Dinç Bilgin'den 'Molotofçu' itirafı!

Ünlü medya patronu Dinç Bilgin'den çarpıcı açıklamalar: “Solcu ekiple, liberal-demokrat gazete çıkarmayı denedim. Epeycesi, molotof atan çocuklar var ya, o tipte insanlardı” dedi.

GAZETECİLER.COM - 28 Şubat soruşturmasında savcılık, askerlerle ilgili iddianameyi tamamladı. Şimdi sıranın 28 Şubat'ın sivil ayağına gelip gelmeyeceği merak ediliyor. O süreçte, Sabah gazetesine askerler tarafından nasıl müdahale edildiği de, yazı işleri müdürü Ergun Babahan ve birçok isim tarafından anlatılmıştı. Sabah'ın o zamanlardaki patronu Dinç Bilgin de bu müdahaleleri kabul etti. Hatta geçtiğimiz ekim ayında, Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'nda bildiklerini anlattı. Sabah ve ATV'nin sahibi olarak, yıllar boyunca Türkiye'deki en büyük medya patronlarından biri olan Bilgin'in hayatı, Etibank'a ortak olduktan sonra tepetaklak oldu. Bankaya devlet tarafından el konulduktan sonra, 11 ay bu davadan hapis yattı. Çıktığında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Borcunu ödeyebilmek için medya kuruluşlarını elinden çıkardı. Etibank davası devam ediyor… , Dinç Bilgin ile İzmir'de başlayıp, emeklilik günlerini geçirdiği İstanbul'daki günlerine uzanan bir röportaj yaptı.

İşte röportajdan çarpıcı bölümler:

Kuruluşu nedir, Yeni Asır'ın?
1895'te Selanik'te kuruldu. İzmir'in kurtuluşundan sonra burada yayına başlamış, 1924-25 gibi. Ortaklıkları içinde en atak ben oldum. Gazetecilik heyecanım, hepsinden fazlaydı. Tek başıma iş yapmak istedim. Egom da yüksekti. 1985'te İstanbul'da Sabah'la başladık. Rahmi Turan ve ekibini transfer ettim. Ben Sabah'ı kurduğumda, gazeteci gençler arasındaki hâkim ideoloji, soldu. Baştan aşağıya solcu bir ekiple, liberal-demokrat gazete çıkarma denemesine giriştim. Epeycesi, 1 Mayıs'ta molotof atan çocuklar var ya, o tipte insanlardı.

TURGUT ÖZAL, YAZARIMDI

Alttan mı aldınız?
Bir tür aslan terbiyeciliği gibi. Sabah'tan önce Rapor adında bir ekonomi gazetesi çıkarttım. Turgut Özal, Rapor'un yazarıydı. Burhan Özfatura, müdürüydü. Ekrem Pakdemirli yazarımızdı. Türkiye'deki liberal-ekonomik açılımı ilk biz başlattık. 24 Ocak Kararları'nın ideolojisini taşıyan bir gazete oldu, Rapor. O denemeyi Sabah'ta da yaptık. Sabah çok sattı; çünkü Özal'la başlayan, yükselen değerlerin gazetesi oldu. O zamanki gazetecilerin eğilimi, devletten, siyasi-askeri bürokrasiden yana olmak. Ekibi yönlendirme gücüm kifayet etmedi.

Kifayet etmediğini ne zaman fark ettiniz?
Şimdi baktığımda görüyorum. İnsanların egoları, çıkarları var. Derdinizi anlatamıyorsunuz. O zaman da işi sallamamaya başlıyorsunuz. Ben de kaçmaya başladım.

Aydın Doğan, Mesut Yılmaz'ı destekliyordu. Siz neden tercihinizi Tansu Çiller'den yana koydunuz?
Olaylar bizi o tarafa sürükledi. Tercihim pek haksız değilmiş, şimdi bakınca. Kadın beceriksizdi, kifayetsizdi; ama iyi niyetliydi. Türkiye, o zaman, şimdiki Kuzey Kore benzeri bir ülkeydi. İnsanların beyni yıkanmıştı. Böyle bir ülkenin gazetecileri de böyleydi, gazete sahipleri de.

BİZİM İÇİN KÜRT YOKTU


Kürt sorununa bakışınız neydi?
İtiraf edeyim, Kürtçe konuşulduğunu ilk defa, arkadaşım Başkurt Okaygün, İzmir'e geldiğinde duydum. Ayakkabısını boyattığı çocukla Kürtçe konuşmaya başladı. 1975-76 yılı gibiydi. Duyunca ürktüm. Kürt meselesine bakışımız hastalıklıydı. Hepimiz gibi benimkisi de hastalıklıydı.

'Kürt diye bir şey yoktur' derecesinde mi?
Öyleydi. Öyle büyüdük, öyle biliyorduk.

Ne zaman dank etti?
80'lerden hemen sonra. Diyarbakır Hapishanesi diye bir şey var, değil mi? Görmedik, yazmadık, bilmedik. Bilmek de istemedik. 2. Dünya Harbi sonrası Almanlara soruyorlar: “Konsantrasyon kamplarını, ölüm kamplarını biliyor musunuz?” “Bilmiyoruz.” diyorlardı. Biz de öyle! Bilmek istemiyorduk!

Vicdan?
Bilmiyorduk! Basında 'sağlığa zararlı haber' diye bir kavram vardı! Bazı haberleri görmüyorduk. O tarihteki devlet böyle istiyordu, basın da buna razıydı. Ama hükümetlerden hiçbir zaman korkmadık! Hükümetleri takmıyorduk!