Dindarların önemine inanan dinsiz!
Kendisini böyle tanımlıyor... Kim mi? Taraf'ın genel yayın yönetmeni Ahmet Altan...
GAZETECİLER.COM- Taraf'ın
Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan'dan sıradışı bir yazı geldi...
Son günlerde kapıldığı sert politik havadan bu kez dine
uzandı... Oradan da cinselliğe...
Din ve cinsellik...
Bugünkü konusu bu...
Kendisine dair çarpıcı bir tanımlaması var...
Şu cümle ile anlatıyor kendisini;
-"Ben dinin ve dindarların
önemine inanan bir dinsizim. "
İlginç bir yazı dedik ya...
Tamamını vermezsek eksik kalır...
O yüzden buyrun bugünkü köşe yazısının tamamına...
DİN VE
CİNSELLİK
Din ve cinsellik Dindar dostlarım var, onlarla konuşuruz
arada bir, dinle ilgili çok şeyler öğrenirim, bu konuları öğrenmeyi
de severim.
Geçenlerde, hayatını tıp ve din üzerine düşünmekle geçiren çok
başarılı bir doktor dostumun da olduğu bir sohbet sırasında, doktor
ortaya bir soru attı.
"Müslümanlıkta mutlak yasak var mıdır?" Ben bütün
cehaletimle hemen cevap verdim.
"Vardır tabii." "Mesela?" dedi.
"Zina" dedim.
"Peki" dedi, "ıssız bir adada bir kadınla bir erkek
kalsalar ve kurtuluş ihtimalleri de olmasa. Ortada nikâhı kıyacak
üçüncü bir kişi olmadığına göre, ne olacak?" Tek tek bütün
"mutlak yasakları" ve onların "yasak olmaktan" çıkabileceği özel
durumları gözden geçirirken, akıllı bir hanım araya girdi.
"Hiçbir şartta bozulmayacak mutlak bir yasak
vardır" dedi.
"Nedir" dedik.
"Kul hakkıdır" dedi, "kul hakkı yemek her şartta
mutlak yasaktır ve bunun istisnası yoktur." Herkes, bu görüşe
katıldı.
En temel, en değişmez, en sarsılmaz yasağın "kul hakkı yemek"
olduğu konusunda bir fikir birliği oluştu.
Elbette böyle bir konuşmada benim dinleyici olmaktan öteye
gidebilecek bir bilgim yok, din ya da dindarlık konusunda çok fazla
söz söyleme hakkına ve haddine de sahip değilim ama benim için
dinin temeli "dürüstlüktür" ve o dürüstlüğün asla vazgeçilemeyen
çimentosu da "kul hakkı" yememek ve "hakkından fazlasına" göz
dikmemektir.
Biz, yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu söylenen bir ülkede
yaşıyoruz.
Peki, bu ülkede kul hakkı yenmiyor mu?
İşlenen
cinayetler, Kürtlere yapılan eziyetler ve haksızlıklar, Alevi
inancının ve ibadetinin inkârı, yolsuzluklar, hırsızlıklar, "kul
hakkı" yemek değil midir?
Bir kulun diğeriyle aynı haklara sahip bulunmasına karşı çıkmak,
"kul hakkı" yemek anlamına gelmez mi?
Bir düşünün şimdi, Müslümanlığın "en temel, en mutlak" yasağı
çiğnendiğinde buna kaç Müslüman karşı çıkıyor, tepki gösteriyor,
canhıraş bir yayın yapıyor?
Çok fazla değil, değil mi?
Peki, "cinsellikle" ilgili bir konu olduğunda, bir
televizyon dizisinde ateşli bir şekilde öpüşüldüğünde, bir
tiyatro eserinde aykırı bir konu ele alındığında kaç
Müslüman "din ve ahlak" adına ayağa kalkıyor?
Neden "din ve ahlakın" en temel konusu
cinsellikmiş gibi sunuluyor?
Kul hakkı yenmesi karşısında sessiz kalanların, konu
cinsellik olduğunda din adına kükremesini nasıl açıklayacağız?
Niye dindarların çoğunun aklında, "din, günah ve cinsellik"
arasında bu kadar kuvvetli bir bağ var da, "din, günah ve kul
hakkı" arasında bu kadar kuvvetli bir bağ yok?
Müslümanlar, "kul hakkını" bu kadar önemseseler, bu ülkede
yıllardır bu kadar çok yolsuzluk olur muydu?
"Cinsellik" konusunda böylesine şiddetli tepkiler gösterilirken,
kul hakkı konusunda aynı duyarlığa rastlamazsanız, bu tepkilerin
"samimiyeti" konusunda bir kuşkuya düşmez misiniz?
O zaman, kendi günahının bedelini ödemeye razı olan, kendi "günah
işleme özgürlüğüne" sahip çıkan, kendi hayat tarzını dindarların
günahkârca bulduğu bir anlayış üzerine oturtanlar, "bu dindarlar
bir gün hepimizin özel hayatına, yaşama biçimine, içkisine,
cinselliğine karışmak isteyecek" diye endişelenmez mi?
"Kul hakkı yenmesine" ses çıkartmayanların, din ve ahlak adına
sadece cinsellikle uğraşması, bu davranışın arkasında "dinden"
başka güdüler olduğunu düşündürmez mi?
Böyle kuşkular belirdiğinde, dindar olmayanlar, dindar olanlara
güvenirler mi?
"İnançsızların dürüstlüğü" dindarları her zaman çok şaşırtır, İzzet
Begoviç'in bu konuda yazılar yazdığını da biliyorum, bu "inançsız
dürüstlerle" "dindarlar" arasında "kul hakkı" üzerinden
kurulabilecek köprüler ve ittifaklar bu kuşku yüzünden yıkılmaz
mı?
"Laikliği" bir yaşam özgürlüğü olarak gören çok insan dindarlardan
uzak durmaz mı?
Halbuki, dindarlar, az inançlılar, dinsizler, "kul hakkını" korumak
için biraraya gelebilir, bu ülkenin birçok sorununu çözebilir.
Böyle bir birlikteliğin Türkiye'de çözemeyeceği sorun yok.
Yeter ki ortak ölçü "kul hakkı" olsun.
Herkesin, hepimizin, kendi gerçeğimizle yüzleşmek zorunda
kaldığımız bir dönemden geçiyoruz, acaba dindarlar da "önemli
günahlar" sıralamasında cinselliği neden kul hakkından öne
koyduklarını kendilerine sorsalar, birçok sorunun çözümüne engel
olan bir sırrı ortaya çıkartabilirler mi?
Ben dinin ve dindarların önemine inanan bir
dinsizim.
Ama bazen, kişisel ve toplumsal takıntıların
hayata yansımasında "dinin" bir "kalkan" gibi kullanıldığından,
bazı gerçekleri saklamak için mazeret haline getirildiğinden endişe
ediyorum.
Benim cehaletimi ve cüretimi bağışlama yüceliğini gösterecek
dindarlar, bu konuyu benden çok daha ehil biçimde kurcalasalar,
belki de bu toplumun gizli kilitlerinden birini açarız diye
ümitleniyorum.
Gerçek dürüstleri biraraya toplayacak "kul hakkından" daha önemli
bir ortaklık olamaz diye düşünüyorum çünkü.