Engin Ardıç kime, 'Müftü Çocuğu' dedi?..

Kılıçdaroğlu için yazdığı yazısından satırlar yayımlarken bir de "ipucu" veriyor: "Müftü Çocuğu."

GAZETECİLER.COM - Şeyh Sadi şöyle demişti; "Bilime göre davranmayan bilgin, elinde ışık tutan bir köre benzer; başkasının yolunu aydınlatır ama kendi yolunu göremez."
"Bilim"in yerine "Akıl" yazın; "Bilgin" yerine de "Köşe Yazarı"...
Sonra da "Köşe yazarı"nı silip, "Ahmet Hakan" veya "Engin Ardıç" deyin.
Ortaya çok büyük bir gerçek çıkacak...
Nereden mi icap etti?..
Söyleyeceğiz...
Biliyorsunuz ki biz gazeteciler.com editörleri, çaktığımız kişilerin adını çekinmeden yazarız çünkü yazdıklarımızın arkasında durmayı biliriz.
Medyamızın anlı, şanlı ve de pek namlı yazarları ise birbirlerine "saldırırken" isim vermezler...
Neden vermezler?..
Bir dava durumu olursa yazdıklarının arkasından çekilivereceklerdir de ondan...
Bugün Engin Ardıç da Ahmet Hakan'a çakıyor ama isim vermiyor...
Hakan'ın, Kılıçdaroğlu için yazdığı yazısından satırlar yayımlarken bir de "ipucu" veriyor: "Müftü Çocuğu."
Bakın nasıl...

Esselamün aleyküm, ya seydi!

Arkadaş Ankara'ya gitmiş, Kılıçdaroğlu'yla üç saat görüşmüş. Önce "CHP'liler" hakkında bazı izlenimler edinmiş, sonra da Gandi Kemal hakkında.
Bu CHP'lilerin bazı "eksikleri" varmış... Bunlarda sevgi eksikmiş, dava bilinci eksikmiş, dayanışma eksikmiş, enerji eksikmiş, devrimcilik eksikmiş...
Yani tam iktidar alternatifi canım!
Sonra dönmüş Kemal Bey'e... (Ayıp olmuyor mu, koskoca Sayın Kılıçdaroğlu'yla Kemal Bey diye dalga geçmek? Efendim? Bu doğal mı? Öyleyse başbakana Recep Bey demek niçin marifet sayılıyor?)
O sanıyormuş ki Kemal Bey bütün bilinen ezberleri tersyüz edecek, partiye bütün ağırlığını koyarak bir destan yazacak, öyle bir samimiyet duvarı örecek ki kurşun geçirmeyecek, en küçük bir şaşkınlık yaşamadan olaya hakim olacak, halka dokunan, halka geçen taraflarına çok şey ekleyecek...
(Bu son bölümü pek anlamadım ama herhalde iyi bir şeydir.)
Fakat bir de bakmış ki...
Karşısında, "aradan geçen bunca süreye karşın lider olduğunun sımsıkı bilincine varamamış" bir adam duruyor!
Şaşkın ve ürkek bir adam...
Bir planı yokmuş gibiymiş...
En haklı olduğu konularda bile masaya yumruğunu vurup son sözü söyleyemeyecekmiş edasındaymış...
Etrafı kolluyor, dengeleri gözetiyormuş...
En fenası, risk almaktan fena halde çekiniyormuş...
Cesur şeyler söyleyip hata yapmaktansa, bilinenleri tekrarlayarak cesaretsiz kalmaya razı olmuş gibi hali varmış...
"Tipik bir Ankaralı" gibiymiş üstelik.
Laf çeviriyor, konunun özüne gelmiyor, en aşılmış mevzularda bile bir çift laf edemiyormuş...
Açık konuşamıyormuş...
Bu durum, en önemli silahını, yani samimiyet silahını elinden alıyormuş...
Kürt sorunu konusunda en klişe çözümlere yaslanıyormuş...

Ardıç'ın yazısının tamamını
İndirim Sezonlarında Akıllı Alışveriş: En İyi Fırsatları Yakalamanın Yolları