Elbisenin peşine düştü Gülben'i konuşturdu
Ayşe Arman, selülit tartışmasıyla bir anda gündeme oturan Gülben Ergen'le özel hayatını konuştu...
İşte "Ben ruhumu iyileştirmenin derdindeyim portakal
kabuklarını değil" diyen Gülben Ergen'in
anlattıklarından bir bölüm:
"Bu sabah aradım, "Nerdesin, seni bulmam gerekiyor" dedim. "Hisar Okulları'nda Atlas için konuşmaya geldim" dedi. Bütün anneler gibi o da kafayı 4 artı 4 artı 4'le yemişti. "Tamam ben okulun kapısına gelirim" dedim. Ve onu, orada sıkıştırdım, beyaz elbisenin bütün bilgilerini aldım.
Yani bu, bir röportaj filan değildi. Ne onun ne benim niyetim vardı. "Hadi gel bizim eve gidip bir kahve içelim" dedim.
İki kadın laflarken ortaya iki gün boyunca okuyacağınız bu sohbet çıktı.
Son zamanlarda bir sürü şey yaşadın. Bir sürü travma...
Boşanma, taşınma... Üstelik boşanmayı üç çocukla yaşadın. Tamam
"star"sın ama aynı zamanda normal bir kadınsın. Birlikte olduğu
adamdan umduğunu bulamamış, üç çocuğuyla kalakalmış bir kadın!
Bazen bunları unutuyoruz sanki...
- Vayyy ne hoş bu söylediklerin. Teşekkür ederim...
Ne zaman arasam ya anaokuluna bırakıyorsun ikizleri, ya
alıyorsun ya da Atlas'ı okuluna bırakıyorsun. Şimdi de, hangi okula
gidecekleri meselesiyle uğraşıyorsun. Selülit tartışmaları da her
şeye tüy dikti. Ama sende de hata var...
- Zaten bu kadar olumlu konuşmanın sonunda bir şey gelecekti! Nedir
hatam?
BAKMA HERKESE LAF YETİŞTİRDİĞİME
Bence sen yaşadığın her şey "normal"miş gibi
davranıyorsun. Bizi de inandırıyorsun...
- N'apim Ayşecim. Ağlak bir kadın mı olayım? Doğru, her şeyi
halleden, herkese yeten bir görüntüm var. Ama sen bakma benim
herkese car car laf yetiştirdiğime. Tamam güçlüyüm ama o kadar
değil. Ya da kendimi buna inandırdım bilmiyorum...
Bana bile tek çocukla her şeyin fazla geldiği oluyor.
Seni hayal bile edemiyorum...
- Bir sürü şeyin üstesinden gelebiliyorum ama ben baba değilim. Ve
olamayacağım. Zaten babanın yerini anne dolduramıyor. Zaman zaman
kendimle dalga geçiyorum, "Babalar Günün kutlu olsun!" diyorum.
Çünkü Babalar Günü'nde çocuklarla yalnızdım. Anneler Günü'nde de.
Tabii ki içime attığım bir sürü hüzün var, ama işte n'aparsın
ismime yapışmış bir gülme misyonu var. Bazen de "Aman canım, iyi ki
bir üç çocuğun var!" diyorlar. Ama gerçekten kolay değil. Üç tane
olunca, üçünün sesi başka, fikri başka, yemeği başka, okulu başka,
istekleri başka, uyku biçimleri bile başka.
AYAĞIN TAKILIYOR VE
DÜŞÜYORSUN
O araya bir de boşanma süreci girdi...
- Evet ve yoruldum...
Oh be söyle, rahatla! Her şeyi üzerine
taşıma...
- İyi de kim taşıyacak?
Çocuklarının babasına da hiç laf ettirmiyorsun. Buna
saygı duyuyorum ama kendine de bu kadar yüklenme...
- Benim isyanım boşanmaktı. Ben boşanmış bir anne-babanın
çocuğuyum. Kırk sene düşünsem boşanacağım aklıma gelmezdi. İsyanım,
üç çocuğumu alıp gitmek oldu. Mustafa'yı savunma meselesine
gelince, onun üç rütbesi var. O, Atlas'ın, Ares'in ve Güney'in
babası...
Peki baba, gerektiği kadar ortada mı?
- Yok ama, yapacak bir şey de yok. Böyle. Hayat boyu en yakışıklı
adam o, en başarılı adam o. Oğullarım kırılırlar, aksi bir şey
diyemem.
İyi de sen ne oluyorsun bu arada? İş, sadece eğitim
paralarını ödemek değil ki! Daha fazla fiilen orada olmak...
Babalar Günü'nde niye yoktu?
- Turnedeydi. Anneler Günü'nde de turnedeydi.
Onu "sanatçı" olarak kabul ediyoruz. O, bir "sanatçı" ve
"dokunulmaz"!
- Öyle. Yapacak bir şey yok.
TAKSİM FİLAN
YOK!
Bütün bu çarkı nasıl döndürüyorsun?
- Tek başıma. Üstelik taksilerim de yok! Bir sürü taksi plakası
aldığıma dair şehir efsanesini bana yakıştıran kimse, sağ olsun.
Havalı bir dedikodu. Ah keşke!
Baba nafaka vermiyor mu?
- Eğitim masraflarını üstlendi. Bana en son ondan onaylı gelen
protokolde, nafaka maddesi yoktu. Ben de istemedim. Bu konuyu da
yüz yüze hiç konuşmadık.