Düşünceye prezarvatif giydiren gazeteci!...

“Gazeteyi eline alan okumasın!” türünde bir liberal düşünce ise, “insanlar sokak ortasında birbirlerini becersinler ama görmek istemeyen bakmasın” demekle eşdeğerlidir…

Serdar Turgut “ilginç” bir adammış…

Bu benim tespitim değil çünkü ben Serdar için asla “ilginç” tanımını kullanmam…

Ne diyeceğimi ise böylesine ağır başlı bir sitede dillendirmekten utanırım…

Bugünkü makalesinde şöyle diyor Serdar:

 “Hayatın detaylarında ve haberlerde durmadan tuhafın ve edepsizin peşinde olan anormalliğe yatkın beynim daima aradığını bir şekilde bulur da…”

Turgut kendinde vehmettiği bu ilginçliğini, cinsellik içeren konularda yayımcılık yapan bir dergide, bir gazetede sergileyebilir elbette ama…

Ulusal bir kitle gazetesinde böyle bir hakkı yok…

Yok çünkü Serdar Turgut’un yaptığının; düşüncenin üstüne kara bir kefen giydiren statükocu yobazlardan farkı yok…

Serdar da özgür düşünceye prezarvatif takarak çalıştığı gazeteyi porno malzemeleri satan bir seks dükkânına çeviriyor…

Son tahlilde ikisi de örtü…

Birincilerin örtüsü düşünceyi gizliyor, kimseye göstermiyor…

Serdar’ın örtüsü ise düşüncedeki verimliliği, üretkenliği, yaratıcılığı önlüyor, hapsediyor ve bunu bütün kamuoyunun gözleri önünde yapıyor…

Bunları neden anlattığımı açıklayayım…

Serdar bugünkü makalesinde köşesini yine bir porno dükkânına döndürmüş…

Zaten yazısının başlığında, “Dikkat edepsiz yazıdır okumanızı tavsiye etmiyorum” diyor…

Serdar; sosyal konularda ne kadar liberal(!) olursa olsun, ulusal bir kitle gazetesinde porno ödülü alan bir kadının cinsel organını nasıl muayene ettiğini anlatamaz…

Evet; “anlatmaz”…

Bu tür bir gazeteciliğin “yasak” olmasından yanayım…

Hayır efendim…

Olaya “ahlâki” açıdan baktığım falan da yok…

Olaya, ilke açısından bakıyorum…

Serdar Turgut, porno dergilerinden birinde istediğini yazar…

Kime ne?..

Onunla okuyucusu arasında bir alış – veriştir bu…

Ama…

Kitle gazetesinde asla!..

“Gazeteyi eline alan okumasın!” türünde bir liberal düşünce ise, “insanlar sokak ortasında birbirlerini becersinler ama görmek istemeyen bakmasın” demekle eşdeğerlidir…

Kimileri ise “Serdar bunları yazıyor ve AKŞAM okurları çok memnun… Gürül gürül bir nehir gibi akıp gidiyoruz” diyebilir…

Bir zamanlar Ergene nehri de gürül gürül akıyordu ama içine o kadar çok bok akıttılar ki şimdi kurudu…

Sadece mikrop saçıyor…

Yakınında birileri bunu yapar mı bilmem ama ben Serdar'a şunu hatırlatırım...

İnsanlarla hayvanları birbirlerinden ayıran şey insanların vicdanlarıyla, hayvanların ise içgüdüleriyle hareket ediyor oluşlarıdır...

Ve ne yazık ki Serdar, vicdandan tamamen arınmış görünmektedir...

Ve bir Yunan efsanesi ile bitireyim...

Pandora’nın Kutusu’nu biliyorsunuz ama biz bir kere daha hatırlatayım…

Tanrı Zeus, ilahi ateşi çalan Prometheus’nun kardeşi Epimetheus'a elinde balçıktan yapılmış ve asla açılmaması gereken bir kavanoz bulunan tanrısal güzellik ve zekâya sahip, cezp edici, baştan çıkarıcı Pandora'yı eş olarak gönderir.

Epimetheus, kardeşinin tüm uyarılarına rağmen Pandora ile evlenir.

Kadın merakı (Cennetten kovuluşa ne kadar benziyor değil mi?) Bir süre sonra Pandora’yı, kavanozu açmaya zorlar ve Pandora kavanozun ağzını açar…

 Ve kavanozun içindeki tüm kötülükler dünyaya yayılmaya başlar...

Pandora son anda kavanozun ağzını kapatmayı başarır…

İçeride sadece “Umut” kalmıştır…

“Kötülüğün bütün dünyaya yayılmamış olma umudu”…

Ben şimdilik Serdar ve birkaç yakın arkadaşının henüz bütün AKŞAM’ı kaplayacak kadar güçlü olduklarını sanmıyorum ama…

Bu, önlem alınmazsa “hiçbir zaman saramayacaklar” demek değildir…