Dizi avcısı İrfan Şahin'den tüyolar!
Reyting savaşlarından bu yıl da galip çıkan Kanal D'nin CEO'su İrfan Şahin, Radikal'den Süheyla Demir'e, başarının sırrını anlattı...
Yürek dayanmaz manzaralar...“Televizyon yöneticileri aynı zamanda iyi birer sosyolog olmak zorunda, toplumu doğru analiz etmeliler” diyor İrfan Şahin, “Bu ülkede yaşayan insanların beyinlerini ve kalplerini okuyamazsak bizi kimse seyretmez.” Share, reyting nedir bilmeyenin de hakkını teslim ettiği bir başarı: Kanal D, geçen yıl 365 günün 274'ünde tam gün ve tüm kişilerde en çok izlenen kanaldı. Üstelik bu, zirveye ilk seferi de değildi. Sihirli formülü Kanal D'nin CEO'su İrfan Şahin'e sorduk
İSTANBUL - Sene başında 2009’un izlenme oranları açıklandı, reyting
savaşlarının galibi bu yıl da Kanal D oldu. Tam gün tüm kişilerde
274 gün en çok izlenen Kanal D’nin hemen arkasındaki rakibinin
karşısında 55 gün yazıyordu! Başarının büyüklüğünü bu fark açıkça
anlatıyor ama daha teknik şeyler söylemek gerekirse, Kanal D, prime
time A/B sosyoekonomik statüde yüzde 20.8 izlenme payı alarak
birçok kanalı açık ara geride bıraktı. Bu reyting mücadelesinin
kavramlarını, seyirci eğilimlerini ve sihirli formülü, Kanal D’nin
CEO’su İrfan Şahin’le konuştuk.
Sürekli duyuyoruz ama karşılıkları net değil; share,
reyting, prime time kavramları ne anlama
gelir?
Herkesin anlayacağı
bir dilden ifade etmek gerekirse share, belli bir anda te-levizyonu
izleyen toplam insanlardan aldığınız paydır. Yani 20 share
denildiğinde, 100 kişiden 20’sinin o programı veya kanalı izlemiş
olduğunu anlarız. Reyting daha mutlak bir değerdir ve bir programı
veya kanalı Türkiye nüfusunun yüzde kaçının izlediğini gösterir.
Prime time ise reklam açısından en değerli zamandır ve saat dilimi
olarak 20.00 ile 23.00 arasına tekabül eder.
Rekabetin en yoğun yaşandığı prime time’da seyirciler
neye bağlı olarak kanal değiştiriyor?
Kanal değiştirme
eğilimi birçok farklı faktöre göre şekillenir. Mesela programın
türü, zamanı, seyircinin ilgisi, beklentisi bunda etkilidir. Reklam
sırasındaki kanal değişiklikleriyse seyircinin diğer kanallardaki
programlara ilgisiyle alakalı. İzlenme oranı yüksek farklı
programlarda seyirci yüzer-gezer pozisyonunda kalıyor. Örneğin
eşiniz çok sevdiği bir diziyi izliyor, o sırada da diğer kanalda
maç var. Erkek bu durumda reklamlarda hemen maça geçiyor. Ya da
kadın aynı anda iki diziyi izliyor, reklamlarda diğer diziye
geçiyor. Ancak çok izlenen programlarda seyircilerin genel olarak
yarısının reklam olsa da aynı kanalı izlemeye devam ettiğini
görüyoruz.
Ekonomik kriz reytingleri etkiledi mi? İnsanlar ‘en ucuz
eğlence aracı’ denen televizyona mı yöneldi?
Çok büyük fark olduğunu söyleyemeyiz. Ama şöyle bir şey var, tüm
dünyada ve Türkiye’de televizyon izlenme oranı gittikçe artıyor.
Her ne kadar birçok kişi ‘İnternet, sinema varken izlenme oranları
düşecek’ dese de tersi oluyor. Çünkü insanlar hikâye görmek ve bu
hikâyeleri yaşamak istiyor. Bunun çeşitli formasyonları var; kimi
zaman dizi oluyor bu, kimi zaman reality show...
Kanal D daha önce de arayı açtığı başarılar elde etti,
formül nedir?
Öncelikle biz Kanal D’yi Türkiye’nin kanalı olarak adlandırıyoruz.
Hedef kitlemiz belirli bir kesim değil, tüm Türkiye. Her zaman şunu
derim; anne-baba, çocuk ve büyükanne-büyükbabadan oluşan beş
kişilik bir aile düşünün... İşte benim hedefim, bu pek çok açıdan
farklı özelliklerdeki beş kişinin de aynı anda seyredebileceği
programlar yapmak. İkinci önemli nokta, program seçimleri ve bu da
hedef kitleyi çok iyi tanımayı gerektiriyor. Televizyon
yöneticileri aynı zamanda iyi birer sosyolog olmak zorunda, toplumu
doğru analiz etmeliler. Bu nedenle çok piyasa araştırması yaparız.
Değişen değerleri, trendleri yakalamayı hedefleriz. Bu ülkede
yaşayan insanların beyinlerini ve kalplerini okuyamazsak bizi kimse
seyretmez.
Bu değerlendirmeler programları, yayınları nasıl
etkiliyor?
Türkiye çok dinamik bir ülke, yaş ortalaması 28.5... 20 küsur
milyon öğrencimiz var. Çok genç bir toplum. Gençlikse en basit
ifadeyle ‘umut’ demek. Hayalleri, planları, istekleri var. Ayrıca
genç nüfusumuzdan dolayı dünyaya fazlasıyla entegreyiz. Tüm bunları
göz önünde bulunduruyor ve gençlik dizileri, filmleri yayımlıyoruz.
Yine bu analiz ve gözlemlerimize dayanarak daha önce yapılmamış
olanları yapıyoruz. Bu sezon yayımlanan ‘Doktorum’ programı buna en
iyi örnek. Başta herkes Kanal D’de böyle bir program tutmaz demişti
bize, ancak izlenme oranları çok yüksek. Hatta son yaptığımız bir
araştırmada programın marka değerinin izlenme oranından bile yüksek
olduğunu gördük. Bu çok önemli... Çünkü Türkiye’de koruyucu
hekimlik anlayışı yoktur, insanlar doktora sadece hasta olduğunda
gider. Ama ‘Doktorum’ izleyicilere hasta olmasalar da hastalıklara
karşı korunmaları gerektiğini anlatıyor ve bunu şarkısız, sazsız,
sözsüz yapıyor.
Kanal D, Türk dizilerinin yurtdışına açılmasına da
öncülük yaptı. Şimdi izlenme rekorları kırıyorlar.
Evet, bu yolu açabilmek için çok şey yaptık, başlangıçta sattığımız
dizilerden para bile almadık. Ama bugün, Ortadoğu’da, Balkanlar’da,
Türki cumhuriyetlerde ve yeni pek çok gelişen piyasada biz
konuşuluyoruz, artık bir pazar oluşturduk. Bu öncelikle yapımcısı
olduğum ‘Gümüş’ dizisiyle başladı. ‘Gümüş’ Türkiye’de 100 bölüm
yayımlandı ve bir fenomen olmadı. Ama Ortadoğu’da oldu. En son
Variety dergisi, ‘Gümüş’ün son bölümünü Ortadoğu’da 85 milyon
kişinin izlediğini yazdı. Bu çok önemli, çünkü mesele sadece dizi
satmak değil. Biz Türkiye’nin kültürü, yaşam anlayışı, değer
yargılarıyla ‘külliyen’ tanıtımını yapıyoruz. Ayrıca turizmin de
yolunu açıyoruz. Örneğin son olarak Romanya’da büyük ses getirdi
‘Gümüş’ ve şu an Romanya’dan büyük turist akını var.
‘Aşk-ı Memnu’, ‘Yaprak Dökümü’ de bu başarıyı sağlayacak
mı?
İkisi de satılmış durumda. Çok yakında neler yapacaklarını
göreceğiz.
Evin reyting birincisi ‘Aşk-ı Memnu’
Sizin evinizdeki izlenme oranları nedir?
Sadece bizim eve göre ölçüm yapsaydık, herhalde yüzde 90 Kanal D
çıkardı. İşim dolayısıyla normal insan gibi televizyon
izleyemiyorum artık. Evde televizyonun açık olmadığı vakit yok. Her
şeyi takip ediyorum. Rakip kanalları da, sevmediğim programları da
izlerim; nasıl çekilmiş, ışığı, dekoru nasıl onlara bakarım. Biraz
meslek hastalığı var yani...
Eşiniz en çok hangi dizileri takip eder?
Bir numaralı dizisi ‘Aşk-ı Memnu’. Sonra sırasıyla ‘Hanımın
Çiftliği’, ‘Yaprak Dökümü’ ve ‘Geniş Aile’... Eskiden ‘Avrupa
Yakası’nı çok izlerdi, hatta ‘Avrupa Yakası’ndan ‘Yaprak Dökümü’ne
geçmek çok zor olmuştu onun için. ‘Yaprak Dökümü’ne geçtiğinde hâlâ
reklamlarda ‘Avrupa Yakası’na bakardı.
Oğlunuzun neler izlediğine dikkat ediyor
musunuz?
Onun tercihlerini izlemek benim için çok eğitici oluyor. Çünkü
çocukların 0-2 yaştan 15 yaşına kadar zevkleri, tercihleri çok
değişiyor. Örneğin, oğlum şu an yedi yaşında. Altı yaşındayken
‘Cars’ (Arabalar) filminin hastasıydı. Geçenlerde “En sevdiğin
filmi yayımladık oğlum” deyince durdu ve “Ben artık onu sevmiyorum”
cevabını verdi. Yine geçenlerde birlikte bir filmi izleyelim diye
çok ısrar etmişti. Alman yapımı bir çocuk filmiydi arabalarla
ilgili. Gerçekten güzeldi, Kanal D’de yayımlamaya karar verdik ve
çok cüz’i bir miktara satın aldık filmi ama çok büyük izlenme oranı
aldı. İşte bunları bilmek ve televizyona yansıtmak gerek.
Sizce bu sezonun en iyi yapımı hangisi?
‘Hanımın Çiftliği’. Tarihi dokuyu koruyamadığımız için 50’leri
anlatan bir dönem dizisi yapmak çok zordur Türkiye’de. Ama dizideki
her detay üzerinde çok çalışılmış; mekân, kıyafetler, traktörler,
çırçır makineleri... Ayrıca dönem dizileri istisnalar dışında
Türkiye’de fazla reyting almaz ama ‘Hanımın Çiftliği’ hem A/B’nin
hem totalin izlediği en önemli dizilerden oldu.