En az üç çocuk bahane; asıl amaç kadını eve çekmek!..
Başbakan'ın yanında görünmekten başka hiçbir ilmi gerekçeleri olmayan iki profesör; "yaşı altmışı geçen emekliler de çok fazla yaşamayıversinler"
ADNAN BERK OKAN
Bir gece önce CNNTÜRK'te Ahmet Hakan'ın hazırlayıp modere ettiği Tarafsız Bölge'de Başbakan'ın "en az üç çocuk isterim" önermesi tartışıldı...
Başbakan'dan yana olan tartışmacılar zor anlar yaşadılar...
Neden?..
Çünkü savundukları projeye kendileri de inanmadıkları gibi Başbakan Erdoğan'ın asıl amacını da anlayabilmiş değildiler...
Aslına bakarsanız Başbakan da "en az üç çocuk" talebinde sammi davranmıyor...
Yani, gerçek amacını açık etmiyor...
Oraya geleceğim ama önce çok önemli bir noktaya dikkat çekmek istiyorum:
Bir yanda akıl, diğer yanda duygu
Başbakan'ın projesi televizyonlarda tartışıldıkça gerçek amacından uzaklaşılıyor ve tehlikeli bir boyuta doğru ilerliyor...
Ahmet Hakan'ın konuklarından Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu ve Prof. Serdar Sayan konularında uzman kişilerdi.
İki bilim insanı da Başbakan'ın önermesine ideolojik ya da siyasi bir taraf gözlüğüyle değil, bilim gözlükleriyle bakıyorlardı...
Karşılarında yer alan Prof. Burak Arzova ve Prof. İbrahim Öztürk ise Başbakan'ın önermesine sadece Başbakan'a duydukları sevgi ve "Başbakanım neylerse güzel eyler" anlayışıyla yaklaşıyorlardı...
Haliyle bir taraf aklı, diğer taraf duyguyu temsil ediyordu...
Korktum...
Tartışma bir ara öyle bir noktaya gelindi ki;
Başbakan'ın yanında görünmekten başka hiçbir ilmi gerekçeleri olmayan iki profesör; "yaşı altmışı geçen emekliler de çok fazla yaşamayıversinler" diyecekler diye korku ve kuşku ile beklemeye başladım...
Yaşı altmışı geçmiş bir emekli olarak kanım dondu...
Tabii üzüldüm...
Ne üzülmesi korktum...
İlâç almanın giderek zorlaştırıldığını bizzat yaşayan biri olarak, Başbakan'a yakın duran iki akademisyenin "en az üç çocuk" projesinin temel sebebinin "nüfusun gençleştirilmesi ve dinamikleştirilmesi" olduğunu söylemeleri tüylerimi ürpertti...
"Tamam işte" diye düşündüm, "benim gibi by-passlı, kalp ve damar hastalığı olan emeklilerin kolesterol ilâçları başta olmak üzere alımının zorlaştırılma sebebi demek ki buymuş; bizleri ilâçsız bırakıp öldürmek; nüfusu genç ve dinamik hale getirmek"...
Daha önce de savcıydı!..
Ve buradan gelinecek noktayı tahmin etmek hiç de zor değil:
“Başbakan Erdoğan yaşlı nüfus istemiyor”...
Aklımın almadığı nokta şurası:
Başbakan Erdoğan gerçekten cumhuriyet tarihinin (belki de) en başarılı Başbakanı...
Ama bazen öyle konularda yanılıyor ki; telâfisi çok zor oluyor...
Meselâ daha önceleri Ergenekon ve Balyoz’la ilgili ilk tutuklamalar başladığında “ben bu davaların savcısıyım” demişti.
Bugün ise “yeter artık ama… Böyle uzun tutukluluk süresi olur mu?” noktasında...
Olan TSK'nın itibarına ve yıllardır hapis yatan onlarca emekli ve muvazzaf generalle subaya, assusbaya oldu...
Hem kendileri hem aileleri perişan...
Erdoğan yaşlı nüfus istemiyor
Bir başka örnek ise bundan dört yıl önce “Kürt sorunu vardır ve bunu çözmek zorundayız” deyişi...
Başbakan bugün “Kürt sorunu değil Kürt kardeşlerimin sorunları ve bir de terör sorunu vardır” diyor...
Tabii bu süreçte yitip giden yüzlerce canın geri gelmesi asla mümün değil...
Demek istemem o ki;
yakın bir gelecekte Başbakan'ın “aile başına üç çocuk zarar, iki çocuk karar bir çocuk yarar” demeyeceğinin garantisi yok...
Ama bu arada; önümüzdeki aylarda muhalefet partileri sözcülerinin “Başbakan Erdoğan yaşlı nüfus istemiyor” suçlamalarıyla ortalığı ayağa kaldırmayacaklarının da garantisi yok...
Anlatmak istediğim şu:
Başbakan'ın önermesini savunanlar karşıdan gelen muhalif düşünceler karşısında neredeyse, “efendim yaşı altmışı geçenleri öldürelim” diyecek noktaya geliyorlar…
Kadın istihdamdan çekilecek...
Şimdi de Başbakan'ın bu projesindeki asıl amacının ne olabileceği konusuna geleyim:
Başbakan'ın “en az üç çocuk” deyişinin altında yatan sebeplerden birinin kadını yani anneyi istihdamdan çekip onlardan boşalacak işlere çalışabilir yaşta ve güçte olduğu halde işsiz kalmış babaları kaydırmak isteği olduğunu düşünüyorum...
Benzer projeksiyonu Ali Bulaç da yaptı ama yanlış anlaşıldı...
Oysa “en az üç çocuk” projesinin altında yatan gerçek sebebin bu olduğu samimi olarak anlatılsa; kadınlar başta olmak üzere kamuoyunun bunu anlayışla karşılayacağından eminim...
Çünkü...
Üç veya daha fazla çocuk sahibi bir anne ve hele bir de çalışıyor, bütün gününü işte geçiriyorsa çocuklarıyla yeteri kadar ilgilenebilir mi?..
Mümkün değil...
Peki;
Çocuklarının yüksek moralli ve iyi eğitimli gençler olmasına katkı sağlayamayan anneler ülkesi olmak geleceğimiz için bir felâket değil midir?..
Söyleyeyim: Hem de büyük felâkettir...
Eğitilememiş, hayattan keyif alacak kültürü ve ekonomik gücü olmayan milyonlarca çocuk mu?..
Yoksa kıt kaynakları daha adil paylaşan yüksek moralli ve eğitimli daha az sayıda çocuk mu?..
Ya da;
kabul en az üç çocuk ama sadece evde onların sağlığı, morali ve eğitim için gerekli şartları hazırlamakla görevli özgür anneler mi?..
Veya tam tersi...
Akşam üzeri işten yorgun argın gelen ve erkek egemen toplumun gereğiymiş gibi bir de evde kocasına hizmetçilik eden anneler mi?..
Eşitlik tabii ama nasıl?..
Hâsılı, Başbakan Erdoğan “En az üç çocuk” projesinin anneleri istihdamdan çekmek için düşünüldüğünü her zamanki açık yürekliliği ve dürüstlüğüyle açıklamalı...
Bu açıklamadan ve "en az üç çocuk" projesinden o zaman kamuoyu da memnun olacaktır…
Böylece milyonlarca kadın; birer kuluçka makinesi gibi görülmekten kurtulup moral kazanacaktır.
Erkek/kadın eşitliğini gerçekten sağlayabilmenin yolu erkek/kadın arasında uyumlu ve eşit bir işbölümü tesis etmekten geçer…
Bir futbol takımı “eşitlik” ilkesi gereği nasıl ki kadın/erkek karışımı değilse; evlilikte evin iç işleri/dış işleri de mutlaka fiziki güce göre ayrışmalıdır…
Kadın evde, erkek ofis veya fabrikada...