Dorsay: AKP sempatizanı diyemez kimse bana!
100 Yılın 100 Türk Filmi kitabıyla okurların karşısına çıkan duayen sinema eleştirmeni Atilla Dorsay, Sayım Çınar'a konuştu...
GAZETECİLER.COM
Sayım Çınar, sinema dünyasının duayeni
Atilla Dorsay ile yeni projesini konuştu. Ortaya
sinema dünyasına dair hoş bir sohbet çıktı. 100 Yılın 100
Türk Filmi kitabı bir sinema tarihi serüveni niteliğinde,
Dorsay’ın da kitabına ve okuruna söyleyecek çok sözü var.
“OKUR DAHA AKTİF
OLMALI!”
Türk sinemasına büyük bir hediye verdiniz. Arşivlerinize
dayalı bir çalışma bu. Nasıl aklınıza bu fikir geldi, 100 yıllık
tarihi nasıl kaleme aldınız?
Kasım 2014’de böyle bir kitap yazma fikrim vardı, Remzi Yayınevi de
beni uyardı ve 100. yıla yönelik bir çalışmaya giriştik. 3 ayda
çalışma toparlandı ve insanüstü bir çaba harcadık. Tüm eski
filmleri gözden geçirdim, Türkiye sineması üzerine yazmaya
başladığım tarih 1970’dir. Bütün filmleri tekrar izledim. Fevzi
Tuna’nın Kızgın Toprak yahut Zeki Demirkubuz’un Masumiyet ya da
Ertem Eğilmez’in Arabesk filmleri üzerine yazdığım yazılar
yetersizdi örneğin. Yeni yazılar yazdım. Yakın tarihin filmlerini
de yazdım. Fetih 1453 ile ilgili kısa bir yazı yazmıştım,
genişlettim. Arşivlerden kaynaklardan bilgileri toparlamak
meşakatli bir işti. 70 öncesi filmleri arşivlerden derledim. Sami
Şekeroğlu ve Agah Özgüç’a teşekkür ediyorum.
2000’li yıllarda bir Türkiye sineması devriminden
bahsedebiliyoruz.
Bu yılın ilk 3 ayında bile bir rekor kırıldı diyebiliriz. 20 milyon
izleyici neredeyse. Sinemamız da izleyicimiz de gelişiyor. Geçen
yıl toplamda 40 milyondu.
“ULUSAL KİMLİK ARAYIŞI
SİNEMAYA DAMGA VURDU”
Çok sevinecek şey var. Peki Türk sineması neden bu kadar
izleyiciye ulaşabiliyor?
Türk halkında bir ulusal kimlik arayışı başladı. Her ne kadar seçim
sonuçlarında beklenmedik şeyler oldu dediysek de, kendine özgü
arayışlar var. Son yıllarda tarihe karşı uyanan bir ülkeyiz. Fetih
1453 6,5 milyon izleyiciye ulaşıyorsa bu önemlidir. İki komedi
filmi bu rekora ulaştı. Muhteşem Yüzyıl bu kadar ilgi çekiyorsa,
İlber Ortaylı gibi tarihçilerimiz popstar gibi sevilliyorsa
bunların hepsi tarihe karşı önemli bir ilginin göstergesidir.
Ulusal kimlik arayışı içerisinde sinema da var. Beğensek de
beğenmesek de.
Çocukluğunuz Balıkesir, İzmir gibi farklı şehirlerde
geçmiş. Sinema hep hayatınızda olmuş. Melodramı da hep
sevmişsiniz.
Popüler filmlerle yetiştim. 40’lı yıllarda İzmir’de sinemayla
tanıştım. Melodram sevdiğim bir türdür. 1995’de çıkardığım Yüzyılın
100 Filmi kitabında da Batılı melodrama örneklerini aldım. Bizim
sinemamızda Üç Arkadaş önemli bir melodramdır. Bir başyapıttır. Hep
iyi örnekleri almaya çalıştım. İyi yapıldığında melodram çok
etkilidir ve insanlara iyi gelir.
“KEMAL SUNAL OLMADAN BUGÜNÜN
İZLEYİCİSİ OLMAZDI”
Üçlemeler yapan yönetmenleri de seçmişsiniz
kitabınızda.
Üçleme yapmak Batı sinemasında bile kolay değildir. Aynı tema
üzerinden aynı oyuncuları kullanarak filmler yaratmak önemlidir.
Aynı temayı güçlü ve inatla sürdürmek önemlidir. 70’lerde Lütfü
Akad’ın Göç üçlemesi en önemli örneklerdendir. Sinemamız batmak
üzereyken göç temasının işlendiği ve Hülya Koçyiğit’in olduğu bir
üçlemeden bahsedebiliyoruz. Gelin, Düğün ve Diyet. Bu bir zirve.
Yakın dönemde de yapıldı. Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf üçlemesi,
karışık insan dönemlerinin işlenmesini görürüz. Yumurta, Süt ve
Bal’dır bu üçleme ve çok önemli karşılığı vardır. Bir de diğer
üçleme, Derviş Zaim’in Türk Sanatları Üçlemesi’ni projeye aldım.
Cenneti Beklerken, Nokta ve Gölge ve Suretler. Duyarlılıklar
farklıdır ama organic olarak sanatların bütünlüğü son derece
önemlidir. Alamadığım üçlemeler de oldu. Ölüm ve Vicdan Üçlemesi ve
Cemal Şan’ın Sekiz Gün üçlemesini alamadım. İkilemeler de var. Aynı
yönetmenin iki filmi değil. Birbirini tamamlayan fimler olmasını
önemsiyorum. Örneğin Kemal Sunal’ın Kapıcılar Kralı ve Çöpçüler
Kralı. Kemal Sunal olmadan Yeşilçam olmazdı. Ertem Eğilmez’in ilk
iki Hababam Sınıfı’nı aldım. Süreyya Duru’nun Bekir Yıldız’a
dayadığı filmler, Kara Çarşaflı Gelin. Hülya Koçyiğit’in Firar ve
Kurbağalar. Bu ikilemeleri de çok önemsiyorum. Tek fimlerde Onur
Ünlü’nün Sen Aydınlıtırsın Geceyi adlı filmini 101. Film olarak
aldım.
İlk filmlere de yer veriyorsunuz.
Hamam çok önemlidir. Serdar Akar’ın Gemide filmi. Hiçbir Yerde. Tek
filmde kalmak acıklı bir şey. Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak
yönetmeni ne yazık ki ölüyor, Ahmet Uluçay. Fehmi Yaşar hala
aramızda ama Camdan Kalp’in devamını getiremiyor.
Sizin Türk sinemasıyla ilgili önemli görüşleriniz var.
Duyguyu ön plana çıkarıyorsunuz eleştirilerinizde. Bir de matematik
gibi okuyanlar var sinemayı. Sizce hangi filmler eleştirmenleri
geliştirir?
Sinema yaklaşımızı kişiliğimiz belirler. Bazı filmlerde çok
ağlarım. Duygusal bağlantılar kurarım. Sevmediğimi zannettiğim bir
filmde öyle bir sahne görürüm ki çok sevinirim. Örneğin Babam ve
Oğlum’da daha mesafeli bir izleme gerçekleştiriyordum ancak öyle
bir son yarım saat oldu ki çok etkilendim. Hıçkırıklar içinde
bitirdim. Issız Adam’da da benzer şeyler yaşadım. Kimi eleştirmen
arkadaşlar daha rasyonel okuyabilir sinemayı, buna bir şey diyemem,
yüzüncü yılda başka toplamlar çıksın isterim, farklı bakış
açılarını görebiliriz böylece.
Bu yıl İstanbul Film Festivali’nde onarımdan geçen filmleri
izleyeceğiz.
Bence benim kitabımda geçen kimi filmler onarımdan geçmeli.
40’lardan başlayarak tüm filmlerin onarılması gerektiğini
düşünüyorum. Bataklı Damin Kızı Aysel, Beklenen Şarkı, Kanun
Namına, Yalnızlar Rıhtımı, Atıf Yılmaz’ın Yarınlar Bizimdir, Erkek
Ali gibi filmler mutlaka onarımdan geçmeli. Bir kere gerek
seyircinin gerek elştirmenlerin bu dönemleri keşfetmesi lazım.
Sadece Arıburnu’nu hatırlatmak bile çok önemli benim için. Dediğim
gibi gerek sinema seyircisinin gerekse eleştirmenlerimizin sinema
tarihini yeniden keşfetmesi gerekiyor.
Türkiye’nin kütüphanelerinde referans olarak kabul
edilebilecek bir kitap hazırladınız. Filmlerin dvdleri de satışa
çıkarılsa çok güzel olur.
Şaşılacak biçimde kopyaları kötü durumda değil. Faruk Genç adında
önemli bir yönetmenimiz var 40’larda, Taş Parçası, Yılmaz Ali gibi
filmleri vardır. O filmlerin bulabildiğim kopyaları son derece
kötüydü. Ancak yazdıklarımın çoğu iyi durumdaydı. Çok görkemli
bütçelere ihtiyaç yok, makul birer bütçeyle onarıp dijitale
aktarılmalı. Bir ya da birkaç Ertuğrul filmi, Orhan Kemal’in, Yaşar
Kemal’in eserlerinden yapılan filmler var. biraz imkanı olan bir
kültür bakanı bunu çoktan yapmalıydı. Yuvarlak sözler söyleniyor
ama icraate geçilmeli.
“DÜNYA GÖRÜŞÜM EMPATİYLE
ŞEKİLLENİYOR”
Kitabı yazarken ideolojik bir gözlüğünüz yok. Emekçi
haklarını sosyalist filmler de var, başka türlü filmler de
var.
İdeoloji dünya görüşü demek. Benim görüşümde esneklik vardır.
Önyargım olmaz. Empati yaparım. Yücel Çakmaklı iyi dostumdu ve
Memleketim filmini çok sevmiştim. Dünya görüşüne katılmıyorum ama
iyi filmi önemsiyorum. Memleketim İslami görüşle laik görüş
arasında önemli bir köprü kuruyordu. Bugün de gurur duyuyorum o
filmi almaktan.
AKP Antalya, Malatya gibi festivali olan şehirleri aldı.
Sizce değişimler olur mu?
Antalya ilginç bir örnek, belediye başkanlığının değişimi büyük bir
fark yaratmayacaktır. Tabii ki her başkan yoğurdu farklı yer.
Festivalleri daha özgür kurumlar yönetmeli ama kurumsallaşma sorunu
her alanda olduğu gibi bu alanda da var.
Kitabınız için yorumlar nasıl?
Mailler, telefonlar, yazılar çok hoş. Uğur Vardan, Doğan Hızlan,
Zeynep Oral, Edanur Üçer gibi isimlerin yazıları söyleşileri çok
hoştu. Erkan Aktuğ söyleşisi de çıkacak. Milliyet Sanat 4 sayfasını
ayırdı, Vatan Kitap Eki, Remzi’nin bülteni çok hoştu. Karşı’da
güzel bir yazı çıkacak. Kitabın dağıtımı sorunlu ne yazık ki.
D&R içeri sokmadı kitapları, doğru da sergilenmiyor. Türk
sinemasının 100. Yılında bu tavır problemli. 54. kitabım benim.
Daha fazla ilgiyi hak ettiğini düşünüyorum.
İstanbul Film Festivali’nde konu ettiğiniz filmlerden
örnekler var mı?
İstanbul festivali benimle hiç bağlantılı olmadığı halde Azize
Tan’ın Fatih Özgüven’le Engin Ertan ve bir akademisyenle “Bu
İkiliye Dikkat” programı oluşturdu. Birbirlerine bağlanan filmler
gösteriyorlar. Halit Refiğ’in Bir Türke Gönül Verdim’I ile Hamam
bir arada gösteriliyor. İstanbul’un Fethi’yle bir film
gösteriliyor. 19 eşleşmeyle 38 film var. Beklenen Şarkı ya da
Yalnızlar Rıhtımı gibi filmler de var. Aklın yolu bir. Çok mutlu
oldum bu haberleri alınca. Festival sırasında kitabı
bulunduracaklar, bu da güzel bir gelişme.
Akil insanlar arasında Hülya Koçyiğit de vardı ve
yurtdışına gittiğinde protestolar gördü.
Politika her şeye bulaştı. Politize vaziyetteyiz. Politika hakkında
hiç konuşmadığım kadar konuşuyorum. AKP sempatizanı diyemez kimse
bana, ama bu akil adam meselesini kötü görmedim hiç. Süregiden bir
problem vardı ve iletişim kurulması gerekiyordu. Halk tarafından
sevilen insanların olmasında ne mahsur var? Lale Mansur’a, Hülya
Koçyiğit’e nasıl karşı olursunuz? Bugün gelinen noktada herhangi
bir ismin böyle bir girişimde bulunacağını zannetmiyorum.
“HAYATIMI ADADIĞIM KİTABIMI
İKİ BİN KİŞİ OKUMADI”
Kitaplarınızın genel durumu nasıl?
Kitaplarım 2000 civarı basıyor. Emek Yoksa Ben de Yokum, bu kitabım
ikinci baskıyı görmedi. Hayatımı adadığım bir kitabı iki bin
kişinin alıp okumaması tuhaf. Bazı kitaplar 100.000 ile giriyor,
saygı duyuyorum ama bizlerin okuyucu kitlesinin de yeterince aktif
olmadığını düşünüyorum. Kimseyi suçlamak istemem ama sahip
çıkmalıyız kitaplarımıza.