Engin Ardıç'a bir darbe de Okur Temsilcisinden!

Sabah okur temsilcisi, eleştirleri topladı, uzmanına danıştı, Engin Ardıç'ın nefret suçu işlediğini ve özür dilemesi gerektiğini yazdı...

GAZETECİLER.COM -  Sabah yazarı Engin Ardıç'ın köşesinde "Yumurtasız eylemin tadı yok" başlıklı yazısında "Tövbe, "hem özürlü hem CHP'li" olduğu için amigo basının çok sevdiği Şafak Pavey hanım kızımız hariç.." cümlesi için gazetesinin okur temsilcisi Yavuz Baydar tarafından yorumlandı.

Baydar, "bu sorunlu ifadenin bir sosyal grubu aşağılayıcı nitelikte nefret söylemi içerdiği aşikârdır, şüphe götürmüyor. Hangi koşulda yazılmış olursa olsun, bu ifade açık bir özür gerektirirdi." yazdı.

Baydar köşe yazarlarının özgür olduğunu ama gazeteye zarar veren yazıların editöryal denetimden geçmesinin şart olduğunu ileri sürdü.

KÖŞENİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ

Tepkiler iki boyutlu oldu. Asıl eleştiri, nefret söylemi üzerinden, yazılanların kabul edilemezliğini vurguladı. Bir başka tepki dalgası da CHP kökenli oldu, siyasi renkleri ağır bastı, "artık yazmasın" noktasına kadar vardı.

Ardıç'ın yazısını ve yanıtını dikkatle okudum. Eğer bu yazıda kişiye odaklı bir hakaret, iftira vs olsaydı, hukuk alanına gireceği için el atmazdım. Ardıç, özür içermeyen yanıtında, "amigo basın"ın bakış açısından Pavey'in hem "özürlü" hem de CHP'li olduğu için sevildiğini savunuyor. Oysa, "tövbe" ile başlayan cümlesi, "..olduğu için.." ifadesiyle kendi görüşünü yansıtmakta. Nefret söylemi tanımının net çerçevesi göze alınınca, cümle sadece "CHP'li olduğu için" ile sınırlı kalsaydı, sorun olmayacaktı. Ancak, bu sorunlu ifadenin bir sosyal grubu aşağılayıcı nitelikte nefret söylemi içerdiği aşikârdır, şüphe götürmüyor. Hangi koşulda yazılmış olursa olsun, bu ifade açık bir özür gerektirirdi. Özür, bu tür hallerde erdemdir.

Her yazar hata yapabilir. Hele sık yazanlar. Ama hata yapması, "artık yazmasın" talebini, "susturun" kampanyalarını gerektirmez. Nefret söylemi konusunda hassas olanlar, yasa talebinde haklı olan herkes; hoşa gitmese de, aykırı, zihin kışkırtıcı olsa da, farklı her görüşe saygı duymalı; sevmediği düşünceleri "susturmaya" çalışmamalıdır.

Köşelerin hoşgörüsüzlük nedeniyle peşpeşe kapandığı günümüz Türkiye'sinde, bu ayrımı çok iyi yapmak, özgürlükleri tutarlılıkla savunmak, akla karayı ayırmak gerekir.

Köşelerde ifade özgürlüğü sınırsız, köşe yazarı "mutlak dokunulmaz" değildir. Bu ne yazık ki ülkemizde çoktan terk edilmiş bir yaklaşım. Evet, dileyen saçmalama, sert dil kullanma özgürlüğüne de sahip olmalı. Ama köşeler tümüyle editoryal denetim dışına çıkarılarak, "sahipsiz" alanlar haline gelemez.
 
Kişisel/kurumsal iftira ve hakaret; toplumsal nefret söylemi, açık-gizli reklam, bu köşelerin başlıca kırmızı çizgileri olmalıdır.

Çizgilerin sorumsuzca aşılması gazeteye, kuruma zarar verir; okur güvenini sarsar.  Kimse bunu sansür olarak görmemeli; medyada saygınlık için köşeler üzerinde de çok dikkatli, kararlı, ilkeli bir editoryal denetim şarttır.