'Doğan Kitap, farklılık yaratmak için çalışıyor'
Doğan Kitap Yayın Direktörü Deniz Yüce Başarır ile buluşan Sayım Çınar, yayıncılığa, medyaya, gelecek günlere dair zevkli bir söyleşi gerçekleştirdi.
GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR
Sayım Çınar 2014’ün son günlerinde yayıncılık sektörünün Z raporunu almaya devam ediyor. Doğan Kitap Yayın Direktörü Deniz Yüce Başarır ile buluşan Çınar, yayıncılığa, medyaya, gelecek günlere dair zevkli bir söyleşi gerçekleştirdi.
Doğan Kitap’ta kaçıncı yılınız Deniz Hanım?
2009’da yayın direktörü oldum. 2003’den beri de editörlük yapıyordum, ufak uzak kalmalar dışında uzun süredir bu çatı altındayım.
Bu süre içerisinde yayıncılık da çok değişti. Transferler, borsa gibi iniş ve çıkışlar.
Doğru. Doğan Kitap gibi büyük bir kurumsanız, kayıplara üzülüyorsunuz ama çok şey kaybetmiyorsunuz. Sürekli dönen bir sisteminiz var sonuçta, sürekli üretim var. Her kayıp yeni bir kazanç getiriyor. Çok satan yazarlarsa konu, yenilerini buluyorsunuz. Çok satan kitap değil, her kitabı potansiyeline ulaştırmak da çok önemli. 10.000 satan kitabın 10.000’ini doldurmak ve onu 20.000’e ulaştırmak da müthiş bir keyif.
“HER ŞEYİ KURALINA UYGUN YAPMAK ZORUNDAYIZ”
Yayıncılık hala bir risk. Buna rağmen sektöre her gün katılan butik yayınevleri var.
Türkiye’de yayıncılık zor bir iş. Büyük kar marjları yok. Her şeyinizi legal yapıyorsanız büyük paralar kazanamayabilirsiniz. Seri üretim yaparsanız ancak bir kazanç elde edebilirsiniz. Butik yayınevinde bu yok. Ama onlar da başka şeylerden kısabiliyorlar. Biz marketingi full yapıyoruz, çok para harcıyoruz. Kuralına uygun yapmak zorundayız. Onlar daha küçük çapta kalabiliyorlar, masraf azaltmak için. Yurtdışına gittiğimizde bazı katalogların kapatıldığını görüyorum ve bu kitapların yayınlanmadığını da görüyorum. Hepsi yayınevinin ileride üstüne binecek şeyler. 20 kitabı kapatıp bir kitabı çıkarıp parlatmak şu an iyi bir fikir gibi görünse de ileride o kitapların ödemesi vs. bir yük olacak. Basmayıp gelire döndürmüyorsanız, süreklilik ve kurumsallık olmuyor.
Hem çeviri eserleri hem Türk yazarların kitaplarını yayınlıyorsunuz. Türkiye’de yazarın kitabı çıkınca her mecraya röportaj veriyor.
Bizde yazar kitabın önüne geçebiliyor. Her yazara aynı tonda PR yapılamaz. Yurtdışında da çeşitli biçimler var. Bazıları göz önüne çıkıyor, bazıları hiç çıkmıyor. Türkiye’de de böyle. Yeni albümü çıkan popçular gibi yazarlar da kitabını lanse etmek için röportaj veriyor, ekranlara çıkıyor. Bir dozu olması gerektiğine inanıyorum. İlk yaptığınız hareket, röportajlar, metro çalışmaları, kartonetler ilk bir haber verme amaçlı. Asıl mesele fısıltı gazetesi, ben okudum sen de oku denilmesi.
Enver Aysever de katıldı aranıza. Elif şafak en çok satan yazar, zaten sizde. Tartışılan isimlerle çalışıyorsunuz, koruyucu melek olmak zorunda kalıyor musunuz arada?
Şeytanın avukatlığını yapıyoruz kimi zaman, kimi zaman aramızda tartışıyoruz. Bunların hepsi hem yazarın hem kurumun imajını korumak için. Yapmadığımız zamanlar da olabiliyor. Yazarın ve sizin doğrularınızı aynı hizaya sokmak burada mesele. Esas olan eser.
“MESELESİ YAZMAK OLAN İNSANIN DURUMU FARKLI”
Yazarlar da tecrübe kazanıyor zamanla. Edebiyat yoluyla şöhret olmak isteyenler var. Hayalet yazarla ünlü olmak isteyenler var.
Bizim bir takım kriterlerimiz var. Anı ve biyografi kitaplarında gerçekten tanınan bir isimle o kitap tutar. Gerçekten meşhursanız o kitap tutar. Edebiyatta ya da incelemede derdi yazmak mı değil mi ona bakıyoruz. Yazdıklarından çıkarabiliyorsunuz zaten. Meselesi yazmak olan insanın durumu farklı.
2014’te edebiyat daha az gündem oldu. Kişisel gelişim kitapları çok öne çıktı.
Edebiyat dışı bu yıl daha göz önünde oldu. Edebiyat içinden de bir takım kitaplar kendini gösterdi. Toplumsal yapımız çok değişiyor. Seçimler vardı, yine seçimler olacak. İnsanlar bir yere bir şeye sığınmak istiyorlar. İnanmak istiyorlar. Edebiyat keyfi farklı bir şey ama yeni bir ses de geliyor. Okunan kitapların çizgisinin değişmesi çok doğal çünkü toplumun çizgisi değişiyor. Yayınevleri tarzlarına göre yayıncılık yapıyor.
Doğan Kitap’ın bir eşitlik misyonu var. Sosyal yayıncılık yapıyorsunuz. Editörünüzle, halkla ilişkilercinizle eşit ilişki kuruyorsunuz, daha ofisten başlayan bu durum yayıncılığınıza da etki ediyor.
Benim için temel olarak önemli olan insan. Çok satan az satan yazar olmak önemli değil, insan olmak önemli. Şevk, heyecan beni ilgilendiriyor. Ekibimiz de öyledir, üretmeyi sever,neşelidir. İş görüşmesinde de buna dikkat ediyorum. Pozitif olması benim için çok önemli. Okumayı sevmesi çok önemli. Takımın bir parçası olabilmek çok önemli. Herkesin star olduğu bir alan var.
Kitap fuarlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Satış yapılıyor, imzalar yapılıyor. Kitap ekleri reklam bekliyor, ilan politikaları yormuyor mu sizleri özellikle bu dönemlerde?
Pazarlama yapıyor bu planlamayı ama genel politikayı söyleyebilirim. Kitaba göre davranıyoruz. Bütçesi nedir, hangi mecralarda okuruna ulaşıra bakıyoruz. Tabii kitap ekleri yaşamalı ama doğru mecralara da ulaşmalı kitap.
Doğan Novus’tan söz edelim. Şaşırtan yazarlar oluyor mu?
İki yeni marka yarattık. Novus ve Ceo Plus. Facebook’un CEO’sunun Sheryl Sandberg’in kitabını yaptık, Türkiye’ye geldi, güzel söyleşiler yapıldı. Kitap da iyi gitti. Novus’ta 16 - 17 kitap oldu. Novus benim için ilginç bir alan. Edebiyatçıları, sağlık adamlarını, gazetecileri bilirim ama kişisel gelişim alanından insanlarla yeni tanışıyorum. Orada ilginç bir yapı var. Psikoloji okudum bu bana yardım ediyor tabii, yenilik bu. Doğan Kitap’ın ulaşamadığı başka okurlara ulaşmayı hedefliyor bu markalar. Keşke Kadın Olsam çıktı en son, 100.000 baskı ile başladık, taleplerden dolayı 120.000 yaptık.
DÜNYADA TREND SELF PUBLISHING
Yeni serüvenler başladı. Cinius müşteri odaklı bir yayıncılık yapıyor. Kitaplarına ortak oluyor yazar. Bu tarz yayıncılığa nasıl bakıyorsunuz?
Bence güzel bir girişim. Print on demand var dünyada, yayınevi her şeyi basamıyor ve göremiyor. Bu yoğunluğun içinde sistem sizi engelleyebiliyor. Bence insanlar söyleyecek sözü varken bu tarz bir yayıncılığa başvurabilirler. Self publishing dünyada trend. Önce e-kitap olarak yayınlanıp sonra yayınevleri tarafından hakları alınan birçok kitap var. Kolay değil tabii. Biz büyük bir yayınevi olduğumuz halde, Kamçatka örneğin, Figueras yazarı, bence çok iyi bir kitaptı. Ama kaç kişiye ulaştı? Biz bile bazı kitapları okura ulaştıramayabiliyoruz. Haftada 1000 kitap çıkıyor neredeyse, çok satmayan kitap hemen geri çekiliyor.
Türk romanında da patlama var.
Hep çoktu yazan aslında.
NE ANLATTIĞINIZ DEĞİL NEYİ NASIL ANLATTIĞINIZ ÖNEMLİ
Nasıl değerlendiriyorsunuz bu hızlı üretimi?
Okurdan çok yazar var. Demin söylediğimiz şeyle ilintili. Yazarak kendini gösterme ihtiyacı hissediliyor, kendi yaşadıklarını çok özel hissediyor. Yazmakla bir meselesi olan insanı bu tarz yazandan ayırabiliyorsunuz. Ne anlattığınız değil, neyi nasıl anlattığını önemli. Farklılık yaratmak çok önemli.
Televizyon kökenlisiniz. Yıllarca seslendirme yaptınız. Kitaba özel bir kanal olsa keşke diye düşünüyorum.
Keşke olsa. Bir yandan da televizyon çok pahalı bir iş. Bir kanal idare etmek çok zor. Yayıncıların gücü ne kadar yeter bilmiyorum. Ütopik bir şey. Şu anda medyanın durumunda çok zor.
Şirin Payzın son on dakika kültür sanat haberlerine yer ayıracağım dedi söyleşimizde.
Ne güzel olur. Çok geri planda kitap televizyonda. Televizyon sığ bir iştir. Dikkat çekecek bir şeyler yapmalısınız. Hareket, dinamik gerekiyor. Görsellik çok önemli.
Sizi kalbinizden vuran kitapları sorarak tamamlayalım söyleşimizi.
Kamçatka: Marcelo Figueras, Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları: Haruki Murakami, Z: Zelda Fitzgerald, Freud’un Metresi, Renkli Tarih serimizden Can Sıkıntısı ve Vampir Tarihi, Günışığı Kapısı, son olarak da Düşman Yaratmak Umberto Eco’dan.