyo…
Yıllar önce Bedrettin Dalan’la söyleşi yapmışmış da Dalan yazdığı bir şiiri okuyup; “Bu şiiri Tansu Çiller için yazdım, ben ona aşığım” demiş…
Birincisi olabilir…
Aşk bu…
Tek taraflı da yaşanabilir…
Karşı tarafın ruhu bile duymaz…
Ama…
Dalan’ın yazdığı şiirde bir mısra şöyleymiş…
“Sarı saçların, mavi gözlerin”…

                                   *

Yahu Aziz Üstel!...
Ya sen renk körüsün, ya Dalan…

Zira Tansu Hanım’ın göz renginin “Mavi” ile hiç alâkası bile yok…
Zira Hanımefendi’nin gözleri “elâya çalan kahverengi”…
Nasıl olsa cevap vermiyor ya hiçbir şeye…
Çak bakalım aynen 28 Şubat’ta olduğu gibi…
Kim sorarsa bugün 28 Şubat karşıtısın(!) ya…
Haaa…
Amacın günlük üç yüz olan okur sayısını beş yüze çıkarmaksa; bunun çok daha ahlâklı yolları olduğunu bilmen lâzım Üstel
Gazeteciymişsin ya!..

adnanberkokan@gmail.com