Elini polisin yakasından çek be Usta!..
Otomobil hırsızlığının çilek hırsızlığından daha kolay olduğu bir ülkede bu beş dakikalık beklemeye saygı duyacağız...
ADNAN BERK OKAN – BİR YORUMUN ANALİZİ
Türk Polisi (ille de İstanbul polisi)
evliya mı?..
Asla değil ve olmamalı…
Çünkü İstanbul ve İstanbullu
geneliyle bir “belâ”…
Ne ararsanız var İstanbul’da…
Terörist var…
Kaçakçı var…
Hırsız var..
Katil var…
Uyuşturucu taciri var…
Orospu var…
İbne var…
Puşt var...
Pezevenk var…
Yok, yok İstanbul'da...
Uluç,
İstanbul Polisiyle hep kavgalıdır...
Ve bu sıradışı tiplere rağmen bizim gazetecilerimiz ne
yaparlar?..
Bigünah insanları kendi yayın organlarında teşhir etmekten
utanmazlar...
Ama; İstanbul polisi bir orospuyu suçüstü
yakalayınca ayağa kalkıp, evinden işine günde 4 vesait değiştiren,
aybaşını zar zor getiren o polislere saldırıya geçerler…
Bu gazeteci - yazarlardan biri de Hıncal
Uluç’tur…
Ustamız(!); İstanbul polisiyle hep
kavgalıdır...
Ama...
Bu kavgaları ya bir orospuyu kurtarmak içindir..
Ya bir uyuşturucuyu…
Ya da trafik polisine kafa tutan bir ünlüyü kurtarmak için…
Kim bu
Semercioğlu?
Hıncal Hoca dün de fuhuş pazarlığı yapan bir mankeni korumasına
almıştı İstanbul polisine karşı…
Kendi koruması yetmezmiş gibi bir de Cengiz
Semercioğlu’nu övmüş aynı mankeni koruduğu ve İstanbul
polisine saldırdığı için…
Yahu Usta!..
Cengiz Semercioğlu’nun koruduğu bir kişinin
namusundan şüphe etmek bizlerin en doğal hakkı değil mi?..
Sen şimdiye kadar Semercioğlu’nun namuslu, dürüst,
haysiyetli bir vatandaşı koruduğuna tanık oldun mu?..
Tabii ki olmadın…
Olamazsın da…
Başka kim korumuş fuhuş pazarlığında suçüstü yakalanan
mankeni?..
Ve Usta övmüş...
Uğur Dündar korumuş…
O Uğur
Dündar ki...
O Uğur Dündar ki, “gizli kamera”
ile (ki kullanımı büyük suçtur) onurlu bir kişinin intihar etmesine
sebep olmuştur...
O Uğur Dündar ki, bu ülkede başbakanlık yapmış bir
hanımefendiyi, Sait Halim Paşa Yalısı’ndaki
tabloları çalmakla suçlamıştır…
Yani bu ülkenin başbakanına elinde hiçbir somut belge olmadığı
halde “Hırsız” diyebilmiştir…
Ve sonradan görülmüştür ki Sait Halim Paşa
Yalısı'ndan çalınan tek bir orjinal tablo bile
yoktur...
Ama eski Başbakan, o geceki haberden sonra halkın yarısından çoğu
tarafından "Hırsız" olarak bilinmiştir...
Şimdi aynı Uğur Dündar kalkmış, para ile fuhuş
pazarlığı yaparken suçüstü yakalanmış bir kadını savunuyor…
Kime karşı?..
Bin bir belâ işle mücadele eden İstanbul polisine
karşı…
Yuh yani..
Ünlü kadın
palavra atmaz mı?..
Yine Hıncal Uluç’a göre İstanbul
Polisi, tek başına yolculuk yaptığı için (atılacak palavra
değil) çok ünlü bir kadın sürücüyü
çevirmiş…
Ne var ki çok ünlü kadın sürücü kontrolden geçirildiğinde alkol
duvarını aştığı görülmüş (demek ki tek başına yolculuk etiği için
çevrilmemiş)…
Ve yine Hıncal Uluç’a göre polis ünlü kadını sırf
inat için on beş dakika bekletmiş...
Şuraya bakar mısınız nasıl insafsız bir önyargı…
Hıncal Usta…
Sen o ünlü kadın dostunun “polis beni inat için on beş
dakika bekletti” deyişine inandın mı yani?..
Pes o zaman…
Çünkü o kadının “on beş” dakika dediği bekleme
süresini hemen üçe böl…
Hem Türk ünlüsü ve hem de kadın olacak ama abartmayacak ha?
İmkân var mı?..
Demek ki polisler kadını sadece “beş” dakika
bekletmişler…
Peki, Hıncal Usta…
Seni arayıp teşekkür eden ve kendi cefakâr polisini iki paralık
duruma düşüren Çapkın müdüre “alkol veya
trafik kontrol” sürecinde sürücülerin niçin 5 dakika
bekletildiklerini de sordun mu?..
Sormadın…
Çapkın müdür sana bunu söyledi mi?..
Belli ki söylememiş…
Oysa o bekletmeler hepimizin başına geliyor…
Türkiye gibi hayatlarımızın pamuk ipliğine bağlı
olduğu…
Neredeyse her yere bir patlayıcının yerleştirildiği…
Uyuşturucunun en işlek caddelerin köşe başlarında satıldığı…
Kadın ticaretinin “en ünlü” kadınlarımıza kadar
uzandığı…
Otomobil hırsızlığının çilek hırsızlığından daha kolay olduğu bir
ülkede bu beş dakikalık beklemeye saygı duyacağız...
Polis o
beş dakikada ne yapıyor?
Ünlü kadının "on beş" dakika olarak abarttığı o
beş dakikalık bekleme sürecinde Polis;
Arabanın çalıntı;
Sürücünün veya aracın içindekiler hakkında
“arama”;
Terörle ilişkisi saptanmış kişiler;
Uyuşturucu ve beyaz kadın ticareti konusunda aranmakta olanlardan
olup olmadığına bakıyor…
O kadar kolay ki...
Kişilerin kimlik numarası yazıldı mı her şey ortaya çıkıyor...
Otomobilin plâkası girildiğinde de çalıntı olup olmadığı veya
üzerinde herhengibir takyidatın (haciz, satılamaz kaydı v.s) olup
olmadığı görülüyor...
Bütün bilgiler temizse sürücü ve araçtaki yolcular güleryüz tatlı
dille uğurlanıyor...
Hıncal Hocam;
Sen burada; “Efendim benim dostum çok ünlü bir
hanımefendi” diyemezsin…
Zira…
Senin dostlarından kaçının fuhuş; kaçının uyuşturucu ticareti
yapma iddiasıyla gözaltına alındığını biliyoruz…
Hâsılı
Hıncal Usta…
Bu İstanbul nam şehir çüklü baba
tekkesi değil…
Burada sadece orospular, kaçakçılar, uyuşturucular, hırsızlar,
teröristler, katiller değil; iyi aileler de
yaşıyor…
Sen ve senin gibi birkaç arkadaşın İstanbul polisine karşı
orospuları savunmaya devam edin…
Ben ve benim gibi çok sayıda meslektaşım da iyi aileleri ve cefakâr
İstanbul polisini savunmayı sürdüreceğiz…
Olmadı
Çapkın müdürüm olmadı…
Sen ki asayiş konusundaki başarılarınla ünlüsün…
Sen ki Hükümetin, seni İstanbul’un emniyetinden sorumlu olarak tutabilmek için hile-i şeriyeye başvurduğu bir emniyetçisin…
Hiç olmadı…
Sana yakışmadı…
Çünkü sen, her türlü cefaya rağmen işini yapmaya çalışan polisini, hazret gece kuşuna sattın...
İşte bu yüzden hiç olmadı…
Sen ki barların, pavyonların, meyhanelerin, fahişelerin, ibnelerin, travestilerin güvenliğini; sade vatandaşın güvenliğinden ve huzurundan daha değerli gören muhabbet kuşlarına telefon açıp özür diledin, hiç olmadı, hiç…
Ve sen şimdi kalkacak o polisten görev isteyeceksin ha!..
Hadi canım sen de!..
Ben olsam o polisin yerine sırt üstü yatar; ne etliye karışırım ne sütlüye...
Hesap sorulduğunda da Hıncal Uluç’un yazısını atarım masa üstüne…
“Görevimizi yaptık da ne oldu?.. Buyurun… Çapkın müdürümüz fahişelerin koruyucularına telefon edip bizim adımıza özür diledi" derim...
Olmadı Çapkın müdürüm hem de hiç olmadı…
Bir gece kuşunu, İstanbul'un cefakâr Polisine tercih ettiğin için olmadı…
adnanberkokan@gmail.com