En yakın dostunu anlayamamamış…

Babaoğlu’nun analizini bir nevi “suçlama” gibi algılamış; kendini savunuyor…

GAZETECİLER.COM
Haşmet Babaoğlu geçtiğimiz Perşembe, “Yılmaz'ın filminin içine Hıncal Uluç ruhu girmiş!” başlığı altında; Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı, yönettiği ve başrolünü oynadığı (her zaman olduğu gibi) Neşeli Hayatlar filminin yapmıştı.
Umut, korku ve ölüm…
Çünkü savunmasını Haşmet’in yazdıklarının üstüne değil, Yılmaz Erdoğan’ın anlattığı “MASAL” üstüne kurmuş…
Haşmet, Perşembe günkü yazınsın bir yerinde şöyle diyor:
 “…. takmış takıştırmış çiftlerin, kalabalık delikanlı grupları”…
Haşmet’in o filmi Sultanbeyli sinemalarından birinde izlediğini düşünebilir misiniz?..
Haşmet bir başka yerde ise şunları yazıyor:
Bu aslında Rıza gibi iki göz odada yaşayanların değil, orta sınıfa özgü "kaybedenler" in sözü olsa gerek.
Mükemmel bir analiz, doğru bir bakış açısı…
Çünkü Babaoğlu doğru pencereden bakıyor…
“Kaybetmekten korkmayanlar, kaybedecek bir şeyi olmayanlardır”…
Servet sahiplerinin umutları olmaz çünkü umuda ihtiyaçları yoktur…
Ama ÖLÜM’den ödleri patlar…
Servetlerinin hiçbir zaman bitmeyeceğini düşünürler ama…
Öleceğini bilmek düşüncesi umut kırıcıdır ve korku verir...
“Orta sınıf” ise “UMUT” için ve “UMUT”la yaşar…
Mevcut şartların da kaybı ölümden beterdir onlar için…
Ama daha iyi bir yaşam umudu, enerji kaynaklarıdır…
Pandora’yı hatırlayın…
Bir gün dayanıp kutunun kapağını açmıştı ve bütün kötülüklerle acılar insanların arasına yayılmıştı…
Kutuda kalan tek şey: “UMUT”tu…
Yani orta sınıfı ayakta tutan şey…
Hiçbir şeyi olmayanla her şeye sahip olanların umutları da olmaz…
 
Adnan Berk Okan
Babaoğlu; Yılmaz Erdoğan'dan yeni bir Vizontele veya Organize İşler bekleyenlerin Neşeli Hayat filmini izleyince şaşırdıklarını ve hatta takmış takıştırmış çiftlerin, kalabalık delikanlı gruplarının tamamının beş dakika ara olunca çekip gittiklerine dikkat çekiyordu…
“Doğrusu ben Yılmaz Erdoğan'dan epeydir böyle bir film bekliyordum” diyen Babaoğlu, analizini “Hıncal Uluç’un Yaşam felsefesi” ile özdeşleştiriyordu…
Ve analizini şöyle bağlıyordu:   
 
Filmimizin kahramanı Rıza Şenyurt hani biraz da günah çıkartır gibi diyor ya...
"Gözünü yükseğe dikince aşağılarda darlanıyor insan!"
Bu aslında Rıza gibi iki göz odada yaşayanların değil, orta sınıfa özgü "kaybedenler" in sözü olsa gerek.
Yanılıyor muyum Yılmaz?
Çünkü aşağılar hep dar!
Gözünü nereye çevirsen fark etmez!
Oralarda darlanmamak çok zor
 
Hıncal Uluç bugün, Haşmet Babaoğlu’na cevap veriyor…
Daha doğrusu, Babaoğlu’nun analizini bir nevi “suçlama” gibi algılamış; kendini savunuyor…
Yazısının başlı da aslınsa “sitem” ve biraz da “alay” kokuyor…
“Haşo’ya bir şeyler oldu”…
Ve şöyle başlıyor savunma…
 
Perşembe günü başlığa bakınca şaşırdım.. İçini okurken dondum kaldım..
Haşo "Yılmaz'ın filminin içine Hıncal Uluç ruhu girmiş" diyordu..
"Bre aman?.. Nasıl olmuş bu iş" diye daldım ki yazıya, şöyle olmuş..
"Gün gelecek bir Yılmaz Erdoğan filminin finaline 'Hıncal Uluç' ruhu girecek, kanırta kanırta umut aşısı yapılacak' denseydi..."
..Ve devam.. "
Yine de Yılmaz'ın masal anlayışıyla, Hıncal Abi'nin masal anlayışının pek farklı olduğunu sanıyordum."
Yani neresinden tutsan elinde kalıyor..
Bir defa şu insana Haşo'nun hem beni, hem Yılmaz'ı fena halde küçümsediği izlenimi veren "Masal" lafı..
Sevgili Haşmet!.. Sen Neşeli Hayat'a gittiğinden emin misin?.. Başka film seyretmiş olmayasın?..
Nesi masal Neşeli Hayat'ın hele bir söylesene.. Buram buram gerçek olmayan bir laf, bir sahne söylesene..
Yahu filmin bütün güzelliği, hem de burnumuzun dibinde yaşanan, çok ama çok sıradan bir yaşamı, hiç abartmadan, hiç kafamıza vurmadan, çok yalın, çok sade anlatmasında değil mi?.
Filmin masalla alakası yok ki, "Yılmaz Masalı"ndan söz etmek mümkün olsun!..
Hıncal Masalı ne oluyor peki..
İnsanlara "Umudunuzu yitirmeyin. Bitmedikçe bitmez.. Zorluklar, engeller sizi savaştan kaçırmasın, yenilgiyi peşin peşin kabullenmeyin" demek niye "Masal" olsun Haşo!..
Hayal edemiyorsan, umut edemiyorsan, yaşamanın manası kalır mı?.. Gelişmek, ilerlemek mümkün olur mu?.
İnsanlara "Umut edin" demek masal anlatmak oluyor öyle mi?..
O zaman niye yaşıyorsun Haşo, söyler misin?..
Vallahi pes!..!
 
Hıncal Uluç’un savunması şöyle bitiyor:
 
Onlar soğuk bir kış gecesi, karlar altında, kırık dökük gece kondularına sımsıcak giderlerken, alttan ısıtmalı, dört yanı bahçe, dubleks dairesine yapayalnız ve içini ısıtacak sıcaklıktan yoksun, buz gibi giden Hıncal'ın niye "Keşke" dediğini anlayamadın mı?.
Sevginin adı "Masal"sa senin dilinde Haşo, benim başka diyeceğim yok.. Seni "Gerçekler"inle baş başa bırakıyorum!..