Devlet için Öcalan Başbuğ'dan daha mı değerli yoksa?..

Konakladığı bakımlı, kütüphaneli odasından PKK’yı yönetiyor, yönlendiriyor…

ADNAN BERK OKAN

Bu analizin başlığında gördüğünüz gibi, Genelkurmay Eski Başkanlarından emekli orgeneral İlker Başbuğ ile PKK’nın şefi Öcalan arasındaki benzerliği hatırlattım…

Kara mizah gibi bir benzerlik…

Öcalan, bu ülkenin kırkbin insanının katlinden sorumlu

Yani “cinayete azmettirme ve terör” suçlarından idama mahkûm oldu…

Daha sonra Yüce Meclis anayasada yaptığı değişiklikle idam cezasını müebbet hapse dönüştürdü…

Ve…

Kırkbin yurttaşın katlinden sorumlu terör örgütü şefi özel hapishanede tek başına konuk ediliyor…

Yediği önünde, yemediği ardında…

Konakladığı bakımlı, kütüphaneli odasından PKK’yı yönetiyor, yönlendiriyor…

“Gidin” diyor gidiyorlar, “gelin” diyor geliyorlar…

“Silah bırak!” diyor bırakıyorlar…

“Silah omza!” emrini veriyor “silah omza” yapılıyor…

 

Şimdi geleyim genelkurmay Eski Başkanı’na…

Yani...


Yargıçlarımız ve hukuk...

ABD
Anayasa Mahkemesi Yüksek yargıçlarından John Marshal, emeklilik döneminde kütüphanesinin üst raflarında bulunan hukuk kitaplarından birini almak için merdivene çıkar, elini uzatıp kitabı alacağı sırada dengesini kaybederek merdivenden sırtüstü yere düşer.

Aynı sırada hukuk kitapları da emekli Yargıç’ın üzerine dökülürler.

Gürültüye koşup gelen hizmetliyi Marshal sakinleştirirken şöyle der:

“Merak edilecek bir şey yok… Yıllarca çiğnediğim hukuk şimdi benden intikam almak için beni çiğniyor”…

Türk yargıçlarının John Marshal kadar kendilerine güvenli olabileceklerine hiç ihtimal vermiyorum…

Verseydiler eğer…

Ya; kanunlarımıza göre suç işlediği için yurt dışına kaçmak zorunda olan Şivan Perver’e Hükümet tarafından gösterilen saygıyı ölçü alıp Bedrettin Dalan aleyhindeki tutuklama kararını kaldırırdılar…

Ya da Şivan Perver’in Hükümet tarafından kahramanlaştırılmasına imkân vermezdiler…

Şivan’a gösterilen resmi saygıya sesini çıkarmayıp, onunla aynı suçtan yurt dışında “kaçak” yaşamak zorunda kalan Dalan’ın tutukluluk halini kaldırmadıklarına göre, emekli olduktan sonra bizim yargıçlarımızın hukuk kitaplarından çekecekleri var…
 

Kırkbin yurttaşın katlinden sorumlu terör örgütü şefi özel hapishanede tek başına konuk edilirken; izbe bir hücrede çile çektirilen Türk Silahlı Kuvvetleri eski Başkomutanı'na…

Bu ülkenin ordusunu iki yıl en tepede, “en büyük komutan” olarak yönetti…

TSK’ni yönettiği iki yıl içinde hiç kimsenin burnunu bile kanatmadı, kanatılması için emir vermedi…

Ama…

O da kırkbin kişinin ölümünden sorumlu terör örgütü şefiyle aynı cezaya mahkûm edildi…

Neden?..

Yani...

Ülkesine ve milletine emeği geçmiş; eldeki resmi belgelere göre zerrece suçu olmayan, suçlu olmadığını 2 yıl birlikte çalıştığı Başbakan’ın da haykırdığı Genelkurmay Eski Başkanı’nın suçu ne?..

Söyleyeyim:

Soruşturma savcısına göre; “Terör örgütü lideri olmak…”

“Terör örgütü” hangisi peki?..

Öyle bir örgüt bulunamadığına göre “Türk Silahlı Kuvvetleri” olmalı…

 

Gülmeyin…

Aynen öyle…

Ben demiyorum onu…

Soruşturmayı yapan ve sonra da kovuşturma için tutuklanması talebiyle özel mahkemeye sevk eden savcı diyor…

Ama…

Soruşturma Savcısının “Terör örgütü lideri” olduğu tespitiyle(!) suçladığı ve o suçlamayla tutuklanan Başbuğ, dava sürerken o suçtan aklandı…

Yahu neden gülüyorsunuz?..

Yalan söylüyorsam iki gözüm önüme aksın…

Diyeceksiniz ki: “Madem beraat etti neden tahliye olmadı?”

 

Haklısınız…

Neden tahliye olmadığını da söyleyeyim:

Yargılama sürerken baktılar ki “terör örgütü lideri” olmaktan hapiste tutamayacaklar; bu sefer “Gülen Cemaati’ni yok etme girişimi” diye bir suç uydurdular…

“Pantolon uyduramadık gömlek verelim aabi”…

Yeni “üretilen suç” üzerine Genelkurmay Eski; terör örgütü Yeni(!) Başkanı Emekli Org. Başbuğ kendisini savunmak için 2004 yılı Ağustos Ayı MGK toplantı kararlarının dosyaya konulmasını istedi…

İlgili mahkeme ne yaptı biliyor musunuz?..

Ben söyleyeyim:

Başbuğ fazla üstelemesin diye MGK’na yazı yazdı; duruşmadan sonra da yazdığı talep yazısını geri çekti…

Yani; “biz o kararı istedik ama vazgeçtik, göndermeyin” dedi mealen…


“……!....”

Belli ki siz beni ciddiye almıyor, yalan yazdığımı düşünüyorsunuz…

Vallahi doğru yazıyorum, billahi doğru yazıyorum…

Haklısınız…

Komedi gibi ama değil..

“Komedi” değil yani…

Çünkü “Kara Mizah”

Çünkü aynen dediğim gibi…

 Başbuğ’un talep ettiği, Mahkeme’nin “göndermeyin” diye mektup yazdığı belgeyi kimin ortaya çıkardığını biliyorsunuz ama...

Çünkü Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu…

Evet, işin o kısmı da Kara mizah gibi…

Ama aynen öyle oldu:

Mehmet Baransu buldu…

Ve…

Taraf’ta yayımladı…

Yorum yok!..

 

Ey güzel insanlar!

İşte bu güzel ülkenin yargısının hali pür meali…

Kararmış tahta masamızda bir şişe zehir…

Çünkü…

Bu ülkenin Ordusunu 2 yıl Başkomutan olarak yöneten ve hiçbir suça karışmayan emekli orgeneralin; kırkbin kişinin ölümünden sorumlu, bu ülkenin bayrağına ve anayasasına asla saygısı olmayan bir terör örgütü şefi kadar bile değeri yok; Devlet’in nezdinde…

Yüreğim, ciğerim, midem her yanım yanıyor arkadaş; her yanım yanıyor…

Ve bu devletin yargısı, bu ülkeye yıllarca hizmet etmiş, hizmet ettiği sürece de kimsenin burnunu bile kanatmamış Genelkurmay Eski Başkanı’nın kendisini savunmak için dosyasına konmasını istediği belgeyi dosyaya koymayıp “hüküm” kesiyor…

Ve…

O belge ortaya çıkıyor…

Ve kimse de gerçekliğini inkâr da etmiyor…


Ve…

Kanunlarımıza göre hapisteki genelkurmay eski başkanı İlker Başbuğ “Yeniden yargılanma” hakkını kazanıyor…

Mahkeme’den tık yok…

 Ey güzel insanlar!..

Ben böyle bir yargının bırakın ağır ceza mahkemelerinde verdiği kararları; boşanma mahkemelerinde verdiği kararlara bile güvenemem…

O kararlarda bile mutlaka yargıçların kişisel hesapları olduğunu düşünürüm…

adnanberkokan@gmail.com