Zeynep
KURTBAY
GAZETECİLER.COM
Ergun Babahan 24 yaşında başladı
gazeteciliğe... Yeni Asır, Söz, Hürriyet, Sabah, Yeni Binyıl, Akşam
sonra yeniden Sabah derken geçtiğimiz yıl tam da bu zamanlarda
yayın yönetmenliği koltuğuna, kendi deyimiyle ayrıcalıklara veda
edip kenara çekildi. Şimdi Star gazetesinde köşe yazıyor, 24'te
Günün Manşeti programını yapıyor. Ona omurgasız diyen de oldu;
yağcı diyen de tosuncuk diyen de... O ise ''Ben değişmedim, taraf
oldum, taraf olmazsanız bertaraf olursunuz'' dedi. Doğru bildiği
yoldan şaşmadı. Sabah'ı ölmek üzereyken yeniden dirilttiğini
söyledi.
Ergun Babahan'la çocukluğundan yola çıkıp medya serüvenini
konuştuk. Selahattin Duman'ın yardımcısı olmak nasıldı? Zafer
Mutlu'dan ilk azarını ne diye işitti? Neden bunalıma girdi, ruhu
sıkıldı? Sabah'ın Medya Plaza yıllarındaki gece kaçamakları, kebap
partileri, Zafer Mutlu'nun evinde poker partileri, meyhane
buluşmaları... Şimdi o sıkı dostluklardan geriye ne kaldı?
Kırgınlıkları, pişmanlıkları... Bu röportajda hepsini
okuyacaksınız. Röportaja bugün; medya tarihinin en önemli olayıyla
sohbetimizden başlıyoruz; Ertuğrul Özkök'ün gidişi ve yansımaları
üzerine konuştuk. Hükümet medya ilşkileri üzerine...
Ertuğrul Özkök’ün gidişi sizce bir tasfiye mi, hükümet kelle mi
aldı?
Hükümetin kelle almaya ihtiyacı
yok. Bence Doğan grubu hükümete hoşgörünmek için hamle yaptı. Bir
çeşit biat gösterisinde bulundu. Doğan grubu da yandaş medya oldu
böylece.
Eğer
öyleyse Bekir Coşkun’un gidişi Doğan grubunun elini rahatlatmamış
mıdır?
Yazarlar o kadar belirlemez.
Aslolan manşetlerdir. Her gün aynı yazıyı yazan askere esas duruşa
geçip sivillere çakan yazar devri bitiyor Türkiye’de. Artık
insanlara küfürle hakaretle ‘bidon kafalı’ diyen yazarlık bitiyor.
Böyle yazarlık zaten mümkün olamazdı. Sorun ne Özkök’te ne Bekir
Coşkun’da..
Patronlar bu gazeteyi zengin
olacağım diye kullanacağım derse yayın yönetmeni de aynı fikir de
olursa öyle olur. Ama sonuçta felaket olur. İşte Sabah’ın başına
gelenler. Doğan grubunun başına gelenler ortada; o yolun yol
olmadığını gösteriyor.
Çizgiyi belirleyen patrondur demiştiniz
yazınızda. Patronun çizgisinden siz nasıl
etkilendiniz?
Onun yol olmadığını, bedelini
gazeteciliğin ödeyeceğini anlatmanız lazım. Eğer o konuda sizinle
hemfikir değilse Turgay Ciner’in bana yaptığı gibi sizinle yolunu
ayırır.
Özkök başlangıç mı peki? Arkası gelir mi
size göre?
İktidar samimiyse demokrasiyle
ilkede medya ile ilgili çok köklü bir değişiklik yapması gerekir.
Medyada ne kadar televizyon ne kadar gazete sahibi olabileceğinin
Avrupa standartlarında olduğu gibi düzenlenmesi gerekir. Eski
paradigmaya göre kurulmuş gazetelerin gerek Hürriyet gerek Milliyet
gerek çok genç olmasına rağmen Vatan o yola devam etmesi mümkün
değil artık.
Özal ‘2.5 gazete kalacak’ demişti. Sizce
kaç gazete kalacak?
Patronlar batar gazeteler
batmaz.
Günahları sevapları neydi
Özkök’ün?
Onun muhasebesini mutlaka kendisi
yapıyordur. Onun kararını patronu, okurlar ve kendisi yapacak.
Markalar kalıyor hayatta. Hürriyet’i Aydın Doğan yaratmadı, 5 yıl
sonra ne olur bilmiyoruz.
Satış hamlesinde etkisi olur mu bu
değişimin?
Aydın Bey ‘küçüleceğim’ diyor,
müşteri olursa herhalde satmak istiyor. Satıştan yırtmak istiyor mu
çok emin değilim.
Eşzamanda siz de bir başka büyük gazetenin
yayın yönetmeniydiniz. Özkök’ü kıskandığınız, yerinde olmayı
istediğiniz oldu mu?
Biz Sabah’ı çıkarttığımızda uzun
yıllar Hürriyet’in çok üstünde bir tirajla gittik. Sonrasında da
Hürriyet’in hemen ensesine yapıştık ve rekabet içinde olduk.
Sabah’ta çalışmanın Hürriyet’i kıskanacak bir durumu yoktu.
Batıştan sonra çok iyi bir duruma getirdiğimizi düşünüyorum, yok
olacak, öldü bitti denilirken.
Bu dönem genel yayın yönetmenliği yapmak
zor mu?
Her dönem zordur. Gazetecilik
yapmak istemenize bağlı. Bu dönem tercihlere bağlı. Yani işte
devletin odaklarının güç değiştirmesi asker vesayeti dediğim şeyde
ondan yana da tavır alabilirsin.
Medya hükümet ilişkileri nasıl
gelişiyor?
Çok parlak değil. Sadece hükümeti
suçlamamak lazım. Medyanın da tutumuyla bu noktaya savurduğunu
görüyoruz.
DOĞAN GRUBUNUN TEK DOSTU
KALMADI
Peki Özkök’ün gidişinden sonra Doğan’la hükümetin
ilişkileri nasıl olacak sizce?
Doğan grubunun bundan sonra nasıl
bir gazetecilik anlayışına sahip olacağına bağlı. Eğer eski
alışkanlıklarına devam ederse medya gücü ile ihale almak gibi başka
alanlarda silah kullanmak isterse olmaz. Hürriyet şu anda çok zor
bir dönemden geçiyor. Çünkü yanında bir tek dostu yok. Yazarından
çizerine işadamından siyasetçisine tek dostu yok. Herkes
Hürriyet’ten bir kazık yemiş, hesaplaşmadan geçmiş olduğu için
Doğan grubu hep yalnız.
Enis Berberoğlu’nun gelişi ile ne
değişir?
Sırf Enis Berberoğlu’nun
belirleyeceği bir şey değil bu. Patronajın bakışı olacaktır.
Sizin döneminizde hükümet medya ilişkileri
nasıldı? Gazetecilik habercilik refleksi nasıl değişti zaman
içinde?
O zaman hükümet çok zayıftı
zaten. Bir yağma dönemi oldu. Çiller döneminde başlayan devam eden
bir şeydi. Medya tek parti dönemine uyum sağlayamadı. Özellikle
Doğan son 10 yılı hiç okuyamadı. Koskoca Hürriyet gazetesi kuponla
Sabah’ın karşısında ayakta durabiliyorsa çok ciddi yanlışlar yapmış
demektir.
Dinç Bey bugün medyada olsaydı ne değişirdi
sizce?
Dinç Bey’in çok düzgün farklı bir
gazetecilik yapacağına inanıyorum.
DİNÇ BEY GAZETECİYDİ ÇALIK ÇOK KİBARDI CİNER
YANLIŞ YAPTI
Çalıştığınız patronlardan hangisini ayrı bir yere
koyarsınız?
Dinç Bey çok özel biri. Onun yanında başladım.
Haber refleksini, heyecanı, haber atlanınca öfkelenmeyi. Şimdiki
arkadaşlara bakıyorum da şanslılar. Dinç Bey’de o vardı.
Heyecan vardı. Gazeteciydi. Çalık çok kibar biriydi. Ciner doğru
başladı ama sonradan yanlışlar yaptı.
Ne oldu da yanlış yaptı?
Medya patronluğu taşınması çok
kolay bir şey değil.
[page_end]
Ergun Babahan
meslek hayatına Yeni Asır'da başladı. O dönemde 7 gazete kadar ilan
alan; 120 binle 200 bin arasında tirajla çıkan Yeni Asır okul oldu
Babahan'a. Ama medyada en keyifli yıllarını sorarsanız
eski Sabah'ta, Medya
Plaza'da çalıştığı yılları anıyor. Selahattin Duman'ın
yardımcısıyken bunalıma girip soluğu nasıl Amerika'da aldığını ve
Zafer Mutlu'dan ilk azarını nasıl işittiğini
anlatıyor...
TMSF'den sonra bir
gidip bir döndüğü sonra da genel yayın yönetmeniyken ayrıldığı yeni
Sabah için ise ''Gazete kentli ürünü. Gazeteyi kentli gazeteciler
yapmalı'' diyor ve Çalık'ın 'taşralı bir tercih yaptığını'
söylüyor.
Koltuğunu
devraldığı ve o dönemde köşeden köşeye çok tartıştığı Fatih
Altaylı'nın çıkardığı Habertürk'e gelince yorumu hazır:
''Matbaanızın olması iyi gazete yapmanız anlamına gelmez. İyi
gazeteyi iyi gazeteciler yapar. Orada iyi gazeteci yok.''
Ergun Babahan'la söyleşimizin ikinci
bölümüne buyrun...
Başladığınız noktaya dönmek istiyorum. Nasıl bir
çocukluk geçirdiniz?
Babam askerdi. İlkokulu Doğu Bayazıt’ta okudum.
Babam Bitlisli annem İzmirli. Ortaokul liseyi İzmir’de okudum.
Hukuğa İstanbula geldim. Askerlik sonrası gazeteciliğe karar
kıldım. 81’de hukuğu bitirdim. Stajımı yaptım. Şanslıydım,
askerliğimi İzmir’de yaptım. Ağustosta teskeremi aldım. Yeni
Asır’da işe başladım 84’te.
Ramiz Abi vardı, Güngör Abi’nin (Mengi) yanına
gönderdi. 87’ye kadar Yeni Asır’da kaldım. Muhabir olarak başladım.
Yazı işlerine kadar yükseldim. Sonra bir grup solcu arkadaşım para
kazanmışlardı, gazete çıkardılar, beni de çağırdılar. 6 ay sonra
battı işsiz kaldım.
Sol
hareketlerin içinde yer aldınız.
Liseden itibaren sol hareketlerin içinde oldum.
Ama şanslıydım, hiç başım derde girmedi. Okulun bombalandığı gün
İzmir’den yeni gelmiştim. Okulda değildim. Ateş açıldığı oldu ama
hep şanslıydım o dönemde şans hep belirleyici bir
faktördü.
ZAFER MUTLU
SELAHATTİN DUMAN GELİNCE BİZ 40 KİŞİ
AYRILDIK
Ya sonra
nasıl iş buldunuz?
Sonra İstanbul’a Söz Gazetesi’ne geldim. Ercan
Arıklı ile Dinç Bey ortak çıkarıyordu. Orda da 6 ay hazırlıktan
sonra Dinç Bey’in profesyoneli gibi Zafer Mutlu Selahattin Duman
Can Ataklı o zaman gazeteye el koydular. Biz o gece Vahap Munyar,
Bülent Denli, Deniz Som 40 kişi bıraktık ayrıldık.
Sonra ben gene 1 ay İzmir’e gittim. Umur Talu
aradı. Çetin Emeç’le anlaştım Hürriyet’te başlıyoruz diye.
Hürriyet’te başladık. Ben Murat Köprü, Çengiz Çandar o zaman
Hürriyet’teydi. Ahmet Altan Günün Hikayesi’ni yapıyordu o zaman.
Seçkin Türesay, Fikret Ercan, Ertuğ Karakullukçu… Cafer Yarkent,
Erdal Şafak yazıişlerindeydi. Ben Hürriyet Haber Ajansı’nda
başladım. İstihbarat şefiydim. Epey iş yaptık; maaşlar düşüktü ama
Çetin Bey prim yazardı çok. O primlerle iyi geçindim
açıkçası.
Kaç
yaşındaydınız o zaman?
27
yaşındaydım.
ETİLER’DE
BİR ÇATI KATINDA OTURUYORDUK BİRLİKTE
Gazetecilik
dışında yaşantınız nasıl gidiyordu peki? Bekar hayatı, aileden
uzak?
Bekar değildim. Eşimle birlikteydik o zamanda. O
zaman 2 gündü izin. Etiler’de bir çatı katında
oturuyorduk.
Nasıl
tanımıştınız?
Yeni Asır’dan tanışıyorduk. O da hocasının
yanında bir şirkette çalışıyordu. Murat Köprü bana cemiyetten bir
duyuru getirdi. Stanford Üniversitesi’nde bir eğitim programı. Çok
sıkılıyorduk o zaman. Hemen başvurdum.
Neden
gazetecilikten beklediğinizi bulamamış
mıydınız?
Ruhum sıkılıyordu. Başvurdum, kazandım. 89
Ağustosu’na kadar Amerika’da kaldım. Bir çeşit özel gazetecilik
programıydı. Amerikan dış politikası filan üzerine. Usta bir
tenisçi olmuştum. Eşim de dil öğreniyordu. Bisiklete bindik, çok
spor yaptık. Hayatımın en güzel yılıydı, çok keyifli bir yıldı
diyebilirim. Condoleezza Rice gibi isimler seminer verirdi, eşlerle
katılırdık.
Dönüşte
yeniden Hürriyet’te mi başladınız?
Yok rahmetli Çetin Emeç görüşmesi çok zor
biriydi. O zaman Şuleler’de (Talu) kalıyordum. Gelip gittim
görüşemedim. İzmir’e döndüm. Belki avukatlık yaparım diye. Şule
aradı Zafer Mutlu seninle görüşmek istiyor diye. Sabah’ta başladım.
Selahattin Duman’ın yardımcısı olarak. Selahattin Duman o zaman
yazıişleri müdürüydü.
SELAHATTİN
DUMAN GEÇ GELİR GEÇ GİDERDİ BUNALIMA
GİRDİM
[page_end]
Nasıldı Selahattin Duman’la
çalışmak?
Birinci sayfayı o çizerdi.
Çizdiği sayfanın değiştirilmesine, akşam bir haber gelmesine çok
bozuk atardı. Geç gelirdi, geç giderdi. Ben de erken gelip geç
gider olmuştum o yüzden. Birinci yılın sonunda ciddi bunalıma
girdim. Haftada 7 gün oradaydım. Bu sefer karım Ekonomist’ten bir
şey buldu. Washington’da Marryland Üniversitesi’nde bir program.
Aslında o dönem Zafer Mutlu bana ilk terfiyi teklif etti. Tam bu
sırada kazandığım cevabı geldi. Bana ‘’Haber edit’inin başına geç,
bir birim kuracağız seni de başına geçireceğiz’’ dedi. Ben de
Amerika’ya gideceğimi söyledim. Çok sinirlendi. ‘’Bu burs son
olsun’’ dedi. Hakikaten bursu alışkanlık haline getirmiştim. Çok
iyi bir programdı. Pentagon, Beyaz Saray, CIA her yere
götürdüler bizi.
Size teklif edilen birim kurulmuş muydu o
sırada?
Hayır kurulmadı. Sabah’ta çok
hata çıkardı. Ben çok titizdim. Sabah erken giderdim. Cumhuriyet o
zaman çok önemli bir haber kaynağıydı. Cumhuriyet’i okuyunca haber
müdüründen daha fazla bilgi sahibi olurdum. Türk basınında
gazeteciler pek gazete okumazlar. Ben gündeme en hakim gazeteci
olurdum. Dışhaberlere de bakardım.
Sonra ne zaman döndünüz
Amerika’dan?
Ford Vakfı’nın desteklediği bir
burstu. Fakat tamamlayamadan dönmek zorunda kaldım. Zafer Mutlu
yazıişleri müdürlüğü teklif etti, 91’in başıydı. 91’den 96-97’ye
kadar yazıişleri müdürlüğü, sonra da genel yayın müdür
yardımcılığı. Zafer Bey az ilgileniyordu o zaman. Daha çok banka
ağırlıklıydı.
O dönem Can Ataklı koordinatördü
galiba.
Koordinatördü ama asıl ben Okay
(Gönensin), Aydın Abi (Öztürk) yürütüyoyorduk. Okay Yeniyüzyıl’a
geçti, Şule (Talu) vardı yine. Can da o dönem köşe yazarı oldu
zaten.
ÇOK EĞLENİRDİK HAFTADA
2-3 GECE BULUŞURDUK
O dönemki Sabah’la sonra çalıştığınız dönemki
Sabah arasında ne fark vardı?
O dönem Sabah çok keyifliydi. Çok
neşeliydik, çok eğlenirdik. Çok sosyaldik. Haftada iki üç kere
birlikte olurduk, evlerde buluşurduk. En keyifli dönemdi.
Ece’ye gidilen zamanlar mı?
Ece’ye giderdik. Meyhaneye
giderdik. Kebapçıya giderdik. Neresi varsa yeni açılan.
Dostluklarınız nasıldı? Hani Özkök veda yazısında
demişti ya ‘’Mükemmel bir arkadaşlık ortamında yaşadım.
Arkadaşlarım bana sadece gazetecilik desteği vermedi; dostluğu,
arkadaşlığın, şefkatin en yüksek duygularını yaşattılar’’ diye…
Sizin de öyle dostluklarınız oldu mu?
Çok yakındık. Yorulurduk da. Dinç
Bey’le çalışmak zordu da.
Kadroda kimler var?
Selahattin Duman, Mazlum Göknel,
Ercan Arıklı rahmetli, Can (Ataklı), Okay (Gönensin), Hasan Cemal…
Salih tabii Memecan. Bazen çoğunlukla Zafer Mutlu’nun evinde ya
poker partisi ya kebap partisi. Bizi hep bir arada tutarlardı.
Kaynaşma vardı.
Sabah gücünü o kadrodan mı
alıyordu?
Evet dayanışma olurdu. Bir takım
ruhu oluşmuştu.
Sizin yayın yönetmenliğiniz Yeni Binyıl’la oldu. O
günler Sabah’ın zor günleriydi. Dinç Bey gazeteden götürülürken siz
neler hissettiniz?
Evet. İsmail (Yuvacan)
yardımcımdı. Şimdi Vatan’ın yayın yönetmeni. 1 yılın sonunda
Etibank krizi patladı. Önce Turgay Ciner geldi ortak olarak.
Etibank’a elkonuldu ağır şekilde. Aslında bence Doğan grubunun çok
dahli vardı o şekilde el konulmasına. Rekabet koşullarını
belirledi, Almanya ilavesi. Medyadaki rekabeti farklı bir tabloya
taşıdılar. Bence o dönemler kendi kuyusunu kazmaya başladığı dönem
oldu.
Yeni Binyıl kapanınca?
Yeni Binyıl kapandıktan sonra
ayrıldım. 1 yıl Bilgi Üniversitesi’nde hem master yaptım hem ders
verdim. 2002’nin başından 2002’nin Haziranına kadar Akşam’ın Ankara
temsilciliğini yaptım. Akşam’la anlaşamadım, ayrıldım. O dönem
Ercan Arıklı ile Zafer Mutlu beni dergilerin başına
geçirdiler.
Bu arada yeni bir gazete doğuyordu Türk basınında…
Siz de çağrıldınız mı?
Evet. O dönem Zafer Mutlu ‘Kimi
götüreyim’ diye düşünüyordu Vatan’a.
Size teklif edilen pozisyon
neydi?
Pozisyon çok konuşmamıştık. Ercan
Bey’in kafasında yazarlık pozisyonu vardı. Ben ‘Sabah’ta kalayım’
dedim. Ve yayın yönetmeni oldum. 2002-2005’te. Sonra ayrıldım
Turgay Bey’le anlaşamadık. 1 yılbaşı günü istifamı verdim. Sonra
orada 1 yıl yazarlık yaptım. TMSF Sabah’a el koydu. Altaylı’nın
işine son verildi. Ciner’le Ertürk arasında yanlış bilgi verip
tartışmaya yol açtığı sebebiye. Sonra ben geldim yeniden Sabah’ın
başına, 2006’da. TMSF ile 1 yıl gayet rahat çalıştık. Doğrusu
gazete kısmını özenle korudu. Mehmet Akif Yaşin vardı TMSF adına.
Sonra da Çalık… Ocak’ta aldılar Mayıs’a kadar sürdü devir
işlemleri. O ara devam ettim. Geçen sene de istifa ettim.
1 yıl geçti. Sabah’a 3 kez döndünüz. Şimdi özlüyor
musunuz Sabah’ı?
Yooo memnunum diyebilirim.
GAZETEYİ KENTLİLER
YAPMALI ÇALIK TAŞRALI BİR TERCİH YAPTI
[page_end]
Yayın yönetmenliği yükünden kurtulduğunuz için
mi?
Yayın yönetmeni kendi kadrolarını
kendi seçmeli. O rahatlığı yoksa işi zorlaşır. Güven meselesi. Aynı
dili aynı kültürü konuşmalı. Ben gazetenin kentli bir ürün olduğunu
düşünüyorum. Kentli kişiler tarafından yapılması gerektiğini
düşünüyorum. Sabahın o yolda adım atmadığını düşünüyorum. Gerek
aldığı yazıişleri elemanları, gerek yazar olacak kişiler açısından.
Çok taşralı bir tercih.
Patronun tercihi açısından bunu söylüyorsunuz
değil mi?
Evet.
Ahmet Tezcan o dönemde ‘’Ergun gitmedi o da benim
gibi kovuldu’’ dedi.
‘O poposundan atıyor’ diyelim.
Onun işine son verildi. Ben yazıişleri odasından kovduğum
için.
Çalık’la ilk başladığınız dönemde kan uyuşması
olduğu gibi bir tablo çizerken son dönemde farklı bir tablo
çizdiniz. Neydi sıkıntı?
Ahmet Bey çok kibar bir insan. En
rahat çalışılacak medya patronlardan biri. Çünkü gelip gitmiyor
gazeteye. Tetikçi gazetecilik anlayışından kurtulmanız lazım. Orda
yanlış tercihler olduğunu düşünüyorum.
Veda yazınızda ‘Ayrıcalıkları bırakıyorum’
demiştiniz. Nedir genel yayın yönetmeninin
ayrıcalıkları?
Tabii yayın yönetmenliği çok özel
bir konum. İki büyük gazetenin yayın yönetmeni olursanız siyasi bir
makam gibidir. Çok önemli bir erktir. Onun sağladığı avantajlar
vardır. Güç iktidar maddi olarak. Yaş itibarıyla daha dilediğim
gibi yaşamayı tercih ettim ben.
Tam üretken olacağınız
yaş değil mi 50?
70-75 bizim ailede ortalama ömür.
Çok da yok yani.
‘Unuttunuz belki ama gazetecilik gidebilmeyi
bilmektir’ demiştiniz. Bugün bunu yapamayan kaç kişi var
medyada?
O kadarına karar veremem, yorum
yapamam.
İş takibi yaptınız mı hiç?
Turgay Ciner zaten gazeteye
geldiğinde kendi ilişki ağlarını kendi işini kurup geliştirmişti.
Onun adına gidip maden filan işler yapacak değildik. Ahmet Bey’in
(Çalık) de ağırlıklı olarak işleri rafineri boru hattı filan onlar
da bize yansımadı, bize hiç öyle bir taleple gelmedi. İkisi de
kendi kendine başarılı olmuş insanlardı. Bize o konuda imada bile
bulunmadılar. Biz uzun yıllar Dinç Bey’le de sadece gazetecilik
yaptık. 5 Nisan krizinin ardından kamu kredileri oldu. Ondan sonra
da çürüme devam etti zaten.
Sabah’taki en zor anınız desem? İçinizde yara
kalan? Çok köşeye sıkıştığınız bir an?
Eleman çıkarma dönemleri öyledir.
Çok sancılı olurdu. Yönetici olmanın en büyük sıkıntıları o
anlardır. Neye göre çıkarılıyor neye göre çıkarılmıyor, tercih
yapmak zordur.
Genel olarak medyadaki
pişmanlıklarınız?
Mutlaka yanlış haber yapıp
birilerine ağır hasar vermiş olabilirsin. Bazen haber doğru olsa
bile karşıdaki hasarı ölçemiyorsunuz. Şu anda Allahtan boşanmaydı
özel hayata ilişkin haberlerdi, eskisi gibi çok öne çıkmıyor. Tabii
bir de 28 şubat dönemi hepimiz için sancılı bir dönemdir.
Kırgınlıklarınız, kırgın olduklarınız var
mı?
Bana da çok kırgın olan insan
vardır. Hele yazı yazıyorsanız? Kırgınlık üçe beşe katlanıyor.
Rekabette doğaldır.
Sizi hedef alan isimlerden
mi?
İsim vermeyelim. Selamlaşmayalım
da konuşmayalım da?
Eski dostluklarınızdan etrafınızda kalan isimler
kimler peki?
Salih Memecan, Umur Talu. Emre
Oral, Cem Dizdar o ekip. Eyüp Can.
Eyüp Can yerine
Berberoğlu’nun gelişine ne diyorsunuz?
Eyüp Can’ın genel yayın
yönetmenliği yapacak daha çok zamanı var. Bir daha kimsenin 20 yıl
yapacağını sanmam. Normali de 5-10 sene arası. Daha uzunu rutine
döner.
İki çocuğumun doğumunda bulunamadım demişsiziniz?
Hayatı bu kadar yansıtmaya çalışırken kendi hayatınızdan
yoksunsunuz. Yayın yönetmenliği bu mu demek?
Rekabetin bu kadar yoğun olduğu
başka bir iş kolu yok. Bu bir yaşam tarzı haline dönüşüyor.
Gazeteciyseniz böyle bir yaşam tarzını baştan belirlemiş
oluyorsunuz. Gazetecilik 7 gün.
Eşiniz tepki gösteriyor mu?
Hep tek başınaydı. Ama alıştı.
Geceleri de geç giderdim. Sinemaya giderdik, uyurdum.
İzimirli gazetecilerin Türk medyasına ne kattığını
düşünüyorsunuz?
Tabii en önde gelen ismi Dinç
Bilgin. Kalite, teknoloji, çalışanlarının koşullarının
iyileştirilmesi… Burada Cumhuriyet’in olduğu gibi Yeni Asır
okulu vardı. Erdal Şafak orada yetişti. Nebil Özgentürk
Cumhuriyet’teydi, Cevher Kantarcı Günaydındaydı o dönem. 120 binle
200 bin arasında tirajı değişen; 7 gazete kadar ilan alan bir
gazeteydi Yeni Asır. Nadire Mater, bianet’in kurucusu,
Sarmaşık ekinin yönetmeniydi. Bizi çok çalıştırmıştı. Sahilde fuar
zamanı magazin muhabirliği yapıyordum.
Peki Ergun Babahan ne katmış olabilir Türk
medyasına?
Elinden geldiğince bir dünyalılık
katmıştır. Sabah’ın yeniden dirilmesi, herkes bitti kapanır dediği
bir zamanda hele Zafer Mutlu’nun Vatan’ı çıkarttığı dönemde bize
hiç şans tanınmıyordu, gittik Hürriyet’in ensesine yapıştık. Öldü
denilen şeyi ayağa kaldırdık. Bu da önemli sanıyorum.
Vatan’a gitmiş olsaydım dediğiniz oldu
mu?
Yok.
Akın İpek’li satış sürecinde sizin adınız da
geçiyor? Yeni bir genel yayın yönetmenliği mi
geliyor?
Bu bir spekülasyondur. Benimle
görüşen kimse yok. Akın Bey’le tanıştım birkaç kez. Bir ara haber
kanalı için görüşme yaptık. Bugün’de haber kanalı kuruyordu.
Dinç Bey’in de adı geçiyor aynı
zamanda.
Onun da niyeti var mı şu anda
emin değilim.
Dinç Bey’le görüşüyor
musunuz?
Tabii zaman zaman görüşürüm. Her
seferinde farklı bir bakış açısı getirir. Bir de sonuçta yıllarca
bize patronluk yapmış onunla görüşmek keyif bizim için.
İstifa kararını örneğin ona danışmış
mıydınız?
E tabii istemedi ayrılmamı.
‘Neden yaptın, bekleseydin’ dedi… Sabah’ın başına kötü bir şey
gelecek diye hepimiz üzülürüz. Hala tirajına ilan sayfalarına
haberlerine kendim yapıyormuş gibi bakarım. Sabah önemli bir gazete
bugün Türkiye’de önemli bir işlevi olduğuna inanıyorum. Varolması
gereken bir gazete.
Bugünkü Sabah nasıl bir gazete
sizce?
Farklı bir bakış açısı var. Benim
bakış açımla uyuşmuyor.
Yine orada sürekli bir yayın yönetmeni arayışı
olduğu söylentiler arasında.
Ben onu çok ciddiye almıyorum.
Çalık’ın çok tarzı değil gibi geliyor. Ama dediğim gibi Sabah
önemli bir gazete. AK Parti CHP gibi. Sabah’ın da demokrasi
konularında azınlıklara sıcak yaklaşımında varlığını sürdürmesi
gerek. Hrant Dink’i biz bir gün bile hedef göstermedik. Dinç Bey
zamanında Ahmet Kaya’nın o konserini manşet yapmayı hiç
düşünmedik.
Şimdi sadece yazarsınız. Hangisi daha iyi? Yayın
yönetmeniyken yazmak mı? Sadece yazar olmak
mı?
Yazar olmanın özgürlüğü var tabii
ki. Yayın yönetmeniyken insanlar yazılarınızı gazetenin görüşü
olarak algılıyor ki o da baskı yaratıyor üzerinizde.
En başarılı bulduğunuz yayın
yönetmeni?
Hasan Cemal. Şu an için Hasan
Cemal gibi bir örnek yok. Cumhuriyet’e çok çabuk kabuk değiştirtti.
Yıldız kadrosu yarattı. Düşman olduğu kesimlerle barıştırdı. Çok
iyi işler yaptılar. Umur Talu, yine Milliyet’te bir dönem…
Milliyet’teki kan değişimini nasıl
yorumluyorsunuz?
Sayfalara hareket geldi.
Özellikle Cadde eki güzel oldu. Orada ne yapsanız çok etkili
olacaktı. Ki ciddi bir fark oldu.
2009’u nasıl
yorumluyorsunuz?
Dünyada krizin, Doğan’ın vergi
cezalarının, değişim sancılarının medyaya ya da yansıdığı bir yıl
oldu. Kabuk değiştirme gibi evet aynen. O da sancılı bir
süreçtir.
İçinden ne çıkar?
Yeni derisiyle yine bir yılan
çıkar. İyi bir şey çıkar ama.
HABERTÜRK'Ü İYİ
GAZETECİLER YAPMIYOR
Medyada kimler kazandı size
göre?
Çok kazananı olan bir yıl değil.
Medyanın da bir kamplaşmaya gittiği ve şiddetlendiği bir yıl oldu.
İki tarafta da keskin kalemler çıktı ortaya. Taraf’ı da kurumsal
olarak saymak lazım. 2009’un kazananlarından biri olur.
Ya Habertürk?
Başarısız buluyorum. İçi çok dolu
bir gazete değil. Matbaanız olunca iyi gazete olacak garantisi yok.
İyi gazeteyi iyi gazeteciler yapar. Orada iyi gazeteciler olduğunu
sanmıyorum.