Engin Ardıç'ın bunlardan haberi yok galiba
Sabah gazetesi yazarı Engin Ardıç gazetelerin internet sitelerinde çıkan reklamlardan dert yanıyor bugünkü köşesinde. Anlaşılan Ardıç'ın bu olup bitenden haberi yok galiba...
Gazetelerin internet siteleri kurmalarını "Türk basınının kendi ayağına sıkması" olarak nitelendiren Engin Ardıç'ın internet reklamlarıyla başı dertteymiş.
Engin Ardıç bugün internet reklamlarından dert yanıyor köşesinde ve "siteler artık reklam okunmuyor" diyor. Diyor demesine de internet medyasının bu kadar büyüdüğünü kabul edip de sektörde çalışan insanların neyle geçindiğini hiç hesap etmiyor.
Ya da haber sitelerine haberleri robotların yaptığını falan düşünüyor galiba.
İnternet medyası, medya sektörü içerisinde devasa bir paya sahip
artık. Onlarca çalışanı var ve bu gazeteci / editörler
evlerine ekmek götürüyor. İnternet sitelerininse tek gelir kaynağı
"reklamlar".
Evet, Engin Ardıç'ın "müzik keyfinin içine
edilmesi" üzücü fakat çalıştığı site reklam alamadığı
için maaş alamayacak meslektaşlarımızın hali Ardıç da takdir
eder ki çok daha üzücü.
Dolayısıyla Engin Ardıç'ın "internet reklamları"nı yerden yere vururken madalyonun diğer tarafını da görmesini beklerdik. Çok şey mi bekliyoruz?
İŞTE ENGİN ARDIÇ'IN BUGÜNKÜ YAZISI
Başlangıçta "yurt dışındaki okurlara da" seslenmek üzere düşünülmüştü...
Biraz da "herkes kuruyor biz de kuralım" telaşıyla.
Günün modasıydı.
Böylece Türk basını kendi ayağına esaslı bir kurşun sıktı.
Hani Deniz Baykal'ın "bizi belki iktidara getirebilecek olan sisteme şiddetle karşı çıkalım,bizi asla iktidara getiremeyecek olan sistemi arslanlar gibi savunalım" çelişkisine benziyor!
Gazetelerin Internet sitelerini "yurt içindeki okurun" da izleyeceği önceleri kimsenin aklına gelmedi.
Hatta, bunu hemen tercih edeceği... Gazete parayla, siteye
girmek bedava.
Satışlar düşünce şafak attı, ama artık çok geçti.
Bunun üzerine "bari siteye reklam alalım"
çözümü bulundu.
Fakat kısa sürede bunun da suyu çıktı.
Reklam almak için "tıklama sayısını" arttırmak gerekiyordu.
Böylece, Türk sanal basınında bu sefer de "o bilmemkim
dedi ki..." modası başladı.
"O kişi kaynanasını...", "O takım kazandı"... "O politikacı
yerinden doğruldu veee..." Kimin ne halt ettiğini
öğrenebilmek için hadi bir tık daha.
Bazıları bunu da aşırı uçlara taşıdılar, siteler ancak on tıkla, yirmi tıkla ulaşabileceğiniz çarçur "malumatla" doldu.
Buna paralel olarak, okurun en alt tabakasının ilgisini çekebilmek amacıyla "bilmemneotunun öyle bir faydası var ki..." tuzakları kuruldu. Buna, "ineği yılan yuttu", "kaplanzebrayı ısırdı" haberlerini de ekleyiniz.
Reklam da yağdı tabii yağmur gibi.
Fakat bu sefer de fazla geldi.
Ekranda boş yer kalmadı, sayfanın üstü, altı, sağı, solu reklam
doldu.
Bu da yetmedi: Ekran açılınca çok kısa bir süre
"sabit" kalıyor, sonra yukarıdan hani o telefon şirketinin
kırmızı tabelası gibi küt diye bir reklam panosu iniyor, manşeti
aşağı itiyordu.
Arkasından bir daha, bir daha.
Ölçü kaçmıştır ve de günümüzde "site okumak" son derece
müşkül hale gelmiştir.
Tutamıyorsun, zırt iniyor aşağıya, zırt öbür sayfaya kalıyor,
reklamlarla cebelleşe cebelleşe eni konu bir "mücadele" veriyorsun
habere ulaşmak için.
Bitmiyor: Reklam, habere ya da yazıya nihayet ulaşıp okurken de
araya giriyor, ekran kararıyor, ya bilmemkaç saniye beklemek
zorundasın, ya da kapatmak için (X) işaretiyle belirlenmiş ve çoğu
zaman da pek iyi saklanmış köşeyi arayıp bulmak...
YouTube'da yeni çıkan o aşağılık uygulama gibi: Geçen gün yazımı
yazarken bir yandan da hafif hafif müzik çalsın istedim, Manos
Hacıdakis'in "Dekapende Esperini" (On Beş Akşam Duası) adlı
eşsiz albümüne ulaştım. Üstadın kendi çaldığı piyano ve Yerasimos
Miliaresis'in gitarı karşılıklı tatlı tatlı söyleşirlerken araya
bir adam girdi, selis bir Türkçe'yle penis büyütme ve çiş kaçırma
sorunlarını anlatmaya başladı.
Bizim yaşımızda hepten yararsız da diyemeyiz ama müzik keyfimin
içine etmesinler!