Doğan Şentürk anlattı; FOX Haber neden reytinglerde açık ara birinci?

Doğan Şentürk, FOX Haber'in başarısını anlattı, Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya hakkında bakın neler söyledi?


Bonnie Vie dergisinden Hakan Solaker, FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk ile renkli bir röportaja imza attı. Doğan Şentürk, FOX Haber'in başarısını anlattı, Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya hakkında bakın neler söyledi?



İşte dergide yer alan röportaj:

Türkiye'de televizyonlarda programlar hazırlamak, belgeseller, diziler, yarışmalar ve eğlence programları yapmak hep zor ve bir o kadar da riskli olmuştur. İşte tam on yıldır habere damga vuran bir televizyon FOX.

Bu çok önemli başarının arkasında ise mutfakta yetişmiş başarılı bir haberci ve işinin aşığı isim var. Fox Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk. 2007 yılında başlayan başarı serüvenini 2018'e bir ay kala hala zirvede tek başına devam ettiriyor.

İyi bir haber ekibine ve haber önü sunum ekibine sahip olan Doğan Şentürk ile bu başarı öyküsünün perde arkasını, önünü sorduk.

Ve karşınızda, dizileri bile rahatsız eden başarılı bir haberci, Doğan Şentürk…

'Kollektif bir başarımız var. Ama bir başarısızlığımız olduğunda onu da kollektif olarak göğüsleyebiliyoruz. Ben yıllar yılı devam eden başarıyı bir buna bağlıyorum'

-Sevgili Doğan, yıllarca çalıştığın kanalda haberciliğe neredeyse ambargo koydun. Bu tesadüfleri geçti, tam bir başarı öyküsü oldu. Ekibini nasıl kurdun? Bu ülkede haber bulmak zor. Bu temelleri nasıl oluşturdunuz?

-2007 yılında başladık bu olaya… 11'nci yılımıza girdik ve istikrarlı bir şekilde aynı ekiple devam ediyoruz. Bizim başarımızın en büyük temellerinden biri ciddi bir ekip ruhu olması.

Ekibin hepsi genç arkadaşlar ve piyasada habercilerin arasında yer alan isimler. Bunun dışında bir o kadar da takım oyununa uygun karakterler… Önemli olan da bu zaten. Benden başlayarak en alt kademeye kadar insanların önem verdiği unsurlar var.

“Ben gazeteciliğimi iyi yapayım, dürüst ve istikrarlı olayım. Aynı zamanda başarılı huzurlu, sağlıklı olalım ve birbirimizin yarattığı boşlukları dolduralım. Birbirimizin hatalarını kapatalım.”

Habercilik, biliyorsun ki ego işidir. Ego çok önemlidir çünkü, hedefiniz ve ihtirasınız olacak. Ama maalesef bizim sektörde ego ve hırsın fazlası insanlara zarar verir hale geldi. Bunun kontrolü çok önemli. Ego işiniz için iyidir ama başkasının üstüne basmak, onları ekarte etmek üzerine kurulu olan ego zarar getirir.

Bizim haber merkezimizde buna son derece önem veriyoruz. Tabii ki hırsımız ve hedefimiz var ama bu hırs başkalarına zarar verme noktasına gelirse, o haber merkezinde huzur bekleyemezsiniz. Biz başarıyı da başarısızlığı da kollektif sayan bir haber merkeziyiz.

Fatih Portakal ya da İsmail Küçükkaya haberde bir söz söylediyse, o sözün bütün yükümlülüğünü sadece onlar almaz. Başta ben olmak üzere bütün haber merkezi alır. Bunun dışında haber merkezinde bir haber bandı yapıldığında onun da sorumluluğunu onlar alır. Biz birbirimizi yalnız bırakmayız. Başka türlü güven müessesesini oluşturamazsınız.

'Ana Haber'iyle, sabah kuşağında 'Çalar Saat'iyle, hafta sonu 'Ana Haber'iyle 'Sabah Haber'iyle, hafta sonu yaptığımız 'Benden Söylemesi' adlı programla kollektif bir başarımız var. Ama bir başarısızlığımız olduğunda onu da kollektif olarak göğüsleyebiliyoruz.

Ben yıllar yılı devam eden başarıyı bir buna bağlıyorum, bir de profesyonel yaşamımızın dışında birbirimizin sevinçlerine, hüzünlerine, yaslarına, acılarına da çok hakim olmamıza bağlıyorum.

Örneğin biz zaman zaman ekip olarak çıkıp yemek yiyoruz. O yemekte herkes birbirinin kendisi ve ailesiyle ilgili sevinçleri, sıkıntıları biliyor. Yani baktığınızda biz gerçek anlamda bir aileyiz.

'Bir gazetecinin damıtılmış vicdanı olması çok önemli. Damıtılmış vicdanınızla toplum vicdanı örtüştüğünde, siz başarılı gazetecisiniz demektir'

-Televizyonlar arasında Ana Haber olarak büyük bir rekabet var. Hepsi pastadan bir pay almaya çalışıyor. Siz 11 yıldır bu istikrarınızı nasıl koruyorsunuz?

-Tabii bunun birkaç önemli faktörü var. Sonuçta baktığınızda bütün haber bültenleri aynı haberleri veriyorlar. Hemen hemen birbirleriyle kurguları da aynı. Ama bizim istikrarımızın en önemli faktörlerinden biri sunuş… Gerçi bütün kanallardaki haber sunucularının hepsi alanlarında profesyonel, bu konuda dirsek çürütmüş, duayen isimler…

Onlara kesinlikle haksızlık etmemek lazım. Ama biz starımızı sıradan, seyircimizi ise star yapmak üzere yola çıktık. Biz her gün Türkiye'nin evlerine giriyoruz.

Türkiye'ye her sabah "Günaydın", her akşam da "İyi Akşamlar" diyoruz. Biz asıl hedefimize ulaştık ve o evin bir bireyi olduk. Fatih Portakal bugün Türkiye'deki bütün ailelerin bir bireyi… Çünkü Fatih Portakal çok doğal. Keza İsmail Küçükkaya da öyle. her ikisi de ailelerin akrabaları gibi algılanıyor. İşte bu algıyı doğallık yaratıyor.

Her ikisi de kamera önünde nasılsalar, kamera arkasında da öyleler. Bir de her görüşten her persfektiften, oluşan bir yazı işleri masası var. Bu da çok önemli. Biz haber toplantılarında bir olaya tek bir pencereden bakmıyoruz. Çünkü biz Türkiye'nin bir mozaik olduğuna inanıyoruz. Böyle olunca da bütün Türkiye bizi izliyor.

Haberde asla taraf değiliz. Altını çizerek söylüyorum, tarafsız bir haber yapıyoruz. Biz bu ülkenin değerlerinden bu ülkenin bayrağından tarafız. Kurucu irade Mustafa Kemal Atatürk'ten tarafız.

Bu ülkenin dini değerlerinden, sosyolojik değerlerinen tarafız. Bizim tek görevimiz gazetecilik. Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya yaptıkları yorumlarda doğruyu ve olması gerekeni söylüyor. Toplum sağduyusu ve toplum vicdanı neyse onu söylüyorlar.

Biz karşı taraftan görüş almadan asla haber yapmayız. Ama taraflı, yandaş ve angaje olan yayın organlarının çok olmasından dolayı biz muhalif gibi algılanıyoruz.

Ama her kesimden insanlar bizi izliyorsa demek ki doğru iş yapıyoruz. Benim sabah, akşam ve hafta sonları yaptığımız haberlerle vicdanım ters düşmüyorsa Genel Yayın Yönetmeni olarak en büyük reytingim odur.

-Siz bültenlerinizde intihar ve özellikle de çocuk istismarı haberlerine yer vermiyorsunuz? Halk da buna olumlu tepki veriyor. Bunu ekrana domine etmek çok önemli değil mi?

-Tabii ki çok önemli. Biz sadece gazeteci gömleğiyle hareket etseydik, böyle davranmazdık. Ben bir habere gazeteci Doğan Şentürk olarak bakıyorum, bir aile babası Doğan Şentürk olarak bakıyorum, bir eş Doğan Şentürk olarak bakıyorum.

Yani insan Doğan Şentürk olarak bakıyorum. Bütün bu bakışlarımla empati yapıp, bütün bulardan sonra damıtılmış bir vicdan çıkarıyorum o haberde… Bir gazetecinin damıtılmış vicdanı olması çok önemli. Damıtılmış vicdanınızla toplum vicdanı örtüştüğünde, siz başarılı gazetecisiniz demektir.

-Senelerdir ana haber sunan Uğur Dündar, Ali Kırca, Mehmet Ali Birand vardı. Onlar hem ankormen hem de haber merkezinin başıydı. Ama burdaki başarının geri planında ve temelinde siz varsınız ve hep geri plandasınız. Bunun nedeni nedir?

-Bu soru bana hep soruluyor. Bir kere ekranın kendine ait bir tılsımı, bir cazibesi vardır. O ekranda olduğunuz sürece zamanla bir hayran kitleniz oluşur, sokakta daha fazla yürüyemezsiniz. Hele günümüzde gazetecilerin basın özgürlüğü ve can güvenliği konuşuluyorsa, sürekli dikkatli olmak zorundasınız. İster istemez yaşamınızı kısıtlamak zorunda kalırsınız. Yaşamın içinde istediğiniz kadar, arzu ettiğiniz kadar olamazsınız.

Ben bu konuda rahatım. Ben toplumun bütün nabzını ölçebiliyorum. Ben, yeri geliyor sokakta dolaşabiliyorum, pazara gidebiliyorum. Sokakta her şeyi çok rahat gözlemleyerek yürüyebiliyorum. Zamanı daha efektif olarak kullanabiliyorum.

Haber merkezinin ihtiyacı olan daha fazla bilgi, istihbarat, enformasyon gibi detaylara zaman ayırabiliyorum. Şöyle düşünelim, ben sabah 08.30'da buraya geliyorum ve akşam 20.30'a kadar aralıksız çalışıyorum.

Bu aralıksız çalışmanın tamamı ekranda verilecek haberlerin düzenlenmesi, ayırt edilmesi, tasnif edilmesi ve haberin virgülüne kadar kontrol edilmesiyle geçiyor. Ayrıca bir haber merkezini yönetmenin ille de ekrana çıkmak gibi bir yükümlülük getireceği kanaatinde değilim. Çünkü Ufuk Güldemir'in öğrencilerinden biriyim.

Çünkü rahmetli de ekranı sevmez ve çıkmazdı. Benim tarzım bu. Ben bu ekolü seviyorum. Ben ekrana çıkarak güçlü olmak, kalıcı olmak gibi bir şey olduğuna inanmıyorum. Ekran sıradan, doğal ve egosuz insanları daha fazla baş tacı eder. Mesela Fatih Portakal için bu örnek çok daha doğru bir örnektir. Bence ne kadar doğal olursanız, o kadar kalıcı oluyorsunuz.

Bir de herkes ekrana çıkacak diye bir kural yok. Ben mesleğin her aşamasından geçtim. Uzun yıllar ekranda da oldum. 14 yıl muhabirlik yaptım. Canlı bağlantılar, anonslar, programlar… Kaldı ki zaten o birikimimizi de yeri geldiğinde kullanıyoruz.

10 yıllık süre zarfında seçimde, referandumda özel yayınlarda hep varım ve ekrandayım. 15 Temmuz yayınında da vardım, uzun soluklu yayınlarda hep oldum.

Ama burada çok zor bir işim var. Şu an Türkiye'de tarafsız gazetecilik yapmak çok zor bir olay. O yüzden bunu en ince ayrıntısına kadar yapmak zorundayım. Ekrana çıksaydım, öğleden sonramı ekrana verip haber merkezinden kopacaktım.

O zaman ekibimi ihmal edecektim, bu işin mutfağını ihmal edecektim ve belki çok daha farklı bir sonuç alacaktık. Bütün bunların dışında benim bir aile sorumluluğum da var.

Ben aynı zamanda üç çocuk babasıyım. Bir baba olarak onlara da zaman ayırmam gerekiyor. O nedenle ekranda olmamayı ekranda olmaktan çok daha mantıklı buluyorum.

-Eskiden Abdülhamit döneminde bir jurnalistler vardı vardı bir de jurnalleyenler. Şimdi de aynı durumu yaşıyoruz. Buna ne diyorsunuz?

-Ertuğrul Özkök'ün çok kullandığı bir sözü vardır, "İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmaz" diye. Benim için de öyle. İnsana dair hiçbir şey beni şaşırtmıyor. Benim en çok üzüldüğüm meslektaşın meslektaşa yaptığı linç ve hedef göstermesi. 1980'li yıllarda da ayrışmacılık vardı.

Ama bir Tercüman gazetesi yazarıyla bir Cumhuriyet gazetesi yazarı birbirini hedef göstermiyordu. Ama günümüzde geldiğimiz nokta çok trajik. Meslektaşın meslektaşa linçi… Sanmayın ki sözüm sadece iktidara yakın gazetecilere… İktidara muhalif olan gazetecilerde de bu var.

'İyi haberciden iyi diziciler çıkar'

-Fox haber haftanın yedi günü raytinge hakim oluyor. Senin kanalın da buna dahil, diziciler bu durumdan rahatsız. Diziciler haber programını yok sayıyor. Sıralamada ikincilerse birinciyiz diyorlar. Diziler kadar seyrediliyorsun sen de… Bu duruma nasıl bakıyorsun?

-Haftanın her günü ortalama 18-20 tane dizi yapıyorum. Bütün yapımcılardan da ucuz yapıyorum. Ana haber bültenimin içerisinde 18-20 tane dizi var. Çünkü dizilerdeki konuların tamamı hayattır. Ben hep şunu söylüyorum: “İyi habercilerden, iyi diziciler çıkar.” Her haber ayrı bir öykü.

Dolayısıyla bu işi iyi yapıyoruz ki dizilerden önde ilerliyoruz. Kendi kanalım açısından soruyorsanız, biz zaten prime-time çok yüksek bir raytingle giriyoruz. Bizim dizilerimiz için ana haberimiz bir avantajdır. Rakiplerimiz için dezavantajsa ne mutlu bize demek ki işimizi iyi yapıyoruz.