Eğin'den 'Hanut değil alınteri' yazısı!

Akşam yazarı Oray Eğin bugün köşesinde Barcelona gezisinin ayrıntılarını 'Hanut değil alınteri' notuyla yayınladı.

Akşam yazarı Oray Eğin bugün köşesinde Barcelona gezisinin ayrıntılarını anlattı. Eğin, Ulusalcılığın Kalesi diye nitelediği İspanya'nın Katalonya özerk bölgesinin başkentini kendisinde iz bırakmaya şehir olarak niteledi.

Yazısının sonuna Hanut değil alınteri! şeklinde bir not düşen Eğin bir anda fikir değiştirip  neden Barcelona'yı kendi 'yaşanacak şehirler' listesinde zirveye oturttuğunu bakın nasıl anlatıyor:

Oray Eğin’den Hala Cevap Yok!

Oray Eğin, 29 Temmuz günü kaleme aldığı yazısında Balçiçek Pamir’den özür dilemiş ve isim vermeden kendi gazetesinin bir yazarına Başak Sayan’a çok sert bir eleştiri getirmişti. Sayan’ın yeni aldığı fotoğraf makinesi  ile Andy Warhol gibi fotoğraf çekeceğini söylemesi üzerine Eğin Sayan için “bilgi eksikliği için en alt seviye”  diye yazmıştı.

Sayan’ın  1 Ağustos günü yazdığı yazıda “Sıkıcı bulduğum için hiç okumadığım, tüm kariyerini ona buna sataşmak üzerine kuran biri, geçen hafta yazdığım yazıdaki bir cümleye takmış duyduğuma göre. Çok güldüm haline.” dedi ve Warhol’un fotoğraflarını köşesinde yayınladı.

Oray Eğin bu yazıya hala yanıt vermedi. Köşesinden hiç bir şey olmamış gibi yazmaya devam ediyor.

"Geçen hafta sonu Barcelona'daydım. Daha evvel de birkaç kez geldiğim bu şehir bende pek iz bırakmayanlardandı. Yıllarca buranın 'haddinden fazla abartılmış' olduğunu düşündüm hatta. Bir arkadaşımın doğum günü vesilesiyle Barcelona'da buluştuk.

Burası Avrupa'nın en çok turist çeken şehirlerinden biri kuşkusuz. Hala Avrupa ortalamasına göre daha makul fiyatlar. Çok güzel bir gece hayatı, iyi restoranlar vaat ediyor. Denizi çok dalgalı, yüzmek mümkün değil, rengi de bizim Ege kıyılarıyla kıyaslanamaz ama gündüzleri plaj çok hareketli.

Hafta sonları, Barcelonata'ya müthiş yoğun bir insan akını var. Çoğunluğu genç olmak üzere her yaştan insan. Çok güzel kadınlar ve erkekler; plaj kıyafetleriyle, bazılarıları çırılçıplak ya da bellerinde bir tek havlu, günü kumsalda geçiriyorlar.

Bu sefer Barcelona'da daha evvel dikkatimi çekmeyen bir eksikliği fark ettim: Büyük metropollerin vazgeçilmez birer parçası haline gelen koşturan insan kalabalığı yok. Takım elbiseli, ellerinde çantalı, bir yerden bir yere yetişmeye çalışan ofis insanlarına rastlamıyorsunuz yollarda...

Barcelona belki de dünyanın en büyük sayfiye şehri; hayatın ritmi de ona göre uyarlanmış. Öte yandan pek çok ofis binası, şirket merkezi de var. Ancak bu insanlar şehir hayatında görünür değil. Belki de bu sayfiye hali, ayrıca da iklim bu sefer daha da sevdirdi Barcelona'yı bana.

Hatta neredeyse kendi 'yaşanacak şehirler' listemde Barcelona'yı zirveye oturttum bile.

Bir kere iklim harika. Temmuzda bile nem sıfırdı. Mimari inanılmaz. Eski binalardan yeni yapılanlara kadar bir estetik mucize Barcelona. Sokaklarında Miro heykeli de var, tepede Calatrava'nın kulesi de. Şehri öyle güzel planlamışlar ki sonunda modern mimarinin buluştuğu bir merkez haline de gelmiş. Kafanızı çevirseniz yıldız bir mimarla karşılaşıyorsunuz. Günümüzde tarihi eserler kadar bir şehre katma değer sağlayan bir unsur bu...

Ben bir de en çok ışığını ve rengini sevdim Barcelona'nın. Gündüz şehir içinde ağaçların ve binaların arasından süzülen güneş ışığı sayesinde şehir adeta parlıyor, geceleri aydınlık derecesi tam dozunda ışık sokak lambaları geniş caddeleri sapsarı romantik hava veriyor Barcelona'ya...

Eksik tarafları yok mu peki Barcelona'nın? Dünyanın 'kusursuz şehirleri' aynı zamanda biraz da sıkıcı şehirler olduğundan kuşkusuz Barcelona'da da aksayan pek çok taraf var. Bütün şehir bisiklete ve yürümeye uygun ama motorlu araç trafiği bir işkenceye dönüşebiliyor; yayaların hakimiyeti yüzünden adım başı kırmızı ışıklar ulaşımı zorlaştırıyor.

Bir de fazla tatil bölgesi havası bazen aşırı gelebiliyor; insan arada metropol koşuşturmasını, kaosu, metropol imkanlarını özlüyor.

Barcelona'nın en önemli sorunu ise İngilizce yoksunluğu... Eğer İspanyolca bilmiyorsanız bir aşamadan sonra şehir üzerinize üzerinize gelebilir. Kimi garsonlarla uğraşmak çok zor; Fransız nobranlığında bazı Katalanlar, bir kısmında yaygın bir kaba tavırdan söz edilebilir.

İngilizce film izleyeceğiniz sinema yok gibi, İngilizce kitap alacağınız yerler çok sınırlı... Bu dil eksikliği ister istemez Barcelona'yı 'uluslararası' bir şehir yapmaktan uzak bir konuma yerleştiriyor.

Hatta giderek İspanyolca kullanımını bile azaltma yönünde talepler geliyor; daha fazla işyeri Katalanca tabelalar kullanıyor, daha fazla duyuru Katalanca yapılıyor, mönüler Katalanca ve İspanyolca olarak iki dille geliyor.
Eskiden dünyanın 'global bir köy' olduğundan söz edilir, sınırlar kalkıp dünya vatandaşları oluşacağından söz edilirdi.

Oysa dikkatimi çeken pek çok şehir pratiğinde olduğu gibi Barcelona'da da hızlı bir yerelleşme var. Dünyanın global bir köye dönüşmesi bir yana, şehirler ulusalcılığın kalesi haline geliyor. Barcelona özünde kendi vatandaşları, kendi içinde yaşayanlar için ideal bir şehir.


Not: Hanut değil alınteri!

Eğin'in yazısının tamamını okuyabilirsiniz.

İndirim Sezonlarında Akıllı Alışveriş: En İyi Fırsatları Yakalamanın Yolları