Emre Uslu
Bizim cezaevlerimiz "suça niyetlenmiş ama tevessül bile etmemiş" nice şüpheliyi canlı canlı gömen mezarlar gibidir...
Hay yaşa be kardeşim...
Eline sağlık...
İyi ki yazdın...
Ve hem de en doğrularını yazdın...
Nereden mi biliyorum?..
Aynı konuda sayısız kere maniple edilmek istendim de o yüzden
biliyorum...
Hem babası (27 Mayıs 1960 ihtilal süreci) ve hem de kendisi (12
Eylül 1980 süreci) hapis yatmış biri olarak çocukluğumdan beri hiç
kimsenin cezaevine düşmesini istemedim...
Tabii ki suç işledikleri kesinleşmiş, suçlu oldukları konusunda
zerrece şüphe olmayanların hapis cezasıyla tecziye edilmelerine
sözüm yok; suçlu olan yatacak arkadaş…
Hele; kişiye zarar veren, cinayet işleyen, birisinin ya da kamunun malını, parasını, hakkını çalmış, ırza geçmiş, hırsızlık yapmış, ormanı yakmış benzeri; kanunda tanımı "suç" olan eylemlerde bulunmuş ve bu suçları işledikleri sabit görülenler hem de en uzun süreli cezalara çarptırılsınlar…
Ama…
Suç işlediği konusunda “şüphe” olanlar,
düşüncelerinden dolayı hapse atılanlar; ticari taahhütlerini
şartların bozulması nedeniyle yerine getiremeyenler, sevdiği kızla
kızın rızasıyla kaçanlar; yani eskilerin "nâhak"
yere dedikleri, hiç hak etmedikleri halde hapis yatanlar söz
konusuysa yüreğim yanıyor be arkadaş...
İşte bu nedenle kesin delil olmayan durumlarda "tutuklu
yargılama" benim için işkenceden
farksızdır.
Geçmişte işittiğimde Ahmet Hakan veya başkasının
da gözaltına alınacak olmaları bile içimi titretti...
Ahmet Şık ve Nedim Şener
tutuklandıklarında o nedenle isyan ettim…
Ama...
O, öyle bir dönemdi ki 28 Şuba'tan beterdi...
Bir avuç polis ve birkaç kendini bilmez savcı, kendilerine yakın
gördükleri yazarları manipüle ediyor; uyduruk haberler verip o
haberlerin yayımlanmasını sağlıyorlardı...
Meslektaşlarımız da rakiplerine haber atlattıklarının şehevi
duygusuyla o polislere alet oluyorlardı...
Ben, Emre Uslu'ya açıklama yapan polislerin kim
olduklarını ddoğru söyleyip söylemediklerini bilmiyorum...
Keşke kim olduklarını da öğrenebilseydik...
Keşke Rasim Ozan da Ahmet'in
tutuklanacağını fısıldayan savcı ve polislerin adlarını
açıkalasa...
Ve dünyanın en kutsal mesleklerinden ikisi olan savcılık ve
polislik mesleğinin üzerindeki gölgeler kalksa...
Hâsılı...
Mustafa Balbay’ın, Tuncay
Özkan’ın, Merdan Yanardağ’ın ve adı şu
anda aklıma gelmeyen meslektaşlarımın gazetecilik ilke ve ahlâkına
sığıp sığmadığı tartışılacak ama asla “suç”
olmayan ilişkilerinden dolayı tutuklanmalarına olan itirazımın
sebebi işte o “nahak yere hapis yatma”
ihtimalleriydi…
Balbay tahliye olduğunda o nedenle çok mutlu oldum…
Kimi paşaların halen cezaevinde tutuluyor oluşlarına
itirazım da işte o yüzden...
Bilhassa suça (Meselâ darbeye) "Niyet" ettikleri
iddiasıyla insanların tutuklu yargılanmaları ve mahkûm olmaları
kabul edilebilir gibi değil...
Ve ey güzel insanlar!..
Bizim cezaevlerimiz "suça niyetlenmiş ama tevessül bile
etmemiş" nice şüpheliyi canlı canlı gömen mezarlar
gibidir...
Neyse, uzatmayayım...
Bugünkü Taraf'ta başlığı altında yayımlanan
makalesiyle hem kimi maskeleri çıkaran hem de çok önemli bir yargı
dedikodusunu aydınlatan Emre Uslu
kazandı…