Ekonominin içine eden medya patronu...
Macbeth'in dediği gibi “Arabistan'ın bütün parfümleri getirilse o beyinlerdeki kirleri temizleyemez”
ADNAN BERK OKAN
Şu lütfen çok dikkatli okuyunuz…
“Cavit Çağlar’dan TMSF’ye geçen İstanbul Balmumcu’daki
The Plaza Oteli’ne, üst düzey yönetici olarak dışarıdan atanan
Bülent Tolun ortadan kayboldu. TMSF’nin hakkında suç duyurusunda
bulunduğu Tolun’un otel hesaplarından 1 milyon TL’yi kendi hesabına
aktardığı iddia ediliyor”
***
Okudunuz mu?..
Şimdi de lütfen devam ediniz okumaya…
Bakın ben neler diyorum bu konuda…
***
Bu ülke medyasında, mutlaka bir sürüye dâhil
olacaksınız...
Sürüde değilseniz...
Kendi başınıza takılıyorsanız, sizi mutlaka bir kurt
kapar(!)mış..
Anlayış bu…
Ben sürüden ayrı dolaşanlardanım…
Kendimi kurtlara kaptırmadım ama sürüden ayrıldığım için koyunların
gadrine uğradım…
Üstüme başıma sıçtılar…
Nasıl ayrıldım sürüden?..
Anlatayım…
***
Diyelim ki moda iktidardan yana olmak…
Diyelim ki “akılcı tercih” asker postalı
yalamak…
Tuttum, muhalefete yapılan muhalefet anlayışına karşı çıktım…
Askerlerin bu ülkeye yarardan çok zarar verdiklerini anlattım…
Vay efendim vay!..
Başıma gelmedik kalmadı…
“Yalaka” bile oldum…
“Yahu yalakalık güçlüye yapılır” dediysem de
dinletemedim…
Çünkü tarihi de, kişilikleri de güçlülerin medyası yazıyordu her
zaman olduğu gibi…
Sonra!..
Anlatayım…
Ekonominin A Takımı oyun
kuruyor!..
İlerleyen yıllarda bu güçlülerin medyası başladı, ekonominin A
Takımına “rakip” olacak işadamlarını
karalamaya…
Bilhassa banka sahibi olanların üstüne gidiyorlar…
Bir bakıyorsunuz gazete veya televizyonlarında özel banka sahibi
patronu işadamı hakkında bir haber…
Okuyunca, “yuh ulan!” diyorsunuz…
“Herif alenen hırsız!”…
Ertesi gün eğer dikkatli biriyseniz, güçlülerin medyasında ve iç
sayfalardan birinde, o banka sahibi işadamıyla ilgili haberin yalan
olduğunu anlatan küçücük bir haber…
Yok eğer sadece birinci sayfa okuyanlardansanız, o masum iş
adamı sizin için “hırsız!”..
Neden?..
Medya patronu ve A Takımı sizin öyle bilmenizi istediği için…
“Hırsız!” birinci sayfadan manşet!..
“Masummuş” iç sayfada keçi kakası gibi bir köşeye
iliştirilmiş…
Şimdi…
Ben durur muyum?..
Elbette durmuyorum…
Bu yalancılığı vuruyorum yüzlerine, yüzlerine…
Elimde medya imkânı da var…
“Nöbetçi Televizyoncu” gibi neredeyse her saat
ekrana çıkıp yalan haberle, ertesi gün yayımlanan doğrusunu yan
yana koyup, o yalancıların ağızlarına boncuk akıtıyorum…
Derken…
Medya patronunun atadığı
Başbakan…
Güçlü medyanın kurduğu ve başbakanını evinin önünde
eli cebinde kot pantolonla karşıladığı, başbakanın ise kaynanası
ile zina etmiş damat gibi önüne baktığı fotoğraflar
yayımlanıyor…
“Gördüğünüz arkadaş benim atadığım başbakandır”
mesajları…
Ve çok geçmeden daha önce yalan haberle karalanmış, yaralanmış
işadamlarının bankalarına el konuluyor?..
Ne kanun…
Ne gerekçe…
Adamın bankasının kasasında 1 milyar Dolarlık Devlet
Tahvili var…
Buna karşılık yükümlülükleri o paranın çok
altında…
Ama olsun…
Su aşağı doğru aksa da ve medya patronu ve A Takımı yukarıda
olsalar da “suyumuzu bulandırdın kardeş”
taktiği…
Yani…
Varlığı, yükümlülüklerinden çok daha (hem de devlet tahvili olarak)
fazla olan özel bankalar, ileride çekirdek fiyatına A Takımına veya
askerlere satılmak üzere siyasal iktidar tarafından
“gasp” edildi…
Yani, Devlet kendi verdiği tahvile güvenmedi…
O dönemde akıllı(!) meslektaşlarım A Takımının bankalarını
savundular…
Bankasına el konulup, elleri kelepçeli hapse atılanlara ise
“Hortumcu” dediler…
Ben ne yaptım?..
Anlatayım:
Kanun
maddeleri sıçtılar!..
Ben kalktım, elleri kelepçelenerek hapse atılan, bankaları gasp
edilenleri savundum!..
“Yuh ulan size!” dedim iktidar sahiplerine ve
onları yöneten medya patronuna… “Ulan madem A Takımı’nın
önünü temizleyecek, rakiplerini yok edeceksiniz bunu bari kanunlara
uydurun”…
Hay demez olsaymışım…
Bu kez de dünyanın en geri kalmış ve hatta kabile devletinin
yasalarında bile olmayan kanun maddeleri
sıçtılar…
Yani…
Geriye doğru işleyebilen maddeler…
Bütün dünya, yasaların ancak suçlunun lehine ise geriye
doğru işleyebileceğini kabul ederken bizim sahtekârlar
tuttular, sanıkların aleyhine geriye doğru yürüyen maddeler
çıkardılar…
Ve memleketin Anayasa mahkemesinin eski başkanlığından gelme ve
“dürüst” diye tanımlanan cumhurbaşkanı o yasayı
onaylarken, dünya hukuk tarihine kara bir leke gibi yapışan sözü
söyledi:
“Yasa hukuk kurallarına ve anayasamıza aykırı ama kamuoyu
baskısından korktuğum için imzaladım… “
Yani şöyle bir kanun düşünün…
Dünyanın en garip kanunlarını çıkardılar!
Diyelim ki siz bir zamanlar içki içiyordunuz çünkü içki içmek
yasak değildi…
Bir kanun çıkardılar: İçki yasak!..
Siz de dediniz ki: “Ne yapalım… Kanunlar karşısında
boynumuz kıldan ince, ben de içmeyiveririm şu mereti”…
Siz öyle sanın…
Daha önce içtiğiniz içkiler, bıldır yediğiniz hurmalar gibi
tırmalar kıçınızı…
“Daha önce içki içtiği anlaşıldığından…”
Hapse…
İşte aynen böyle oldu…
Daha önce suç işledikleri iddia edilen, delil bulunmasa bile
üretilen banka patronlarının bütün mal varlığına el konuldu…
O kadarla kalsa iyi…
O bankalar ve diğer bütün şirketleri; bilgisiz, beceriksiz ve hatta
“hırsız, dolandırıcı” TMSF
yöneticilerinden birinin eline teslim edildi…
Bakınız şekilde görüldüğü gibi…
Yani, Cavit Çağlar’ın otelinin 1 milyon
dolar tokatlanması gibi…
Bu şimdilik meydana çıkan…
Daha durun hele...
Bu 1 Milyon Dolar, son 10 yılda çalınan paraların yanında
devede kulak!...
Nakliye şirketi kurup zengin olan TMSF'ciler mi
istersiniz, ne istersiniz...
Bitti mi?..
Bitmedi…
Hortumcukaaaarrrr!
Gazeteler, televizyonlar çarşaf çarşaf
görüntülerini yayınladılar o banka patronlarının…
Elleri kelepçeli, yüzünde 4 günlük sakal…
Eşleri, çocukları sokağa çıkamaz oldular…
“Hortumcunun karısı”…
“Hortumcunun çocuğu!”…
Biti mi?..
Bitmedi…
***
Ben o günlerde, “Hukukun anasını ….” diye
haykırıyorum…
Dinleyen kim?..
Neyse…
Bankacılar kefaletle özgürlüklerine kavuştular ama bu kez de
baktılar ki ayaklarına pranga vurulmuş…
Nasıl mı?..
Şöyle:
Pasaportlarına el konularak ve yurt dışına çıkış yasağı
getirilerek…
Bu; adamın dükkân kapısına kilit vurup, satış yapmasını da
yasaklayarak “öde borcunu” demektir…
Ben onlar adına haykırıyordum:
Yahu nasıl ödeyecek adam borcunu?...
Matbaa kurup para mı basacak?..
Dinleyen kim?..
***
Özel bankalarda olduğu iddia edilen “zarar”
toplam 17 milyar dolardı…
Bunun da 12 Milyar Doları, Çukurova ve
Uzan Gurubu bankalara aitti…
Bu iki bankanın borçları çoktan ödendi...
Hem de vahşi faizlerle ödendi…
Çağlar'ın borcu bitmek üzere...
Garipoğlu, taksit bile aksatmadan ödüyor...
Cıngıllıoğlu ve Süzer dava açıp
kazandıkları için borçlardan kurtuldular ama bankaları ve
itibarları gitti...
Bu arada unutmadan hatırlatayım:
Kalan 6 Milyar Dolar da diğer 14 bankanın
zararıydı(!)..
Peki…
Bu rakam 7 yılda nereye çıktı biliyor musunuz?..
46 Milyar dolara…
29 Milyar Faiz!..
Durduk yerde…
Bir o kadar da kazanılmayan paraya kesilen vergi cezalarını
ekleyin…
Kim kazandı?..
Çok küçük bir örnek:
Hüsnüniyetsizlerin kazandığı ülke…
Bankalara el konulduğunda sıradan ve
küçücük bir bankayken, o batan(!) bankaların kredi alacaklarını
tahsil etme yetkisini kazanan (tahsil ettiği her 100 liranın sadece
25 lirası TMSF'ye, 75 lirası kendi kasasına kaldı)
Finansbank’ın sadece % 50’si, 3.5 Milyar
Dolara satıldı 7 yıl sonra…
Bir zamanlar Mehmet Emin Karamehmet’in
bankalarından birinde maaşlı memur olan Hüsnü
Özyeğin, Türkiye’nin en büyük nakit zengini olurken, eski
patronu Mehmet Emin Karamehmet’in bütün bankalarına el
konuldu…
Başka!..
Sıradan bir banka olan OYAK (ordunun bankası)
Ereğli Demir Çelik’i bile satın alacak kadar
büyüdü…
Sonra da 3 Milyar Dolara yakın bir paraya
satıldı…
O nasıl oldu?..
El konulan bankaları üç otuz paraya satın alarak…
***
Aslında bu konu “kitap” olur kitap ama okuyan
bulunmaz çünkü güçlülerin medyası kamuoyunun beynini öyle bir
yıkadı ki; Macbeth'in dediği gibi
“Arabistan'ın bütün parfümleri getirilse o beyinlerdeki
kirleri temizleyemez”
Pardon…
Az daha unutuyordum…
O günün güçlü medyası şimdi ne âlemde biliyorsunuz:
Vergi Kaçakçısı ve borsa manüplatörü olarak hapis cezası
istemiyle yargılanıyor…
Allah kurtarsın!...