En çok ihtiyaç olan süreçte CHP nerede?..

Ak Parti Hükümeti’nin ve Erdoğan’ın en büyük şanssızlığı ise halka umut verecek.....

ADNAN BERK OKAN

Osmanlı döneminde eğer padişah sürekli savaş ve masrafları karşılamak için her yıl vergi oranlarını arttıran bir yönetim anlayışına sahipse; halk bıkar, sabrı taşar, ayaklanmak için fırsat kollardı…

Bunu bilen Padişah da ülkenin dört bir yanına “akil insanlar” gönderip kendisinden sonra tahta çıkacak şehzadeyi övdürürdü…

“Öyle rikkat-i kalp ki…”

“Harpten nefret ediyor…”

“Tebaasını o kadar seviyor ve padişah babasının yaptığı zulümden öyle şekvacı ki; ‘tahta çıkayım, ilk işim vergileri azaltmak olacak’ diyormuş…”

Akil insanlar bunları neden söylerdi?..

Halk, Padişah’ın zulmünden yılıp da ayaklanmasın, sabırla şehzadenin tahta çıkacağı günü beklesin diye…

 

 Ey güzel insanlar!.. 

“Demokrasileri gerçek demokrasi yapan iktidar değil, özgür muhalefetin mevcudiyetidir… İktidar en despot rejimlerde de vardır” söylemindeki muhalefet  “halkı umut edebilmesi, sabırla beklemesi” için hazır ve sakin tutar…

 Başbakan Erdoğan’ın son günlerde sık sık seçim sandığını gündeme getirme sebebi de halkın umutlarını sıcak tutabilmek; umutsuzluk zincirlerini kırabilmek içindir…

Ak Parti Hükümeti’nin ve Erdoğan’ın en büyük şanssızlığı ise halka umut verecek, “sabredelim, nasıl olsa sandık önümüze gelecek” diyerek sakin bir şekilde beklemesini sağlayacak muhalefetin olmayışıdır…

En gelişmiş demokrasilerde ve dünyanın en müreffeh ülkelerinde de “memnuniyetsiz kitleler” vardır…

O ülkelerde de iktidardan sıkılan halk yönetimden şikâyetçi olabilir…

Şikâyetini şiddete bulaşmamış protesto yürüyüşleriyle duyurur…

Sağı solu yakıp yıkmaz…

Eğer iktidara muhalif kitleler haklarını demokratik yöntemlerle aramak yerine yakıp yıkmayı tercih ediyorsa, bunun müsebbibi muhalefetin güçsüzlüğü, umut veremeyişidir…

 

 Peki…

 Türkiye demokrasisinde, yönetimden şikâyeti olan kitlelere umut veren bir muhalefet partisi var mı?..

Yok…

Ne ana muhalefet verebiliyor umut, ne yavru muhalefet partileri…

İlle de CHP halka umut vermek yerine umutları yıkıyor…

Başbakan, terörün kalıcı olarak bitirilmesi, Kürtlerle – Türkler arasında uyumun sağlanması için bütün vücuduyla (geçmiş ve gelecek siyasi kariyeriyle) taşın altına giriyor; “baldıran zehri bile içerim” diyor; CHP ise Başbakan’ın diğerkâmlığını oya çevirebilecek “en kışkırtıcı, en tahrik edici” söylemlerde bulunuyor…

Gelişmiş dünya ülkelerindeki sol partiler demokrasinin temel direkleri olurken; CHP ısrarla, demokrasisi olmayan bir cumhuriyet rejiminin siyasi partisi olarak kalmakta ayak diriyor…

Ak Parti zaman zaman gerginlik yaratıcı politikalar uygulasa da asıl hedefinin kültür çatışmasını önlemek; inançların hepsine saygılı olmak, etnik ayırımcılığın nasıl da “ayıp” ve hatta “suç” olduğunu anlatmak için çaba harcarken;

CHP sözcüleri kültür çatışmasını körüklüyor, inançlara saygılı olmak yerine inançlardan birini “despot” olmakla suçluyor…

Olmayan bir Sünni hegemonyasını varmış gibi gösteriyor…

Sünni olmayan milyonlarca yurttaşa “Sünni baskısı” olduğu iddiasını bütün dünyaya “gerçekmiş” gibi duyurmaya çalışıyor…

 

Lider değil sekreter…

 Bu kadar lâfı ettikten sonra asıl gelmek istediğim konuya geleceğim…

Gelişmiş demokrasilerde sol partileri daha demokrat yapan liderler değil, o partilere gönül vermiş, inanmış seçmenler ve o ideolojiye inanan medya/gazeteciler/yazarlar/kanaat önderleridir…

Çünkü sol hareket toplumcu olduğu için lider hareketi değildir…

Sol siyasette “Lider” değil “Sekreter” vardır…

Sekreter, toplumun yönlendirmesinden, medyadaki (ya da yazılı/sözlü diğer kurumlardaki) ideologların yol göstericiliğinden gocunmaz…

Gelin görün ki bütün bu dikkat çektiğim hususlar ileri demokrasiler için geçerlidir…

Gelişmiş ülkelerde ileri demokrasileri getiren kurumlardan biri sol partilerdir…

İç veya dış barışı talep eden sol partiler iç ve dış çatışmayı körükleyen militer partilerden her zaman çok uzak dururlar…

Ya CHP’de durum nasıldır?..

Berbattır…

CHP ileri demokrasiyi geriletmekle görevlendirilmişmiş gibi politikalar üretir, uygular…

CHP iç ve dış çatışmalar çıkararak; sandıkta yenemediği Ak Parti’yi kriz sonucu ortaya çıkacak kaosları kullanarak yenmeyi plânlar…

Militarizm; CHP’nin seçim bölgesi gibidir…

Ya da seçim meydanı…

 

Hâsılı…

Cumhuriyetin partisi olmaktan, demokrasinin partisi olmaya bir türlü terfi edemeyen, etmeye niyeti de olmayan CHP; ana muhalefet partisi olarak halkın umudu değil; gelecekle ilgili parlak umutların önündeki kara bölgedir…  

Bir durum tespiti yaparak bitireyim:

Kılıçdaroğlu; Başbakan Erdoğan’ın “Gezi Parkıyla ilgili mahkeme kararını bekleyeceğiz. Karar projenin iptali yönünde çıkarsa aynen uyacağız, aksi çıkarsa da halk oylamasına gideceğiz” dediği anda bir basın toplantısı düzenlemeli; eylemci gençleri Gezi Parkı’nı boşaltmaya davet etmeliydi…

Açıklamasında gençlerin demokratik eylemlerini ve olgunluklarını tebrik etmeli; “Cumhuriyet hükümetinin başbakanına inanmak durumundayız. Eğer Başbakan verdiği sözde durmazsa eylem kaldığı yerden ve CHP’nin kurumsal desteğiyle yeniden başlayacaktır” demeliydi…

Evet…

Kılıçdaroğlu gerçek bir siyasi lider olsaydı aynen bu açıklamayı yapardı…

Yapamadı…

Çünkü siyasi liderlik nosyonuna sahip değil…

Yapamadı çünkü yanında “danışman” değil; CHP bütçesinden nemalanan siyaset esnafları dolaştırıyor…

Hem demokrasimiz kan kaybediyor; hem de iktidar, muhalefetsiz bir demokraside güç zehirlenmesi yaşıyor…

Yazık oluyor yani…

 

adnanberkokan@gmail.com