Elif Şafak yazıyor ama Mevlana'yı biliyor mu?
Habertürk ekranlarında konuşan Elif Şafak, neyzen Kudsi Ergüner'in "keşke Mevlana'yı okusaydı" sözlerine yanıt verdi...
Ünlü Yazar Elif Şafak Söz Sende'de Balçiçek İlter'in sorularını yanıtladı. Şafak, Kudsi Ergüner'in, geçtiğimiz günlerde aynı programda yaptığı "Keşke Mevlana'yı biraz okuyup öyle yazsaydı." açıklamasına da canlı yayında cevap verdi.
"Ben tasavvufla 16-17 yıldır ilgileniyorum, yeni bir şey değil." diyen Elif Şafak, "Tasavvuf kimsenin tekelinde değil, sırtımızı dönsek daha mı iyi?" diye konuştu. "Şeker Portakalı" ve "Fareler ve İnsanlar" kitaplarının sakıncalı bulunmasına da değinen ünlü yazar, "Genel ahlaka aykırı bir şey dedi diye kelimeleri, kitapları, romanları yasaklamaya kalkarak bir yere varmamız mümkün değil. Bunun bizi götüreceği yer çok karanlık olur." dedi.
"TASAVVUF YENİ KAPILDIĞIM BİR MODA DEĞİL"
Ben böyle eleştirilere o kadar alışkınım ki. Maalesef bu ilk değil, son da değil. Şunu anlamakta güçlük çekiyorum; ben senin okuyup okumadığını nereden bilebilirim? Ve ya sen benim okuyup okumadığımı nereden bilebilirsin? Çok şey söylenebilir ama önce romanı okumak lazım. Kudsi Beye saygım vardır, ben bana sataşan ya da eleştirilerde bulunan insanlara aynı şekilde cevap vermemeye çok dikkat ediyorum. Bizde maalesef yazarları okumadan eleştirmek gibi bir eğilim var. Ne yazdığını tam bilip anlamadan eleştirmek olmaz. Tasavvuf benim birden karar verip de kapıldığım bir moda değil. Uzun yıllardır kendimce meylettiğim bir şey. Yazılarıma da yansıyor ister istemez. Benim tezim bu konuda, Bektaşi ve Mevlevi düşüncesi üzerine... İlk romanım "Pinhan" bu konuda. Ve ben o kitabı yazdığımda 24 yaşındaydım. Ben 16-17 yıldır yazıyorum, ilgi duyuyorum, seviyorum. Tabii ki dönemlerin ruhu var. Belki Mevlana'nın yıldönümüne denk gelir, Şeb-i Arus'a denk gelir. Değişik dönemler insanlara ilham verir. Bunları da anlayışla karşılamak lazım.
"TASAVVUF KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL"
Ben hiçbir zaman çıkıp, "Ben bu konuların uzmanıyım, alimiyim." demedim ki, demem de. Bu bir okyanus, bu bir derya denizi. Herhangi kaba sığabilecek bir birikim değil. Tasavvufun sahibi yok, kimsenin tekelinde değil. "Filanca bilir de başka kimse anlayamaz." diye bir şey diyemeyiz. Herkese, her gönüle kapısının açık olması lazım. Bunu en çok da tasavvufla meşk eden insanların anlaması lazım. Herkes buradan kendi kabı kadar, kendi yüreğinin derinliği kadar su çeker. Ben anlayabildiğim kadarını kitabıma yansıtırım, öbürü anlayabildiği kadarını müziğe yansıtır. Her biri bir adımdır, bir damladır o deryada. Kimse tek başına, "Ben bu işi biliyorum." diyemez... Tasavvufa ilgi duymak sufi olmak demek değil ki. O bambaşka bir şey, benim ne haddime. Ama hiç mi ilgilenmeyelim? Tamamen sırtımızı dönsek daha mı iyi? Ben anlayabildiğim kadarını anlatıyorum, bir başkası daha iyisini anlatabiliyorsa ne ala.
"ROMAN YASAKLAYARAK BİR YERE VARAMAYIZ"
"Fareler ve İnsanlar" ve "Şeker Portakalı" gibi çocuk kitaplarının sakıncalı bulunmasına de değinen Şafak, kitaplara bu şekilde yaklaşılmasını üzücü bulduğunu söyledi. Ünlü yazar şöyle devam etti: Bizde garip bir tutum var. Cümleleri cımbızlayarak, küfürleri, cinselliği ayıklayarak, anlamadan, bütünden kopartarak kitap okumak mümkün değil. Böyle bakarsak o zaman hiçbir şeyi yayınlayamayız. Hiçbir kitaba tahammül edemeyiz... Bu genel ahlaka aykırı bir şey yazdı, genel ahlaka aykırı bir şey dedi diye kelimeleri, kitapları, romanları yasaklamaya kalkarak bir yere varmamız mümkün değil. Bunun bizi götüreceği yer çok karanlık olur. Dünyanın gittiği yerden de hızla uzaklaşmış oluruz.
"TEK TİPLEŞMEYİ SAKINCALI BULUYORUM"
Şekilde özgürleşiyoruz ama zihinde özgürleşemedikten sonra neye yarar? Ben tektipleşmeyi çok sakıncalı buluyorum. Ne amaçla yapılırsa yapılsın sonuç aynı yere çıkar: İnsanları yukarıdan aşağıya ayrı renge boyamak, tek bir düşünce kalıbına sokmak. Bu insanlık tarihi boyunca her zaman çok zararlı sonuçlar doğurdu. Türkiye'nin öyle bir noktaya gitmesini asla tercih etmem.
"SANAT ÖZGÜRDÜR, KALIPLARA SIĞMAZ"
Kendimiz gibi düşünen insanlarla dostluk ahbaplık ediyoruz, gettolaşıyoruz. Kendimiz gibi düşünmeyene yönelik müthiş bir tahammülsüzlüğümüz var. Türkiye'de siyaset çok erkek egemen ve çok hırçın. Ben bunun topluma da sirayet ettiğini düşünüyorum... Biz de her şey siyasetin gölgesi altında. Siyaset o kadar ağır ki soluk alamıyoruz. Siyasetin dışında özerk alanlara ihtiyacımız var. Sanat böyle bir alan. Sanatın siyasetin dilinden farklı bir dili vardır,daha özgürdür, kalıplara sığmaz. Bunları anlayamadan her şeyi daha dar kalıplarla okumak çok vahim sonuçlar doğurur.
"SİYASETÇİ SANATÇIYA NE YAPACAĞINI SÖYLEYEMEZ"
Muhteşem Yüzyıl ile ilgili tartışmaları da değerlendiren Elif Şafak şunları söyledi: Ben bu konuyla ilgili tartışmaları çok endişe duyarak takip ettim. O dönemde bazı siyasetçiler “Bundan sonra bu tür diziler yapmadan önce düşünecekler” gibi laflar ettiler. Ben bu açıklamaları çok tehlikeli buluyorum. Siyasetçilerin sanatçılara ne yapıp ne yapmamaları gerektiğini söylemeleri benim tüylerimi diken diken ediyor.