Elif Şafak sevgilisinden ayrıldı!
Zaman gazetesinden Habertürk'e geçen Elif Şafak okuyucularına veda etti. İşte Şafak'ın Zaman'daki veda yazısı...
Paris'te, sabahın kör bir saatinde
sıradan bir otel köşesinde, önünde bilgisayar, yanında buz gibi
olmuş kahvesi, öylece oturuyor Elif Şafak... Aslında veda yazısını
yazmaya çalışıyor ama eli bir türlü gitmiyor... Tanımadğı
sevgilisinden ayrılan Şafak'ın yürek burkan o veda
yazısı...
- (...) "İnsan tanımadığı
birinden ayrılır mı?" diyor kadın. "Mümkün mü bu?"
"Evet mümkünmüş... Ayrılık illa da tanıdıklarımızla olacak değil
ya. Bir köşe yazarı senelerdir yazdığı köşeyi bıraktığında
tanımadığı okurlarından ayrılır mesela. Kısmen de olsa..."
Buruk bir yazı bu. Kaleme alması zor bir yazı. Uzun zamandır salı
günleri yazdığım bu köşeye artık veda ediyorum. Bundan böyle bir
başka günlük gazetede düzenli olarak yazmaya başlayacağım. Kolay
bir karar olmadı bu. Ya da öylesine verilmiş. Çok düşündüm,
tereddüt ettim. Ama sonra hayatın önüme getirdiği bu değişikliğe
itimad ederek kalbimi açmaya karar verdim.
Bunu şimdiye kadar pek dillendirmedim ama Zaman'da yazdığım için
kimi "dışı modern zihni bağnaz" çevrelerde o kadar çok önyargıya
muhatap oldum ki. Bu yüzden beni yaftalayan, damgalayan, öteleyen,
hiç tanımadıkları halde adeta avuçlarının içi gibi tanırmışçasına
hakkımda ileri geri konuşanlar oldu. Üzüldüm ama fazla
aldırmadım.
İnsanın bilmediği kişiler hakkında gıybet etmemesi, zanlar
üretmemesi gerektiğini hatırladım. Bunun yanı sıra gayet samimi bir
merakla soranlar da oldu: "Neden Zaman'da yazıyorsunuz?" Doğrusu,
"neden yazmayayım ki?" diye düşündüm her seferinde. Çünkü ne
insanları ne insanlığı zihnimde "bunlar" ve "onlar" diye ikiye
ayırmıyorum. Ve bir toplumun yapay kategorilere bölünmesini
sağlıksız buluyorum. Sanatın ve sanatçının işi, kesimlerin sözcüsü
olmak, çatışmalar üretmek değil; kimseyi dışlamadan mümkün
olduğunda yapıcı, barışçıl bir yaklaşımla bütünlemek ve
birlemek.
Zaman'daki okurlarımı hep sevdim, önemsedim. Bu gazetede yazmak
beni son derece özel, sevecen ve aktif bir okurla buluşturan
kıymetli bir tecrübe oldu. Bu sayede Türkiye'nin her yerinden insan
hikâyeleri dinledim. Gittiğim her üniversitede, katıldığım her
kamuya açık söyleşide, yurtiçinde ve yurtdışında nice edebiyat
etkinliğinde roman okurlarımın arasında Zaman okurlarım da oldu
hep. Beni sadece romanlarımdan değil, aynı zamanda köşe
yazılarımdan takip eden meraklı, samimi, tutarlı, dost bir kesim.
Bilhassa gençler... Şimdi en zoru onlara anlatmak bu gidişimi.
Garson kadın gülümseyerek bakıyor ekrana yazdığım kelimelere.
Anlamadığı halde, anladığını düşünüyorum. Sezgileriyle. Bazen insan
"bittiği" için değil, sırf "gittiği" için ayrılır. Gidebilmek
ister. Uzak sulara yelken açmak. Yeni bir gazetede bambaşka
okurlarla buluşmak. Bir edebiyatçı için önemlidir bu. Zihnen ve
ruhen göçebe olmak. Bir limana demir atmamak. Önyargısız bir
şekilde her daim yolculuk yapmak, algılarını açık tutmak.
Tazelenmek, demlenmek, yenilenmek... Göç etmek. "Oldum"
zannetmemek. Hep öğrenci kalmak hayatta, her adımda öğrenmeye devam
etmek, devamlı bir oluş halinde...
Bazen ayrılmak, "terk etmek" demek değildir. Bu köşenin sevgili
ruhdaş okurlarının beni anlayacağını umuyorum. Her birine baki
selam, dostluk ve muhabbetle... şükranla...