Engin Ardıç'ın sansürlü(!) yazısı
Geçen gün, az satışlı bir gazetede imzasız bir arkadaş, "Savarona'da önemli görüşmeler yapıldığını" yazıyordu...
Şimdi sizlere Engin Ardıç'ın bugünkü yazısını sansürleyerek(!) aktaracağım...
Yapacağım değişiklikler sadece küfür, hakaret ve sokak ağzı olanlar...
Bakalım yazının içeriği değişecek mi?..
Bakalım yazı etkinliğinden bir şey kaybedecek mi?..
Eğer yaptığım değişiklikler yazının etkinliğini azaltmış, içeriğini anlamsız hale getirmişse hepinizde ve Engin'den de "özür" diler bir daha Engin'le ilgili hiç bir topa girmem, söz...
O halde buyurun:
Savarona kutsal mı?
Ama artık kabak tadı verdiler ha!
Geçen gün, az satışlı bir gazetede imzasız bir arkadaş,
"Savarona'da önemli görüşmeler yapıldığını"
yazıyordu...
Yok efendim, Rus ve Ukraynalı kızlarla yapılan yeni
"görüşmeler" değil, Atatürk devrindeki
görüşmeler...
Okumuyorlar.
Kendilerininkinden çok daha fazla satan gazetelerden hoşlanmıyor
olmalılar. Okumak da istemiyorlar, öğrenmek de istemiyorlar.
Ya da inadına yapıyorlar.
Savarona'da önemli görüşmeler falan yapılmamıştır.
Yazan arkadaş, "Atatürk Savarona'da ne yapar? Yapsa yapsa
önemli görüşmeler yapar herhalde" diye düşünüyor
olmalı...
Savarona, 1938 yılında, Atatürk'ün hayatının son yılının son
aylarında ülkemize gelmiş, Atatürk ona yalnızca birkaç kere
binebilmiştir!
Artık ayakta duracak gücü kalmadığı için de
"yedekte" inip binebiliyor, koltukla götürülüp
getiriliyordu. İyice kötüleyince, Dolmabahçe Sarayı'na geri
götürüldü (hani şu içki ve kadın düşkünü padişahların içinde zevk
ve sefaya daldıkları Osmanlı sarayı...)
Savarona 1938 yılının haziran ayında İstanbul'a geldi, Atatürk
orada aralıklı olarak toplam altı hafta geçirdi, yani yaz
mevsiminde hepi topu bir buçuk ay... Hükümetin de birkaç kere orada
toplandığı söylenir ("önemli toplantılar" bunlar
olsa gerek.)
Haa, bir de Romanya kralı Carol gelmiştir ki, "nezaket
protokolunun" dışında kralla ne görüşüldüğü konusunda
tarihçilerimiz bizi aydınlatsınlar bakalım.
Ama bu Savarona konusunu öyle bir "pazarlıyorlar"
ki, sanki Atatürk cumhuriyeti kurmuş, Savarona'ya bir binmiş, on
beş yıl boyunca bir daha da inmek bilmemiş! (Daha önceleri Ertuğrul
yatını kullanırdı.)
Mesele bundan ibarettir... Atatürk'ün kaybedileceği iyice
anlaşılınca, son günlerini rahat ve huzurlu geçirebilmesi,
"temiz hava alması" için satın alınmış bir gezinti
teknesidir Savarona, başka da hiçbir şey değildir.
Kutsal bir gemi, hele hiç değil.
Şimdi orada fuhuş yapıldığı ortaya çıkarılmış, Kemalist basın
çığlıklar atıyor: Hem de Atatürk'ün yatında!
Gülcemal vapurunda olsaydı ne farkedecekti?
Atatürk'ün ayağıyla dokunduğu yer kutsal mıdır?
Yüz sürsem o kutlu güverte tahtalarına... Utanmasalar bunu da
yazacaklar.
Bakın nasıl gülünç oluyorlar: Ünlü bir şarkıcı- düşünür,
"Atatürk'ün kaldığı otellerde izini sürmeyi görev
bilirim" diyerek, Berlin'de, oda fiyatları çok yüksek olan
Adlon'da kalmış, bunu da ballandıra ballandıra anlatmıştı.
Fakat bilmediği bir şey vardı: Savaştan her nasılsa sağlam çıkan
Adlon, hemen savaş sonrası günlerde yanmış (1945 yılının mayıs
ayı), kalıntıları da yıktırılmıştı. Adlon'u, mümkün olduğunca
aslına benzetmeye çalışarak, 1997 yılında yeniden yaptılar.
Arkadaşın kaldığı otel "çakma Adlon'du" yani!
Oraya Atatürk'ün kılı bile değmemişti...
Bendeniz de Viyana'da Atatürk'ün kaldığı Bristol'de kalmaya, çay
içtiği Imperial'de çay içmeye niyetlendim de, fiyatları görünce
"hovardalığın lüzumu yok" dedim, vazgeçtim. Bizim
harcırahımızı "ecnebide tedavi tertibinden"
Harbiye Nezareti ödemiyordu.
Şimdi artık Savarona kadın satıcılarının elinden kurtarılacak,
yıllardır savunduğumuz şekilde müze olacak.
Yetmez! Kirlendi bir kere... Namusu gitti...
Güvertede ve Atatürk'ün kamarasında tütsüler yakılmalı, Rus
kadınlarının popolarını koydukları çarşaflar ve yastık yüzleri de
yakılarak imha edilmelidir! Bir arındırma (purification) eylemi
şarttır. Bu operasyon süresince "Atatürk
başrahibesi" (ADD başkanı) Sayın Tansel Çölaşan yüksek
sesle Nutuk'tan parçalar okumalı, tören Atatürk'ün Gençliğe
Hitabesi'yle bitirilmelidir.
1870 yılında Prusya ordusu birkaç günlüğüne Paris'e girip
çıktığında, Fransızlar, Prusyalılar'ın ayaklarının değdiği cadde ve
kaldırım taşlarını tütsüler yakarak
"arıtmışlardı"... Muasır medeniyet seviyesinde
onlardan geri kalmayalım arkadaşlar!
Not: "Ahmak" yerine "arkadaş"; "domuzluğuna" yerine "inadına"; "Pis" silindi yerine hiç bir kelime koymadım; "karı" yerine "kadın" demeyi tercih ettim.
Ne oldu?..
Yazının içeriğindeki mükemmellik kayboldu mu?..
Bence "daha iyi" oldu...
SABAH'ın editörlerine de tavsiye ederim...
adnanberkokan@gmail.com